Burdur, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinde
büyüme ve yenilenme sevinci
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimizde 2006 yılında kurularak,
her geçen gün önemli mesafeler kaydeden, kısa adı MAKÜ olan, Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesindeki son gelişmelerden söz etmek istiyorum:
Burdur ilimiz merkezinde ofset tekniğiyle
günlük yayınlanan Çağdaş Burdur Gazetesinin eki olarak hazırlanıp yayınlanan
‘İstiklal’ adlı, büyük boy 12 sayfalık Bültenin (Derginin) 2.sayısı, Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesi özel sayısı olarak okurlarıyla buluştu, buluşturuldu. MAKÜ
Rektörü Prof. Dr. Mustafa Saatcı ‘Başlarken’ başlığı altındaki
değerlendirmesinin bir yerinde;”2006 yılında kurulmasına rağmen, temelleri
1965’lere dayanan birimlerimizle, sürekli büyüme ve yenilenme ile ülkemizin en
saygın fakültelerini oluşturarak, çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz” cümlesiyle,
geçmişle bugün arasındaki köprünün varlığını, sağlamlığını bir kadirbilirlik
anlayışıyla ortaya koyuyor.
MAKÜ’yle ilgili değişik
haberlerin,faaliyetlerin görüntüleriyle birlikte yer aldığı ‘İstiklal’ adlı bültenin 4 ve 5.sayfalarında, Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Saatcı ile yapılan bir röportaj dikkat
çekiyordu.. Burada, Üniversitenin gelişimiyle ilgili farklı ve sevindirici
cevaplar yer alıyordu. Üniversite ismiyle ilgili soruya sayın Rektör;” Her
şeyden önce milli şairimizin adını taşıyor olmak, Üniversitemiz için bir gurur
vesilesi olmuştur. Üniversitemiz olarak kendimize Mehmet Akif Ersoy’un
düşüncelerini ve ideallerini rehber edinmiş bulunmaktayız” diyor.
Üniversite bünyesinde açılması planlanan
fakültelerden söz ederken, Tıp Fakültesinin açılması için YÖK’e başvuruda bulunulduğunu,
Tıp Fakültesi binasının hayırsever Ercan Akın tarafından yaptırılacağının
protokolünün imzalandığını, şuan, İlahiyat Fakültesiyle, Bucak Sağlık
Yüksekokulunun yeni açıldığını anlatan MAKÜ Rektörü Saatcı, Hukuk, Tıp, Uzay ve
Havacılık Fakültelerinin açılması için YÖK’e başvuruda bulunduklarını
anlatıyor.
Rektör Saatçi ayrıca, Eczacılık Fakültesi
için de YÖK’e başvuru için dosya hazırladıklarını, Mühendislik Fakültesi
bünyesinde İnşaat Mühendisliği Bölümünün bu yılaçılacağını, açma düşüncesinde
oldukları, Polimer Mühendisliği ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümleri ile, İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinde ise Bankacılık ve Finans Bölümü, Maliye Bölümü, Sağlık
Yönetimi Bölümü, Sosyal Hizmetler Bölümü ile Uluslararası İlişkiler Bölümünün açılacağını müjdeliyor.
Üniversitenin daha geniş bir alanda hizmet
vereceği ‘İstiklal Yerleşkesi’yle ilgili
de konuşan Rektör Saatçi; “Sadece yeni kuracağımız fakülte ve
yüksekokullarla değil, bölgemizin tek hayvan hastanesi, tarımdan
hayvancılığa, sanayiden madenciliğe
kadar her alanda hizmet verecek
bölgemizin en büyük laboratuarıyla ve bir çok yeni tesisiyle modern bir kampus
alanı olacak.Bu yıl içerisinde izinlerini aldığımız teknokentimiz de orada
kurulacak.Artık sanayicimizle üniversite olarak, birlikte çok daha büyük
araştırma faaliyetleri yapabileceğiz.Burdur için çok büyük teknolojik
yatırımlarında önünü açan bir gelişme olacaktır. Bunların
gerçekleşmeye başlamasıyla da Burdur
halkına ve şirketlerine de yeni iş kapıları
açılacaktır” cümleleriyle ,bilim , iş çevrelerinin ve toplumun sevinç ,heyecan ve mutluluğunu
artırıyor..
Burdur’un ve Burdurlunun gurur kaynağı
MAKÜ’nün kuruluş günlerinde büyük emeği geçen, Üniversitenin ilk Rektörü Prof. Gökay
Yıldız’dan yönetim ve hizmet bayrağını alarak,
başarıyla dalgalandıran şimdiki Rektör Prof. Dr. Mustafa Saatcı
yönetimindeki Üniversite personelinin başarılarının sürekli olması dilek ve
tebriklerimle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Osman Oktay’ın Serdengeçti
duyguları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kısa adı KOOP-KUR olan, merkezi
Ankara’da bulunan, Türk Kooperatifçilik Kurumu’nun bir yayın çınarı olan,
Kooperatif Postası Karınca Dergisinin 913. sayfasında yer alanlar arasında,
hemşehrim, araştırmacı-yazar Osman Oktay imzalı bir yazı vardı. Başlığı:
Prof.Dr. Camel Kurnaz’dan bir Serdengeçti belgeseli, Deli Rüzgâr: Osman Yüksel
Serdengeçti.
1. Buradan alacağımız Osman Oktay
duygularından bazı cümle sıralamaları yapmak istiyorum bu yazımda:
2. Böyle eserler bizim camiada
neden az, neden yazılmıyor ve Serdengeçti misali pek çok değerimiz gelecek
nesillere neden aktarılmıyor diye söylenip durdum.
3. Deli Rüzgâr, tam 7 bölümden
oluşan 731 sayfalık dev bir eser. Bölüm başlıkları şöyle sıralanıyor: Sayfalara
sığmayan ömür, Yayın hayatı, 3 Mayıs tufanı, Politikanın içinde,
Serdengeçti’nin mahkemelerle imtihanı, Kişiliği-daima bir yanı açıkta kalan
adam, Düşünce dünyası.
4. Hayat hikâyesinin anlatıldığı
birinci bölümü okurken ve 35. sayfada Akseki’deki evinin resmini görünce
yeniden 1970’li yıllara gittim.
5. 12 Eylül tufanı beni de
Ankara’dan koparıp Isparta’ya savurduğu için Ankara’daki cenazesine
katılamamış, ölümünden 3–4 ay sonra ruhuna ithaf ettiğim “Akseki’de bahar”
isimli şiirimde de bunu ifade etmiştim:
İlkbaharı severdin,
Gel ağabey, gel hadi.
Bahar gelse bir derdin,
Gel ağabey, gel hadi.
Bademler açtı şimdi,
Örnekler suda çimdi,
Akseki’yi gör şimdi,
Gel ağabey gel hadi.
1. Orada yetişen adamlardan biri
de, aynı zamanda Serdengeçti’nin akrabası olan ünlü İslam â limi ve Diyanet
İşleri Başkanlarımızdan Ahmet Hamdi Akseki’dir.
2. Aslında kitabın sayfalarında
ilerlerken Osman Yüksel Serdengeçti ile Galip Erdem’in hayat hikâyelerindeki
ortak yanlar hemen kendini gösteriyor.
3. Resmi ve özel pek çok arşivden
derlenen belgeler, resimler okuyucuyu alıp geçmişe götürüyor ve hatıralar
canlanıyor.
GÜNÜN HABERLERİ:
1. Burdur İlimiz merkezinde
Muharrem Tuncel’in sahipliğinde günlük yayınlanan ‘Yenigün’ gazetesi 60. yayın
yılına merhaba dedi.
2. Hatay’ın
Samandağ ilçesinde Şahiye Say yönetiminde günlük yayınlanan ‘Samandağı’
gazetesi 26. yayın yılına girdi.
***
Prof. Dr. Elçin
İskenderzade’den:
Gurbet hücresinde
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’den
faaliyet gösteren, VEKTOR Neşirlerevi’yle, VEKTOR Beynelhalg Elm Merkezinin
Başkanı, Genel Koordinatörü, şair, yazar, araştırmacı ve bilim insanı Prof. Dr.
Elçin İskenderzade, yazdığı yayınladığı kitaplarla, makalelerle, dikkat
çekiyor.
Yenilerde bir şiir kitabı geldi.
Adı: Gurbet Hücresinde. 208 sayfayla VEKTOR neşirlerevi yayınları arasında
günyüzü görmüş. Uzunca bir önsöz, sunuş var Arif Emrahoğlu imzalı. Buranın bir
yerinde:
“Elçin İskenderzade geleceğini,
taleyini, ömür yolunu, yaradıcılık alanındaki faaliyetini teşkil etmeye
çalışmayan ziyalılardan biridir. Daha doğrusu o, normal hayatını yaşıyor.
Şiirini yazıyor, neşriyatını yapıyor, gücü yeterince de insanlara yardım
yapıyor” deniyor.
Arif Emrahoğlu aynı zamanda
kitabın Redaktoru. Kitap Azerbaycan Türkçesiyle yazılıp yayınlandığı için, yer
yer Türkçe anlatımında zorluk çekiyoruz.
Elçin İskenderzade hocamız, hece
vezni ve serbest tarzdaki şiirleriyle, kitabın sayfalarından bize sesleniyor,
okuyucularıyla selamlaşıyor, merhabalaşıyor. Sayfa 44’deki ‘İsterim’ adlı
başlıklı, şiiri 4 ayrı dörtlükten oluşuyor.
İki dörtlüğü bu şiirin:
Yeniden sevmeyi öğreneyim diye,
Tazeden dünyaya gelmek isterik,
Bu dünya seninle güzeldi gülüm,
Dünyanın sırrını bilmek isterim.
Yine bu yollardan geçip gideydim,
Ayna bulağlardan içip gideydim,
Garip turnalarla uçup gideydim,
Bir gün gökyüzünde ölmek isterim.
Görülüyor ki, Prof. Dr. Elçin
İskenderzade hocamızın dünyası geniş, tertemiz. Bu tertemiz dünyada, herkese
yer var.
Tebriklerimi, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim. Elçin İskenderzade hocamızdan yeni kitaplar,
yeni yayınlar bekliyoruz.
***
Şiir pınarı Halil Soyuer
ustadan
iki şiir damlası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rahmetli
Halil Soyuer ağabeyim için kullanılan ‘Şiir pınarı’ deyimi çok doğru ve ona
yakışan bir addı. O’nun şiir pınarı hiç kesilmedi, eksilmedi. Her zaman gürül
gürül aktı, akmaya devam etti.
Halil Soyuer 1921 yılı Ocak
ayında, Balıkesir’in Havran ilçesinde doğdu. 17.01.2004 tarihinde Ankara’da
vefat eden Halil Soyuer, 20.01.204 tarihinde doğum yeri olan Harran ilçesinde
Şehir Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Halil Soyuer, Ankara’ya
geldiğimde ilk tanıdığım şairdi. Onda “Sevginin hiç izne çıkmayışı” şiirimizin
berraklığını koruyan bir pınar gibiydi. O, “Şiirin mülkiyeti yeteneğin üstüne
kayıtlıdır” diyerek, gerçeklerle sahtelerin ayırımını açık olarak anlatan,
beyaz saçlı bir delikanlıydı.
Halil Soyuer ağabey, dostlarına
karşı çok hassastı. Rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimize ithaf ettiği
“Eskimeyen dost” adlı şiirinde bu gerçekler net olarak görülüyordu.
“Dünyada senmişsin dost dedikleri
/ Yüzüme bakışı eskimeyen dost / Kasketin içinden sarı saçını / Alnına döküşü,
eskimeyen dost” mısralarıyla söylemek istediklerimizi doğruluyordu, tasdik
ediyordu. Ve bu şiirin bir başka dörtlüğünde de şöyle sesleniyor Halil Soyuer
ağabey Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimize:
Hayatla bozmamış hiç arasını,
Hep kendisi sarmış iç yarasını,
Cebinden çıkarıp sigarasını,
Kibritle yakışı, eskimeyen
dost...
Halil Soyuer ağabey bir sevgi ve
aşk şairi olduğu için ondan sevgi hiç izne çıkmadığı için, “Bir tanem” adlı,
başlıklı şiirinde de gördüğümüz sevgi gerçekleri vardır. Üç ayrı dörtlükten
meydana gelen bu şiirin, Bir tanem adlı şiirin iki dörtlüğü şöyle efendim:
Hep gönül gözümle bakmışım sana,
Bundan şaşmam, hiç olmadı bir
tanem.
İki sözün biri sensin, biri ben,
Bu söz daha üç olmadı bir tanem.
Şaşırmışım hem günleri, hem
vakti,
Akşam olur çıkar gelir dem vakti,
Dem vaktiyle sen de gelsen tam
vakti,
Zaman daha geç olmadı bir tanem.
***
AGİKAD Bülteninin ilk sayısı
Prof.
Dr. İSA KAYACAN
Kısa adı AGİKAD olan, Ankara Girişimci
Kadınlar Derneği Bülteninin ilk sayısı yayımlandı. Bülten sevimli görünümüyle, okurlarının
karşısına çıkarken, ilk adımıyla güçlü bir ses olduğunu gösterdi. Dikkat çekti.
AGİKAD Bülteni kapak hariç l2 sayfalık
görünümüyle, zengin içeriğiyle sütunlarının dopdolu oluşuyla, Bültenin
gelecekte daha bir önemlilik içinde karşımıza çıkacağını göstermesi bakımından
önem taşıyor.
Bülten
AGİKAD’ın kimliğine bakalım öncelikle:
Dernek adına sahibi: İnsaf Kılıç,
Yazı İşleri Müdürü: İsmail Kara,
Koordinatörler: Derya Öztürk, Azime
Ünal.
Üç ayda bir okurlarının karşısına
çıkan,çıkarılan Bülten AGİKAD’ın
idare merkezi: Kent Koop Mhl.Batıkent
Bulv.Batıkent Kültür Merkezi AVM No.255,Kat.l,Daire.18 Batıkent-Ankara.
Dernek olarak önce kendilerini
tanıtıyorlar ilk sayfada.”Biz kimiz?”diye sorduktan sonra,bu
sorunun cevabını kendileri veriyor,şöyle söze başlıyorlar:Atatürk’ün Türk kadınına
verdiği büyük önemden ve ondan istediği görevlerden esinlenerek yedi kurucuyla birlikte 08 Kasım 2004
tarihinde yola çıktık.
AGİKAD’ın yönetim kurulu şu isimlerden
oluşuyor:Başkan İnsaf Kılıç,Başkan Yardımcısı Şükran Kitiş,Genel Muhasip İsmail
Kara,Sayman Selma Ergen,Üyeler;Azime Ünal,Leyla Bektaş,Derya Öztürk,Fikriye
Arslan,Suna Erpak.
Derneğin amaçları arasında;Kadın girişimci
sayısını artırmak,kadınların iş dünyasındaki statülerini sağlamlaştırmak mevcut
kadın girişimcilerini güçlendirmek,dernek üyeleri arasında işbirliği ve
dayanışmayı geliştirmek,iş ve istihdam olanağı sağlamak,kamu kurum ve
kuruluşlarıyla,sivil toplum örgütlerini dayanışma ve işbirliği içinde
tutmak,konularıyla ilgili projeler üretmek ve gerektiğinde birlikte yürütmek
gibi önemli çalışmalar yeralıyor.
Başkan İnsaf Kılıç imzalı bir mesaj var 3. sayfada
“Kadınım mecburiyetim var” başlığı altında.Bu mesajda;Devletin eksikli
yasalarına duyarlı olmaya,kadının mutsuzluğuna çare aramaya,kadınların ikna
tekniklerini kullanabilecekleri adımların atılmasına,ortak akıllarla,iyileşmeye
çaba harcayarak katkı koymaya mecburiyetim var ,deniliyor.
Bülten içerisinde etkinliklere yönelik bol
fotoğraflı sayfalar dikkat çekiyor, Gerçekleştirilen etkinlikler bir bir
sıralanıyor.
Ozan ve şairlerin buluşması gibi
kültürel etkinlikler de ayrıca kaydedilmesi gerekenler arasında
yeralıyor.Derneğin Basın Müşaviri,şair,yazar ve araştırmacı İsmail Kara’nın bu
tür etkinliklerde payının büyük olduğunu da
kaydetmeliyiz.
Arka
iç kapakta, Devletimizin kurucusu yüce Atatürk’e ait değişik, farklı
fotoğraflarla, kadın hakkında söylediği sözlerden yapılan seçmelerin sıralaması
yapılıyor.
Bu görüşlerden biri:
Şuna inanmak lazımdır ki, dünya
üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.
***
Burdur Gazetesi
şiir yarışmasına katılan
şiirlerden seçmeler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkezinde ofset
tekniğiyle günlük yayınlanan Burdur Gazetesi 3. geleneksel şiir yarışmasına
katılan şiirlerden bazıları, şair isimleriyle birlikte Burdur Gazetesinin 27
Mayıs 2013 tarihli sayısının 7. sayısında yayınlandı.
Bu şairlerin isimleri, şiirleriyle birlikte şöyle sıralanıyordu:
Hasan Özalp, Yakup Akmeşe, Serpil
Kaya, Hülya Kökten, Umut Başar, Ali Akbaş, Jülide Ünal, Rıdvan Okta. Şimdi bu
şairlerin şiirlerinden kısa kısa mısralarla devam edelim:
1. Hasan Özalp:
Binbir zahmetle çiftçii
yetiştirdi buğdayı
Buğdaydır açılık ve kıtlıktan
kurtaran dünyayı,
2. Yakup Akmeşe:
Bazen bir gül gülümser yüreğime
,Kokusunu asla ama asla ayırmam
kendimden.
3. Serpil Kaya:
Gözlerimin sisli perdesinde
Sessiz, usul bir giz
Sağır, kör ve de dilsiz
4. Hülya Kökten:
Bir bülbül vardı, karanlıktı aydı
Aşıktı bülbül güle, gül bülbüle
aşık.
5. Umut Başar:
Doğduk hoca Ahmet Yesevi
kucağında
Hamdık, piştik, yandık Mevlana
ocağında,
6. Ali Akbaş:
Sen bir ucunda yalnızlığımın
Ben öteki tarafında hiçliğin
Uzattırdık ellerimizi birbirine,
7. Jülide Ünal:
Öyle bir geldin ki hayatımıza
Sürpriz gibi, hediye gibi beklide
Seninle büyüyecek olmak güzeldi.
8. Rıdvan Oktay:
Aşkın son hayaliydi beklide
Yağmurun yağmayışı
Rüzgârın esmemesi
Deniz mavisi gözlerine özlem
duyarken..
Burdur Gazetesi, kültürel alanda,
Anadolu’da yayınlanan gazetelere örnek ve anlayışla ortaya koyduğu,
gerçekleştirdiği 3. geleneksel şiir yarışması sonunda ortaya çıkan eserlerle
bütünleşen yayıncılık anlayışının kültürel meyvelerini ortaya koymuştur.
Tebriklerimi sunuyorum.
***
Dr. Kazan Dağyakalı’nın yeni şiirleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr. Kazan Dağyakalı, Ankara’dan
seslenen şairlerimizden. Yeni şiirleri var masamda. Bu şiirlerin adları,
Ayrılık, Hoşça kal, Kurban ve Hayal bu ya, şeklinde sıralanmış.
Dr. Kazan Dağyakalı, özlemlerini,
hasretlerini, kızgınlık ve kırgınlıklarını, sitemlerini birbir sıralarken, bir
ciddiyet içinde mısraları oluşturuyor. Yazdıklarının, yayınladıklarının,
imzalarının arkasında mağrur duruşuyla dikkat çekiyor. Teslimiyeti yok
açıkçası. İnsan onur ve gururunun hakkını veriyor.
Kurban ve Hayal bu ya adlı
şiirlerinde, düşüncelerini ortaya koyarken, yer yer gerçeklerin sınırlarını
zorluyor. Anlatmak istediklerini ortaya koymakta, anlatmakta zorlandığını
görüyoruz. Karşı tarafın anlamadaki sınırlılıkları, tıkanıklarıyla sıklıkla
karşılaşmanın sıkıntılarını yaşıyor şairimiz.
Ayrılık şiirinde, günlerce süren,
yüreğindeki hasretlerden, içindeki dayanılmaz hasretlerden söz ederek, bir
telefonunun çalmasının bile yeterli olacağı noktasından hareket ediyor. Bir
yerinde bu şiirin şöyle sesleniyor:
Yolunu sokağımdan, geçirme
alışkanlığı bile,
Ne kadar koyar insana,
Olayın sadece görünen yüzü
fiziksel ayrılık,
Asıl önemli olan, veda etmemektir
yürekten.
Hoşça kal adlı şiirdeki anlatım
duygularını uzun soluklu. Hiç yoktan yere girilen günahlardan, tüm samimiyetle
çıkılan yollardan, anlayışlardan söz ederek yola çıkılıyor Hoşça kal şiirinde
Dr. Kazan Dağyakalı’nın. Bu şiirin bazı mısralarında şöyle sesleniliyor:
Gözün aydın, koymadın bir şey,
Salası bile okundu.
Yine de vefasızlık etmedim,
Can dedim, gömdüm yüreğime,
Artık özgürsün şimdi,
Keyfince gez, eğlen bensiz.
Tuz Gölü’nde,
Beypazarı’nda,
Peri bacalarında,
Yokluğunu katık yaptığım,
Tüm gecelerimde,
Son sözüm;
Her şeye rağmen,
Yine de hoşça kal.
Dr. Kazan Dağyakalı, şiir
dünyamızdaki ayak sesleriyle dikkat çeken şairlerimizden. Yeni şiirleri bize
ulaştıkça mısraları arasında gezmeye devam edeceğiz efendim. Tebriklerimizi
sunuyoruz.
***
Burdur
- Gölhisar’dan unutulmuş bir türkü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkez ve ilçeleri
için, o bölge için “Teke yöresinin Başkenti” denildiğini, dediğimizi biliyor,
hatırlıyoruz.
Osman Akkoç, Burdur ilimize
bağlı, Gölhisar ilçemiz merkezinde yaşayan, şair yazar, araştırmacı. Halk ozanı
olan Osman Akkoç, Gölhisar Gündem Gazetesindeki köşesinde araştırmalarını
yayınlıyor.
Bu gazetenin 13 Mayıs 2013 tarih
ve 377. sayısındaki köşesinde, gün yüzüne çıkmamış yöre türkülerinden birinin
sözleri ve öyküsüyle okurlarının karşısına çıktı Osman Akkoç. Sözlerini aşağıda
vereceğimiz türkü için anlattıkları, anlatılanlar:
Osman Akkoç, Konak Mahallesinin yukarısındaki
yoldan giderken, penceresi açık bir evden, yörenin saz ve söz ustası Mehmet
Başaran’ın evinden bir türkü sesi duyar. İçeri girer. Belirli bir süre daha
devam eden türkünün seslendirilişi biter. Bu türkü hakkında bilgi ister Mehmet
Başaran’dan şunları dinler:
“Bu türkü elli, altmış yıl önce
çok meşhurdu. Fakat ne oldu bilmiyorum, elli yıldır okunmuyor. Ben arada sırada
okurum. Eski yıllar aklıma geliyor. Kimin yazıp söylediğini bilmiyorum. Ama
birileri, kahvehanede oturan insanların konuşmalarını şiir yazmış ve bunu
bestelemiş. Rahmetli babam da bu türküyü mırıldanırda hatta senin baban da saz
çalar bu türküyü söylerdi. Plaklar ve radyolar çıkınca bu türkü unutuldu. Böyle
unutulan birkaç türkü daha var”..
Mehmet Başaran ustanın öyküsünü
anlattığı, seslendirdiği, Burdur ilimize bağlı Gölhisar ilçemizde gün yüzüne
çıkmamış türkülerimizden birinin sözlerini aşağıya alıyorum efendim:
Merkepte gördüm palanı,
Yetmedi karın kolanı,
Çok söyledik çok yalanı,
Yarına kalsın kalanı.
Konuşmadık şey kalmadı,
Ağası beyi kalmadı,
Keman cura ney kalmadı.
Böylesi sohbet olmadı.
Oturduk cami önüne,
Döndük kıble yönüne,
Her hafta Cuma gününe,
Konuşacak şey kalmadı.
Horzum Çeşme Armutlu,
Günlerimiz hep mutlu,
Hep yarınlar umutlu,
İçimizde iğ kalmadı..
***
Ülkelerin, Osmanlı
Hâkimiyetinde kaldığı yıllar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Osmanlı İmparatorluğu’nun 600
yıldan fazla hüküm süren, geniş, toprakları üzerinde kurulan devletlerden bugün
ayrı sınırlar ve adlarla dünya üzerinde bilinen, görünenler var. Bunlar kaç yıl
süreyle, Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetinde kalmış, Mehmet Mete arkadaşımızın
bir araştırmasından öğreniyoruz. Şöyle bir bakalım:
Bulgaristan: 545 yıl Osmanlı
hâkimiyetinde kalırken;
Yugoslavya : 539 yıl
Romanya : 490 yıl
Arnavutluk : 435 yıl
Ürdün : 402 yıl
Suriye : 402 yıl
Irak : 402 yıl
Lübnan : 402 yıl
İsrail : 402 yıl
Yemen : 401 yıl
Katar : 400 yıl
Bahreyn : 400 yıl
Umman : 400 yıl,
Yunanistan : 400 yıl
S. Arabistan : 399 yıl
Sudan : 397 yıl,
Mısır : 397 yıl
Kuveyt : 381 yıl
Libya : 394 yıl,
Somali :350 yıl,
Habeşistan : 350 yıl,
Cezayir : 313 yıl,
Tunus : 308 yıl,
Kıbrıs: 293 yıl,
Girit : 267 yıl. Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır.
Görülüyor ki, Osmanlı
İmparatorluğu güçlü olduğu dönemlerde, kuvvetli olduğu yıllarda ki bu süreler
545 yılla başlayıp, 267 yılla sona eriyor.
Bu hâkimiyet, bir otorite, ama
hep aynı anlayış ve kabulleniş yönetimiyle hareket edilmesi gerçekleriyle
karşılaşılmaktadır.
Farklı uzaklı, değişik iklim ve
farklı yöneticilere rağmen, “Osmanlı emirleri”nin bütün imparatorluk
topraklarında aynı anlayış içinde uygulandığına hayret eden Amerikalılar,
Osmanlı’nın emir-komuta zincirini araştırdıklarında, sistemin en ön önemli
özelliğinin “Emrin çok açık olduğu” ve “Verilen emirlere kesin uyum”un sağlandığını
tespit etmişlerdir.
Bu açıklık, anlaşılırlık, Osmanlı
İmparatorluğunun hâkimiyeti altında bulunan topraklardaki yönetimlere yardımcı
olmuştur, kolaylık sağlamıştır.
***
Burdur’un Kozağaç Beldesinde
‘Cura Kültürü’ yaşatılıyor.
Prof. Dr. İSA KAYACAN
2005 yılında birincisini, 2012
yılında da ikincisini yayınladığım “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı
kitaplarımın yayınından sonra, bu konuda araştırma yapmayacağım sözünü kendi
kendime verdiğim halde, Burdur’da; Burdur Gaz eterinde konuyla ilgili haberler
yer aldı mı, dayanamayıp o haberleri, kesmeyi, muhafaza etmeyi, yazılarımda yer
vermeyi sürdürüyorum. Sanki bu alanda 3. kitap yayın çalışmalarımı
gerçekleştireceğim!..
Burdur ilimiz merkezinde günlük
yayınlanan, Yenigün gazetesinin 02 Şubat 2013 tarih ve 17 bin 863. sayısının 1
ve 8 nci sayfalarında, “İlimiz Kozağaç Beldesinde, Cura kültürü yaşatılıyor”
başlıklı, fotoğraflı bir haber yeraldı. AA. çıkışlı bu haberi, aşağıya aynen
alıyorum efendim:
Yörük’lere özgü bir müzik aleti
olan cura, ilimiz Çavdır ilçesine bağlı Kozağaç beldesinde yaşatılmaya
çalışılıyor. ‘Teke yöresinin merkezi” olma unvanını elinde bulunduran ilimizde
cura’nın halk oyunları kültüründe ayrı ve özel bir yeri bulunuyor.
İlk çıkış tarihi kesin olarak
bilinmeyen ve bir Yörük müzik aleti olan curanın gövdesi genellikle dut, ceviz
ve kızıl ardıç, sapı katran, kapağı katran veya gürgen ağaçlarından yapılıyor.
Uzunluğu 55–60 santimetre, tekne genişliği 15 santimetre olan cura, 2 ile 6
telli arasında yapılabiliyor.
Çavdır ilçesine bağlı Kozağaç
beldesinde kullanılan curayı günümüzde belde de yapabilen sadece bir kişi
kaldı. Kozağaç Belediye Başkanı Habib Akın, AA Muhabirine yaptığı açıklamada,
curanın ilk çıkış tarihinin bilinmediğini belirterek, “Cura, Kozağaç beldesinde
yapılır ve çalınır. Beldemize özgü bir müzik aletidir. Cura beldemizden başka
hiçbir yere mal olmamıştır. İlk yapılış tarihini bilen yok. Atadan dedeye,
kuşaktan kuşağa aktarılıyor” dedi
Kozağaç’ın Yörük beldesi olduğunu
söyleyen Akın, atalarının dağlarda koyun güderken bu müzik aletini bulduklarını
ve kendine özgü nağmeleriyle bu kültürü geliştirdiğini ifade etti. Atalarının
cura ile daha çok gürbeti, hasreti, özlemi dile getirdiğini vurgulayan Akın,
ulaşımın çok zor olduğu zamanlarda içinden geçenleri diline ve nağmelere
döktüklerini kaydetti.
Curanın diğer müzik aletlerinin
yanında kendi sesini duyurduğunu anlatan Akın, “Tüm çabamız curanın sesinin kısılmaması için. Curamızın sesini
sonsuza kadar duyulması için Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne müracaat edip yardım
isteyeceğiz” diye konuştu.
Beldedeki tek cura imalatçısı
Osman Çiçek ise curanın gövdesinin dut, ceviz ve kızıl ardıç ağaçlarından
genellikle 4 telli olarak yapıldığını kaydetti. Sap kısmının katran, kapak
kısmının ise katran ve gürgen ağacından yaptıklarını bildiren Çiçek,
“Atalarımızın, dedelerimizin sanatı kaybolmasın, körelmesin diye cura üretmeye
çalışıyorum” dedi.
Mektup: Aziz dostum, sayın Kayacan; Binbir emekle hazırladığınız,
“Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-2” adlı kitabınızı aldım. Harika bir eser. 792
sayfalık devasa, kalıcı bir eser. Sizi içtenlikle kutluyorum. Artık İse
Kayacan’ın heykeli, Burdur’a dikilmelidir. Daha ne bekleniyor?. İsa Kayacan
bunu, sağlığında görmelidir. (Abdülkadir
Güler, Söke, 04.02.2013)
***
Bilimsel Eksen’den yeni sayı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’da yayınlanmakta olan,
Bilimsel Eksen Dergisinin 8. sayısı masamda.
Bu derginin kimliğine bakıyorum:
Sahibi: Hayrettin İvgin.
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erhan
İvgin.
Editör: Ömer Ünal.
Redaktör Doç. Dr. Nezaket Hüseynova.
Yazışma adresi: Konur Sk. No:66–9
Bakanlıklar-Ankara.
Hakem Kurulunda, yurtiçi ve
yurtdışından onlarca imza var.
Derginin elimizdeki sayısında
imzalar bulunanlardan bazılarının sıralanışı:
Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Dr.
Doğan Kaya, Ataş Berik, Kenjali Tolisbay, Nail Tan, Hayrettin İvgin, Dr. Yaşar
Kalafat vd. Bu imzaların bazılarının sıralanışı: Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Dr.
Doğan Kaya, Ataş Berik, Kenjali Tolisbay, Nail Tan, Hayrettin İvgin, Dr. Yaşar
Kalafat vd. Bu imzaların bazılarının görüşlerinden, cümlelerinden:
1. Türklerin Anadolu’ya gelerek
yurt tutmaları 1071’den çok öncedir. Daha Roma İmparatorluğu döneminde
Anadolu’ya “lejyoner” olarak getirilen Peçenek Türkleri ile Bizans döneminde
İstanbul Boğazı üzerinden getirilerek Bartın’dan itibaren Karadeniz sahili
boyunca yerleştirilen Kuman-Kıpçak Türkleri Anadolu’nun ilk Türk sakinleridir
(Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Sayfa: 8)
2. Türk kültür hayatına
bakıldığında derviş, şeyh, pir, dede, baba adlarıyla anılan Anadolu
Abdallarının yüzyıllar boyunca toplum üzerinde müessir olduğu görülür (Dr.
Doğan Kaya, Sayfa:16)
3. Sovyet Rusya, Ermenistan ve
İngiltere’ye karşı Azerbaycan’ın İstiklal Mücadelesi denince ilk akla gelen
isimler arasında mutlaka Mehmet Emin Resulzade ve Ahmed Cevad yer alır (Nail
Tan, sayfa: 41)
4. Hızır ile İlyas’ı mitolojinin
karmaşık, loş ve flu sihrinden sıyırarak gün ışığına çıkarıp bugünün gereğine
ve değerine nasıl oturtabiliriz?. (Hayrettin İvgin, Sayfa: 46)
5. Halkbilimin mahiyetinde onun
sözlü olma, geleneğe bağlı olma, çeşitlenme, anonimlik, kalıplaşma gibi
özellikleri vardır. (Dr. Yaşar Kalafat, Sayfa: 82)
6. Tarihi belgelere göre, Türk
halkları hakkındaki ilk malumatlar, Hunların çıkışıyla beraber tarih sahnesinde
yerini almaktadır (Dr. Akbota Kanırova, Sayfa: 37)
***
Güzide Taranoğlu şiir
dünyasından iki ayrı şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Güzide Gülpınar Taranoğlu,
edebiyatımızın önemli isim ve imzalarından. Şiir dünyamızda, edebiyat
dünyamızda, hizmet alanında önemli ayak izleri var, kalıcı ve kocaman imzaları
var. Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun iki ayrı şiiri var masamızda. Bu şiirlerin
adları, Candan istercesine ve Yılların armağanı olarak karşımıza çıkıyor.
Beş ayrı dörtlükten meydana
gelen, Candan istercesine’de, yüce görünen dağların bile, dağcılar tarafından
tırmanıldığını, bazı insanların takdir içinde olurken, bazılarının hiçbir
şeyden anlamazcasına, suskunluk ve yanlışlık içinde oldukları anlatılıyor ilk
dörtlükte.
Sonra iki dörtlüğünde bu şiirin
şöyle deniliyor:
Denizlerin altında, göklerin üst
katında,
Neler saklı arıyor, onların
hayatında,
İş kalmadı geçmişin, bilgi
saltanatında,
İnsanlar hep tetikte, keşif
beklercesine.
Bilgisayarlar artık çocuklara
oyuncak,
Şu da var ki, oynuyor onu alanlar
ancak,
Fakat keşfin sonu yok daha neler
olacak,
Herkes hazla bekliyor, candan
istercesine.
Üç ayrı dörtlükten meydana gelen,
Güzide Taranoğlu’nun “Yılların armağanı” adlı şiirinde, alınlardaki
çizgilerden, saçlardaki beyazlardan sözediliyor, yılların insan üzerindeki
yıpratıcılığından, bahsediliyor. Bir başka dörtlüğünde de şöyle sesleniliyor:
Yaşlar ilerledikçe, artan hayatın
tadı,
Zaman tükendikçe, tükenemez muradı,
Her şeyin en olgunu, olgunluk
çağlarında,
Gönül karmakarışık, hayatın
ağlarında…
Güzide Gülpınar Taranoğlu, hayatı
boyunca, hep gerçeklerin peşinde yürüdü, hep doğrulardan söz etti. O’nun takdir
edilen hep alkışlanan önemli özellikleri burada saklıdır.
***
Kümbet Altında Dergisinden
yeni bir sayı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Önceki yıllarda Tokat’ta
yayınlanarak, dikkat çeken, ilgili sanat ve edebiyat çevrelerinin özlemle
beklediği dergilerden biri haline gelen “Kümbet Altında” Dergisi, Ankara’da
Osman Baş yönetiminde yayınını sürdürüyor.
Kümbet Altında Dergisinin 51.
sayısı masamda. Kapakta, sevindirici bir haber, üzüntü verici dört haberle
karşılaşıyoruz. Sevindirici haberi: 2012 Orhan Şaik Gökyay şiir ödülü Genel
Yayın Yönetmenimiz Osman Baş’a verildi.
Üzüntü verici haberler; Vefatla
aramızdan ayrılan, dünyalarını değiştiren, Erol Günaydın, Neşet Ertaş, Prof.
Dr. Turan Yazgan ve Aşık Kemali Bülbül fotoğraflarının bir sıralamayla kapakta
yeralışı.
Kümbet Altında Dergisinin sahibi:
İrfan Yıldız,
Genel Yayın Yönetmeni: Osman Baş,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
İsmail Polatcı.
Yayın kurulu, yayın danışmanları,
dış temsilcilikler birer sıralama içinde dikkat çekiyorlar.
Yazışma: P.K.85 Yenişehir-Ankara.
Derginin sayfalarında yer alanlar,
yazılar ve şiirler olarak iki sıralama düzeni içinde yer alıyorlar.
Yazarlar olarak verilen
isimlerden bazıları: İrfan Yıldız, Osman Baş, Dr. Hüseyin Yeniçeri Hayrettin
İvgin, Uğur Kılıç, İsa Kayacan, Ahmet Sevgi, Ayşe Manav, şeklinde sıralanırken,
şairlerden bazıları: Ünal Akar, Mustafa Berçin, Ayhan Nasuhbeyoğlu, Elçin
İskenderzade, Mustafa Erol, İsmail Tıkıroğlu, şeklinde karşımıza çıkıyor.
Ayhan Nasuhbeyoğlu imzalı 7 ayrı
dörtlükten meydana gelen “Ömrün Yarısı” adlı şiirden:
Çaresiz çare verir yaradan,
Zorlukları çekiverir aradan,
Korkarım ben kalbimdeki karadan,
Acz içinde hissederim kendimi.
Nazuhi’yim yolum uzun mu uzun,
Hayat denilen şey acı ve hüzün,
Her iki cihanda güler mi yüzüm,
Acz içinde hissederim kendimi.
Kümbet Altında Dergisi, her yeni
sayısıyla getirdikleri bakımından önem taşıyor, anlam taşıyor.
Tebriklerimi, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Kültür
Evreni Dergisinin iki yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’da yayınlanmakta olan,
Kültür Evreni Dergisinin iki yeni sayısı, 13 ve 14. sayıları masamda. Bu
derginin kimliğine bakıyorum:
Sahibi: Hayrettin Evgin,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erhan
İvgin,
Editör: Ömer Ünal,
Redaktör: Doç.Dr. Nezaket
Hüseynova.
Yazışma: Konur Sok. No:66-9
Bakanlıklar-Ankara.
Ortalama yüz sayfayla okurlarının
karşısına çıkan, çıkarılan Kültür Evreni Dergisinin iki sayısında imzaları
bulunanlardan bazı isim sıralaması yapalım öncelikle: Prof. Dr. Yavuz Ahundlu,
Prof.Dr. Tuncer Gülensoy, Dr. Yaşar Kalafat, Hayrettin İvgin, Yrd. Doç.Dr.
Mehmet Yardımcı, Nail Tan Salih Turhan, Dr. Doğan Kaya vd.
Bu imzalardan cümleler itibariyle
bazı alıntılar yaparak devam edelim:
1-Biz millet olarak onbinlerce
Horasan Eri Ulucanı olan ve bunlara ait binlerce efsanesi bulunan, fakat edebiyatla
edebileştirilebilmiş bir tek yapıtı olmayan bir toplumuz. Haçlı seferlerine
karşı destan yazıp alp Erenlerden kaçına senaryo yazılabilmiştir?. İncesu halk
inançlarını muhakkak İncesu’da aramak ve hatta bulabildiğini sanmak fazla bir
şey ifade etmemektedir (Dr. Yaşar Kalafat, sayı: 13, Sayfa 69)
2- Bize göre Anadolu insanı,
dilden dile, çağdan çağa aktarıla gelen bir inanca, insan sağlığının korunması
konusunda masallaşan bir varlığı kendi anlayışına göre yorumlamış, eski
çağların bitkisel tanrısına yeni bir ad bulmuştur. Bulunan ad Lokman hekimdir.
(Hayrettin İvgin, Sayı: 13, Sayfa:82)
3- Kadın yalnız soylu bir aileden
geldiği için değil, toplum içinde de korunuyordu. Türk toplumu içinde yaşayan
kadın, o toplumdaki herhangi bir erkek gibi itibar ve saygı görürdü. Evli bir
kadına tecavüze uğradı ise, tecavüz eden kişi o kızı karısı olarak almak
zorunda idi (Prof.Dr. Tuncer Gülensoy, Sayı: 14, Sayfa:8)
4- Emrah ve Ruhsati kolunun iki
büyük aşık kolu, Şenlik kolunun en güçlü aşık kolu olduğu ileri sürülür. Bu
görüş aşık kolları üzerine ilki Eflatun Cem Güney tarafından başlatılan, Doğan
Kaya, Saim Sakaoğlu, Erman Artun, Sabri Koz ve tarafımca bugüne kadar usta
çırak geleneği ve aşık kolları üzerine yapılan araştırmalar ışığında doğrudur
(Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Sayı: 14, Sayfa: 34)
5- Doğu ve Batı Anadolu’yu
birbirine bağlayan yollar üzerindeki Ankara, doğal olarak bir kültürel
etkileşim merkezidir (Nail Tan, Salih Urhan, Sayı:14,Safta:46)
***
Kültür Çağlayanı Dergisinin üç
ayrı sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’da yayınlanmakta olan,
Kültür Çağlayanı Dergisinin üç ayrı sayısı var masamda. İki ayda bir
okurlarının sanat ve edebiyatseverlerin karşısına çıkan, çıkarılan Kültür
Çağlayanı Dergisinin 15,16 ve 17. sayılarının sayfalarında bir gezinti yapmak
istiyorum efendim:
Kültür Çağlayanı Dergisinin
Sahibi: Hayrettin İvgin,
Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı
İşleri Müdürü: Erhan İvgin,
Koordinatör: İbrahim İmer,
Redaktör: Ömer Ünal,
Sanat Sorumlusu: Coşkun Mutlu.
Değişik isim ve imzalardan
oluşan, yayın kurulu ve yayın danışmanları sıralanıyor.
Ayrıca yurtdışı temsilcileri de
var.
Yazışma: Konur Sk. No: 66–9
Bakanlıklar-Ankara.
Yazı ve şiirleriyle, dergi içinde
yer alanların, sıralanışı iki bölümde veriliyor.
Her üç sayıda, imzaları
bulunanlardan bazı isimler sıralamak istiyorum: Nail Tan, Dr. Yaşar Kalafat,
Hayrettin İvgin, Cemal Tuzcuoğulları, Murat Duman, Fazıl Bayraktar, Müzeyyen
Keskin, İbrahim İmer, Gardaş Elişoğlu, Nevzat Taşkıran, Dr. Doğan Kaya,
Abdülkadir Güler, Nevin Kılıç, Coşkun Mutlu, Mustafa Bilir, Mustafa Yıldız,
Sadi Bayram, Vedat Fidanboy, Mehmet Nacar, İsa Kayacan vd.
Kültür Çağlayanı Dergisinin 15.
sayısında, 6. sayfada Vedat Fidanboy’un bir dörtlüğü var ustaca kaleme alınmış.
Şöyle bu dörtlük: ,
Bitmiyor, hiç bende dertler,
bende hicran ey felek!
Yok mu bilmem sende insaf, sende
vicdan ey felek!
Hep avuttun boş ümitler verdiğin
dersler ile,
Yok mu bilmem sende insaf, sende
vicdan ey felek
Kültür Çağlayanı Dergisinin 16.
sayısının 8. sayfasında Hayrettin İvgin hocanın “yalnız ağaç” adlı bir şiiri
var.
Bu şiirin ikinci bölümü:
Ey ağaç, ey yalnız ağaç,
Kırmızı gül ağaç, belki değilsin.
Ama tomurcuklusun,
Ey yalnız ağaç, kimin için,
Böyle giyindin bembeyaz?
Çok da ulu değilsin,
Ama akça pakçasın,
Kimin için bu bezeğin?.
***
Rıfat Kaya’dan:
Hayatımın İncileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gözü gönlü zengin, dünyası
aydınlık Ankara’lı şairlerimizden Rıfat Kaya’nın yeni bir şiir kitabı geldi
yenilerde.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür
Ajansın sahibi değerli dostum Hayrettin İvgin getirdi, Kültür Ajans
yayınlarının 188. si olan bu kitabı.
182 sayfayla şekillenmiş bir şiir
kitabı “Hayatımın İncileri”. Prof. Dr. Nurullah Çetin hocamın bir önsözü var,
“Rifat Kaya’nın hayatından süzülen hikmet damlaları” başlığı altında verilen…
Nurullah Çetin hoca önsözünün bir
yerinde:
-“Rifat Kaya’nın Türk millet
varlığının kültürel ve tarihi temellerine vurgu yapan şair hassasiyeti de çok
önemli diyor.
Hece vezni türüyle kaleme
alınmış, şekillendirilmiş şiirlerin sayfalara aktarıldığını görüyoruz. Rifat
Kaya, anlatımda tutarlı, konuların bütünleştirilmesinde usta bir kalem olarak
karşımıza çıkıyor.
Kitabın ilk şiiri olan Adalet
başlıklı, adlı şiir 9. sayfadan sesleniyor mısralarıyla.
Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
Zalimin zulmünü
keser kestirir
Çıbanın
başını, söker söktürür,
Hakkı
hakikati ruh ten diktirir,
Hakka
hukuka, hak adalet kurban…
Sonra, kadınlarımız, erdemli
gönüller, ağlayanlar, gülenler, veda edenler gibi sıralamayla kaleme alınanlar,
bir bütünlük içinde şairleştirilmiş, sayfalara aktarılıp, okurların karşısına,
sanat ve edebiyatseverlerin karşısına çıkarılmış.
Rifat Kaya’nın dostluğu sağlam,
uzatılan elin sıcaklığını hissettiren bir yapısı vardır ki, bu özelliği her
şeyin önünde ve üstündedir.
Hayatımın İncileri, adlı
kitabının 88. sayfasına baktığımızda, şiir yazmada ‘el’ aldığı anasından, iki gözü anasından söz
eder.
Bu şiirin bir dörtlüğünde şöyle
seslenir Rifat Kaya:
-Anamdan öğrendim şiir yazmayı,
Saçımdan tırnağa döktü sevdayı,
Çağlayıp dağladı, hasret nidayı,
Aklımı kelama, yazandır anam.
***
Birdal Can Tüfekçi’den iki
şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Birdal Can Tüfekçi, Muğla ilimize
bağlı, Dalaman ilçemizden sesleniyor. İki şiiri var masamda Birdal Can
Tüfekçi’nin. Bu şiirler; Onun adı kadın ve özür dilerim adlarının taşıyıcıları.
İlk şiir, “Küçük yaşta çırak oldu
anaya/Çocuk yaşta verdiler yaşlı kocaya/Irgat gibi koştu her gün tarlaya/Hep
kadere boyun eğdi kadersiz” mısralarıyla başlıyor.
Yedi ayrı dörtlükten meydana
gelen bu şiir kadını 14,15,16 yaşlarında başına gelenler anlatılarak devam
ediliyor. O kadının kod adının acı, hayatımızda sadece olduğu ifade ediliyor
mısralarda.
Bu şiirin iki dörtlüğü efendim:
-Çocuğuna ana, kocaya eşti,
Verilen her işe gönülden koştu,
Şükretti tanrıya gerisi boştu,
Hep kadere boyun eğdi kadersiz.
Sevdalar büyüdü onun gönlünde,
Ne acılar çekti garip sevdi de,
Yüzü hiç gülmedi, ahir ömründe,
Kep kadere boyun eğdi kadersiz.
Ve ikinci şiir Birdal Can
Tüfekçi’nin. Özür dikerim adlı şiir 3 ayrı bölümden meydana gelir. “Özür
dilerim, yılda bir gün, hatırlanan sizlerden” diye söze başlanıyor.
Son iki bölümde
de şu mısralarla okuyucunun karşısına çıkılıyor:
Ne olur,
Kırılmayın bizlere,
Bilin ki engel sizlerde değil,
Bizim vizdanımızda,
Gözlerimizde, yüreklerimizde,
Başlarımızı kumdan çıkarıp,
Göremedik acılarınızı,
Çözemedik sorunlarınızı,
Düşünmedik, düşünemedik,
Nasıl yaşarsınız,
Bu kahrolası hayatı, özür dilerim !..
***
Vedat
Fidanboy’dan:
Küçük Dünyamdaki Büyük
Aşklarım
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin usta kalemi, sanat ve
edebiyat dünyamızın beyefendisi, şair, araştırmacı, yazar (söz yazarı) Vedat
Fidanboy, birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla da dikkat çekmeye devam
ediyor.
Yenilerde bir kitabı daha bana
ulaştı, ulaştırıldı. Adı: Küçük Dünyamdaki Büyük Aşklarım. 240 sayfayla,
merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans’ın 186. yayını olarak gün yüzü gören
kitap içinde, Vedat Fidanboy’un yeni
şiirleri, bestelenen şiirleri, bestekârların isimleri, kendisi ve eserleriyle
ilgili yazanların, sayfalara aktardıkları yer alıyor.
Arka kapakta, yakışıklı bir Vedat
Fidanboy portresi ve altında bir dörtlük. Şöyle: bu dörtlük efendim:
-Hasretle geçen yıllara sonsuz
sitemim var,
Ömrüm sana bilmem ki, nasıl kıydı bu yıllar.
Mehtap bile bak her gece sevdamıza ağlar,
Ömrüm sana bilmem ki nasıl kıydı bu yıllar…
Hayrettin İvgin hocanın önsözü
var kitabın ilk sayfalarında. Bir yerinde; “Şair Vedat Fidanboy, nereden ve
hangi cepheden bakarsan, oradan görünen bir kalemdir” diyor.
Vedat Fidanboy şiir bahçesine
adım attınız mı, hangi güle, hangi şiire bakacağınız yönünde karar
veremezsiniz.
Hepsi birbiriyle yarışır haldedir
şiirlerinin.
Sonra elinizde ki kitabın 28.
sayfasında ki “Sev de gör” adlı, başlıklı şiiriyle karşılaşırsınız.
Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle
çıkar karşınıza, okursunuz:
-İnan ki hayatta, her şey boş
gülüm,
Hiç durma sevgiye, sende de koş
gülüm,
Sevilmek çok güzel, sevmek hoş
gülüm,
Kalbini kıranı: okşa, sev de gör.
Vefalı, kadirbilir yapısıyla da
gönüllerimizde taht kuran Vedat Fidanboy, kitaplarında kendisiyle ilgili yer alanlardan
detaylı biçimde söz ederken, kendisi hakkında yazılan şiirler ve yazılardan da
örnekler veriyor kitabının ilgili sayfalarında.
Kutluyor, tebriklerimle, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Artvin’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Başlığımız, Artvin ve Borçka’dan
olması gerekiyordu. Biz toparlanmış bir başlık koyduk. Artvin merkezde
yayınlanan Serhad Artvin Gazetesinde yer alan şiirlerinden biri, Aşık İbrahim
Kara’ya ait. Olsun, başlığıyla karşımıza çıkıyor.
Sekiz ayrı dörtlükten meydana
gelen bu şiirde, ölüm hariç her şeyin çaresinin bulunduğu noktasından hareket
edilerek söze başlanıyor. Barajlardan söz ediliyor mısra mısra, yeni neslin
Deriner Barajından anlamadığı, doğanın adını koyanların inlemedikleri bir
dörtlük noktalaması olarak bitiriliyor. Sonra:
Pınar bizim, Çoruh bizim yer
bizim,
Savaşlarda şehit bizim er bizim,
Oya dökelim bütün böyle der
bizim,
Ya Artvin, ya Çoruh Barajı olsun,
Denildikten sonra devam ediliyor.
Artvinli aydınların duyması gerektiğinden, hatalarını Çoruh ile yaymalarının
doğru olacağından, bu isteğe uymaları halinde saygısının sonsuzlaşacağından
bahsediyor Aşık İbrahim Kara mısra mısra, anlatım anlatım. Ve sonunda şu
görüşleriyle bitiriyor söyleyeceklerini:
Adaletli her bir işe doyulmaz,
Bir adamı öldürürsen ayılmaz,
O Çoruh’tur, Deriner’ler
koyulmaz,
Ya Artvin, ya Çoruh Barajı olsun.
Artvin’in-Borçka ilçesinde
yayınlanan 7 Mart Gazetesinde de zaman zaman şiirler yayınlanıyor.
Bu şiirlerden biri, Selim Işık
imzalı” Öğretmenim” başlıklı olan şiirdi. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu
şiir, Ağacın yaşken eğileceğinden, bilgi ve beceriyi sevenlerin, şanlı
tarihimizi öğretenler olacağından hareketle, bunların öğretmenler olduğu
hatırlatılmasında bulunuluyor.
Bu şiirin son dörtlüğü şöyle:
Fedakârlıkla, hoşgörüde
birincisin,
Öğrencilerin için bir incisin,
Sınıfta çağlar o güzel sesin,
Benim canım öğretmenim.
***
Tuna
Boyu Dergisinin yılsonu sayıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bulgaristan’da yayınlanan, iki
ayda bir okurlarının karşısına Türkçe olarak çıkan, çıkarılan Tuna Boyu
Dergisinin 2012 yılsonu sayıları 75 ve 76. sayılar olarak bize ulaştı.
“Gören Dunav” Vakfının yayın organı olan Tuna Boyu
Dergisinin sahibi Yazı İşleri Müdürü: İsmail İ. Kelov. Değişik hizmetleriyle
dergiyle katkıda bulunanlar, yayın kurulu üyeleri, Yurt içi temsilcilikleri,
Türkiye temsilcilikleri gibi adres bilgilendirmeleri dikkat çekiyor.
75.sayıda imzaları bulunanlar;
İsa Cebeci, Bilal N. Şimşir, Prof. Dr. Cengiz Hakov, Ünal Şenel, Dr. Şaban M.
Kalkan, Doç. Dr. Hüsiyin Mevsim olarak sıralanıyor.
Ünal Şenel, Bulgaristan Türk
Şairlerinden Sabri İbrahim Alagöz’ün şiirlerinde göç başlığı altındaki
incelemesiyle dikkat çekiyor.
Kırcaali’den söz eden Sabri
İbrahim Alagöz şiiri şöyle naklediliyor 15 nci sayfada:
Kırcaali,
Bu şehir gurbetçiler şehri,
Ana kucağından,
Baba ocağından ayrılan,
Bir daha dönmüyor gayri.
Tuna Boyu Dergisinin 76. sayısına
bakıyoruz, yılsonu sayılarından biri bu.
İçindekiler sayfasında ismi geçen imzası bulunanların
sıralanışını şöyle görmekteyiz:
Aydın O, Prof. Dr. İbrahim
Kafesoğlu, Latif Karagöz, İbrahim Tatarlı, İsmail Tunalı, Kadriye cesur, Dr.
Şaban M. Kalkan..
İsmail Tunalı hocanın
hazırladığı, Şair Mehmet Çavuş sayfalarından (18-19) bir Mehmet Çavuş şiirinden
(Bizim Atatürk) bir dörtlük:
Yollarında yürüdüğüm vatanım,
Her yanında sensin, levent
görünen,
Erce düşüp bu toprakta yatanın,
İnancıyla aydınlığa bürünen…
***
Cahit
Yargıcı’nın özlem şiirleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsan duyar, yaşar,
değerlendirir. Özlemlerini ortaya koyar, yazı olarak, şiir olarak. Fethiye
ilçemiz merkezinde yaşayan, buradan seslenen şair, yazar ve araştırmacı Cahit
Yargıcı’nın özlem şiirleri geldi yenilerde. Bu şiirlerin mısraları arasında bir
gezinti yapmak istiyorum:
Ana ve babasına duyduğu
özlemler.. “Bugün 23 Kasım 2012/Bizlerden ayrılalı tam 29 yıl oldu anam / Yokluğunun
acısı / İlk günkü gibi taptaze yüreğimde” diye başlayan mısralar akıp gidiyor.
Sonra, babasına özlem duyguları
geliyor, bir bir mısralaşıyor. Burada, “Sen gittin gideli babam/Senin gibi
kapımızı çalan olmadı/Fileleri dolu olan gelmedi” diye söze başlanıyor.
Sonra şöyle devam ediliyor:
Akşam gelişini, kapımızı
çalışından bilirdik,
Ekmeğimizi kazandığın güzel
ellerinle,
Okşardın başlarımızı,
Yaramazlıklarımızı söylemez,
Sana akıtırdık gözyaşlarımızı..
Cahit Yargıcı’nın şiirleri normal
boyutlu olduğu gibi, uzun soluklu olanları da var. Fatsa özlemi başlıklı şiir
2,5 sayfayla karşımıza çıkıyor.
Burada, Fatsa’nın yıllardır
değişikliklere uğradığını, Sülük Gölü ve Arnavut kaldırımlarının, Taş ekmek
fırınlarından yollara taşan mis ekmek kokularının özlendiği dile getiriliyor.
Gençlik sevdalarının dile
geldiği, süt mısırların özlendiği, Fatsa’nın unutulmayacağı anlatılıyor mısra
mısra.
Kültür çınarı, gazeteci Ünal
Türkeş bir başka Cahit Yargıcı şiirinin konusu…
Bilgelik, aydınlık, cumhuriyet
yolunda atılan Ünal Türkeş adımlarının seslerinin sürekli duyulduğu dile
getiriliyor bu şiirde.
Sonunda da, şöyle bağlanıyor
duygular:
Sarıp, sarmalayan, yüreklendirip
koruyan,
Gülen yüzünle, hoşgörünle
kucaklayan,
Yürek sende.
Seni, ben nasıl anlatayım?
Koca kültür çınarının
yapraklarını,
Nasıl sayayım?.
***
MAKÜ’den:
Asım’ın Sesi’nin 2. sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kısa adı MAKÜ olan, Burdur Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesi Rektörlüğünce yayınlanan “Asım’ın Sesi” adlı derginin
2. sayısı masamda.
Dopdolu bir içerikle bilim
dünyasının, okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan Asım’ın Sesi’nin masamda
bulunan 2. sayısı, devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün görüşlerinin cümleler
itibariyle yer aldığı ve fotoğraf görüntüsüyle başlıyor.
Sonra, milli şairimiz İstiklal
Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’un bir fotoğrafı ve bir dörtlüğüyle
karşımıza çıkıyor. ‘Rektörden’ başlığı altındaki görüşler, Prof. Dr. Mustafa
Saatcı imzasını taşıyor.
Rektör Prof. Dr. Mustafa Saatcı,
görüşlerinin bir yerinde: “Bu sayımızda bir işi başlatmanın ve onu devam
ettirebilmenin haklı gururunu bütün üniversite olarak yaşıyoruz” diyor. Bu
doğru bir tespit ve doğru, yerinde bir gururlanma, mutluluk duymadır. Bir
tebrik de bizden efendim.
Kimlik bölümüne bakıyoruz,
sahibi: Prof. Dr. Mustafa Saatcı, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Doç.Dr. Zafer
Gölen, yedi imzadan oluşan bir yayın kurulu var. Ayrıca, dergi yayımında emeği
geçen, katkıda bulunanlar olarak, Adelet Manış, Yaşar Esin, Yasemin Kayabaşı,
Cihat Şener imzaları kaydedilmiş.
Büyük boy, renkli basımlı olan
‘Asım’ın Sesi’nin 2. sayısının dopdolu olan içeriğinde, Tarım, Gıda ve
Hayvancılık Bakanı M. Mehdi Eker’in üniversite ziyareti öne çıkarılmış.
Burdur Valisi ve Belediye
Başkanıyla yapılan röportajlar yer alıyor sonraki sayfalarda. Sonraki
sayfaların imza sahiplerinden bazıları şöyle:
Prof. Dr. Gülsüm Umurtak, Prof. Dr.
Refik Duru, Doç. Dr. Zeki Nacakcı, Prof. Dr. Serdar Salman, Yaşar Esin ve
Adelet Manış’ın röportajları.
Haberler, zengin içerikli ve
görüntülü anlatımlar. Nail Olpak ve Nafi Güral imzalı tecrübe nakledilişleri.
Mehmet Akif Ersoy’un torunu Selma
Argon görüntü ve anlatımları, Fatih Bayhan görüşleri…
Atatürk’ün yurt gezileriyle
ilgili araştırmalar, Gülgün Feyman’ın Türkçemizle ilgili görüşleri. Üniversite
bünyesindeki gelişmeler, personel terfileriyle ilgili bilgiler.
***
Tefenni özlemi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsan, doğup-büyüdüğü yerlerin
özlemini sürekli duyuyor. Burdur ilimizin Tefenni ilçesi, doğum yerim Ece
Köyünün bağlı bulunduğu yerleşim birimi. Tefenni’den gelen her haber,
Tefenniliyle ilgili her bilgi beni sevindiriyor, üzüyor, düşündürüyor.
Tefenni’nin adı klasik çağda
Temennos olarak biliniyor. Burdur’un eski yerleşim birimlerinden Tefenni 1854
yılında “kaza” oluyor. 1950 yılında yapılan nüfus sayımına göre nüfusunun
1191’i kadın, 1150’si erkek olarak görülüyor.
Tefenni ilçemiz merkezinde “Tefenni”
adıyla haftalık yayınlanan gazetede yer alan haberler başta olmak üzere, Burdur
ilimiz merkez ve ilçelerinde yayınlanan öteki gazetelerde yer alan Tefenni
çıkışlı haberlerle özlem gideriyorum.
Bir bakıyorsunuz, Tefenni’den
kamu kuruluşlarının başarıları haber oluyor. Tefenni Tapu Müdürlüğüne, TS EN
ISO 9001:2008 kalite yönetim belgesi veriliyor Bu haber, kamu kuruluşları
arasında adeta bir yarışın olduğunu, olması gerektiğini ortaya koyuyor.
Tefenni Belediye Başkanı Bayram
Kavak’ın, “Tefenni’de hedefin 50 yıl” olduğuna ilişkin açıklamaları, gazete
sayfa ve sütunlarından okurlarıyla selamlaşıyor.
Bu haberler; Sulama ve dere ıslah
çalışmaları, TOKİ Projesi, elektrik hatlarının yeraltına alınması, yol ve
kanalizasyon çalışmaları, yeni konut alanları yeni sanayi bölgesi gibi
başlıklar altında veriyor.
Tefenni’de bir bankanın müdürlüğünü
yapan Yalçın Karataş’ın beş ayrı dörtlükten meydana gelen “Tefenni” adlı şiirin
bir dörtlüğü:
Yüz kırk yıllık medeniyet öncüsü,
Sanki Göller Bölgesi’nin incisi,
Kıymet bilenlerin sözcüsü,
Dostluk Tefenni’de, dost
Tefenni’de…
Tefenni’de uzun süredir özlemi
duyulan ve faaliyete geçtiği günden beri değişik haberleriyle, Tefenni
haberlerinin ilk sırasında yer alan, Tefenni Ziraat Odası Başkanı Ünal
Atalay’ın açıklamaları, bir ziraat bölgesi olan Tefenni için önem taşıyor.
Öte yandan, Tefenni’de Ziraat
Odası’nın Ünal Atalay Başkanlığında Faaliyete geçirilmesinden sonra, Tefenni ve
çevresindeki zirai faaliyetlerde gözle görülür verimlilik artışları dikkat
çekmeye başladı.
Bunun son örneklerinden biri,
Ziraat Mühendisi Ramazan Gürgen’in danışmanlığındaki çiftçilere yönelik
bilgilendirme çalışmalarının ardından, Tefenni ve Karamanlı ilçelerinden rekor
seviyede anason ve rezene üretiminin elde edilmesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder