Gerçeklerin içinden:
12 Eylül sonrası Orman eski
Bakanı Hasan Ekinci’nin MGK Başkan ve üyelerine
yazdığı mektubun doğrusu
Prof. Dr. İSA AYACAN
Gerçeğin bir tane olduğu, doğrunun
ikincisinin bulunmadığı hep söylenir, yazılır, çizilir.12 Eylül sonrası, Orman
eski Bakanı Hasan Ekinci’nin, Orman Bakanlığının kaldırılması, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığıyla birleştirilerek, Tarım ve Orman Bakanlığı adını
almasının yanlış olduğuna ilişkin; Orman Yüksek Mühendisi ve eski Orman Bakanı
imzasıyla;
1-
Kenan Evren Devlet Başkanı MGK Başkanı,
2-Nurettin Ersin KKK. Orgeneral MGK üyesi,
3-Tahsin Şahinkaya Hava KK. Orgeneral MGK Üyesi,
4-Sedat Cilasun J. Gen. K.Orgeneral MGK üyesi,
5-Nejat Tümer Deniz KK. Orgeneral MGK üyesi,
6-Haydar Saltık Orgeneral MGK Genel Sekreteri’ne 29 Aralık 1980
tarihinde yazılan ve aynı gün A.Taahhütlü “Zata
Mahsus-Özel” olarak postalanan iki sayfalık mektup, Sayın Ekinci’nin Basın
Danışmanı olarak bu satırların yazarı İsa Kayacan tarafından daktiloya
geçirilip, ilgili konsey Başkan ve üyelerine gönderildi.
12 Eylül 1980 ihtilalinin en sıcak
günlerinde, Aralık 1980’de,sayın Ekinci’nin yasaklı döneminin sürdüğü günlerde,
güçlü-kuvvetli Konsey Başkan ve üyelerine böyle, Orman Bakanlığının
kaldırılmasının yanlış olduğunu anlatarak,’Orman Bakanlığı teşkilat kanununun
iptali ile 11 yıl öncesine götürecek bu tasarı kanunlaşırsa, telafisi zor
kararlara yol açacaktır’ denilişiyle ilgili mektup, başta Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel, Cüneyt Arcayürek:” Büyüklere masallar, küçüklere gerçekler-8,
Çankaya Muhalefeti” Bilgi Yayınevi, Haziran 2002, sayfa 208;Demirel:”
Hasan Ekinci 12 Eylül’den hemen
sonra Kenan Evren’e mektup yazıp,’geç bile kaldınız’ diye bir laf attı
ortaya.Hayret ettim,ama mektup Demirel’de var mıydı yok muydu?. Sormama karşın
yanıtlamadı” denilmesiyle, Demirel’in duyumlarla hareket etmesinin, çok yakın
çalıştığı bir Bakanı için nasıl yalan-yanlış cümlelerle insan harcaması
yapabildiğini gösteriyordu.
Bu yanlış duyum ve yorumların doğru
olmadığına ilişkin, aynı yanlışlığı yapan; 12 Şubat 1996 tarihinde Devlet
Bakanı Cavit Çağlar’a, 02 Haziran 1997 tarihinde Muğla Milletvekili Yalım
Erez’e,21 Temmuz 1999 tarihinde Şanlıurfa Milletvekili Necmettin Cevheri’ye, 01
Ağustos 2002 tarihinde, Gazeteci-Yazar Cüneyt Arcayürek’e , Sayın Ekinci
imzasıyla MGK Başkan ve üyelerine, iki
sayfayla gönderilen mektup örneklerinden birer adet Basın Danışmanı İsa Kayacan
imzalı üst yazıyla gönderilmiş, yanlış duyum ve yorumlara açıklık getirilmiştir. Anılan mektup kendisine
ulaşmasından sonra Sayın Çağlar, sayın Ekinci’den ‘özür’ dilemiştir.
Bu mektup, tarihi gerçekliği yanında,
siyasiyelerin dedi-kodulu ithamlara ne kadar açık olduklarının, duyumlara
kolayca inanmalarının göstergesi bakımından önem taşımaktadır.
Not:
Orman eski Bakanı Hasan Ekinci’nin MGK Başkan ve üyelerine yazdığı mektubun tam
metni, İsa Kayacan’ın Orman Bakanlığının 35 nolu yayını olarak 1997 yılında
yayınlanan,”Ağaç ve Orman Kültürü” adlı kitabının
166-167.sayfalarında,”Orman Bakanlığının kaldırılması yanlış” başlığıyla yer
almıştır.
Türk Dünyasının kahraman oğlu,
Azerbaycanlı İbad Hüseyinli
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türk Dünyasıyla ilgi olarak, değişik
yazılarımda kullandığım;”Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmalı,
kucaklaşmalıyız” sözümde de ifade ettiğim gibi, Türk dünyası hakkındaki her
türlü bilgi,doküman,toplantı,sempozyum vb. olanlar beni yakından
ilgilendiriyor.Türk Dünyasının Ankara’daki baş temsilcilerinden biri, önde
geleni, değerli dostum,Kerkük kökenli Dr. Şemsettin Küzeci’nin ;”Azerbaycan
Karabağ savaşı Milli Kahramanı İbad Hüseyinov ile buluşmasına katılımınızla
bizleri onurlandırabilirsiniz,03 Aralık 2013, Salı Saat 16.00, Yer: Türkmeneli
Kültür Merkezi, Mithatpaşa Cad. No:46 Kızılay-Ankara”daveti üzerine
gittiğim toplantıda, İbad Hüseyinli ile
ilgili gurur verici ve çok ilginç bilgiler edindim.
Azeri kardeşlerimiz, asker ve
edebiyatçılarıyla ilgili çok hassaslar. İncesenet erbabı olanlar için büyük
kadirbilirlik gösteriyorlar. Askerlerinin kahramanları,gazi ve şehitleri için
inanılmaz bağlılık,takdir duyguları ortaya koyuyorlar ve sürdürüyorlar.Bu
özelliğin ve alışkanlığın Türkiye’de de görülmesi dileklerimizi ve beklentilerimizi tekrarlamak istiyorum.
İbad Hüseyinli’nin hakkında belgeselleri hazırlanmış, bu belgesellerde
İbad Hüseyinli’nin kahramanlıkları görüntüleniyor, Komutanlarının, savaşta
birlikte çarpıştığı emektaşlarının-arkadaşlarının yorumları, İbad Hüseyinli
hakkında görüşleri ortaya konuluyor.O’nun için hazırlanan broşürlerden birinin
kapağında;”Karabağın haritasını alnında,yarasını yüreğinde, öcünü gözlerinde gezdiren, Türk Dünyasının kahraman
oğlu İbad Hüseyinli’nin onurlu yaşam ve savaş yolu hakkında” cümlesi yer
alıyordu.
03
Aralık 2013 tarihindeki taktimat toplantısı, Dr. Şemsettin Küzeci’nin açılış
konuşmasıyla başladı. İbad Hüseyinli belgeselinin izlenmesinden, Türkmeneli
Kültür Merkezi Başkanı Dr. Mustafa Ziya’nın ev sahibi olarak yaptığı anlamlı
konuşmadan sonra, İbad Hüseyinli’ nin onuruna
iki ayda bir, Ankara’da yayınlanan ’Atilla’ Dergisinin Genel Yayın
Yönetmeni Gülşen Behbud yaptığı
konuşmada, İstihbarat Komutanı
İbad Hüseyinli’ nin yararlılıklarından söz ederek, Türkiye’de gösterilen
ilgi ve yakınlık için teşekkür etti. İbad Hüseyinli’ nin duygu dolu konuşması,
programın bütünlüğünü oluşturdu. Sonra, karşılıklı plaket ve hediye taktimatı
gerçekleştirildi. İbad Hüseyinli gibi bir Azerbaycan kahramanını tanımaktan,
yararlılıklarıyla ilgili bilgiler almaktan son derece memnun olduğumu,
gururlandığımı belirtmek isterim.
SOLDAN 3. İBAD HÜSEYİNLİ |
İbad Mösüm oğlu Hüseynov:
18 Ekim 1970 tarihinde Dağlık Karabağ’ın Muganlı köyünde doğdu.Orta okulu bitirdikten sonra askere gitti.Askeri hizmette 20 Ocak olaylarına protesto olarak hizmet ettiği askeri bölümde, Amur vilayetinde uzun vadeli açlık eylemi gerçekleştirdi.Askeri hizmetinin bitimine 4 ay kala, askeri bölüm tarafından vaktinden önce rapor alıp askerliğini tamamladı.Yurda döndükten sonra ilan edilmemiş Karabağ savaşında gönüllü grup oluşturarak,Azerbaycan topraklarının korunmasında etkin görev yaptı.
18 Ekim 1970 tarihinde Dağlık Karabağ’ın Muganlı köyünde doğdu.Orta okulu bitirdikten sonra askere gitti.Askeri hizmette 20 Ocak olaylarına protesto olarak hizmet ettiği askeri bölümde, Amur vilayetinde uzun vadeli açlık eylemi gerçekleştirdi.Askeri hizmetinin bitimine 4 ay kala, askeri bölüm tarafından vaktinden önce rapor alıp askerliğini tamamladı.Yurda döndükten sonra ilan edilmemiş Karabağ savaşında gönüllü grup oluşturarak,Azerbaycan topraklarının korunmasında etkin görev yaptı.
Yukarı Karabağ topraklarının bir
bölümünün korunup muhafaza edilmesinde, Ermenilerin Kür nehri kıyılarına
çıkmasının önlenmesinde özel yararlılıkları oldu.1993 yılının Aralık ayında
düşman arkasından istihbarattan dönen zaman tank aleyhine mayına düşerek ağır yaralandı.28 gün komada kaldı Uzun süre
tedavi edildikten sonra,güçlü iradesi sayesinde sağlığına kavuştu ve
doktorlarının itirazına rağmen, yeniden savaş bölgesine döndü.
1994
yılında, Azerbaycan halkının Milli Lideri, Ulu Önderi Haydar Aliyev işte onun hizmet ettiği N sayılı askeri
bölüme giderek, ona Sengerde Milli Kahraman adı verdiğini ilan etti.1994
yılının Ekim ayının 9-da ‘Azerbaycan Bayrağı’ nişanı ile ödüllendirilen İbad
Hüseyinli evli ve üç çocuk babası
olup Hukukçu, I.Grup Karabağ Savaşı
elili,VATAN” MMC’NİN Başkanıdır.
Dr. Sami Ateş’i arıyor ve
özlüyorum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vefatla
aramızdan ayrılan yakınlarımız, dostlarımız ve arkadaşlarımız için ne kadar
hatırlayıcı oluyoruz? Bu sorunun cevabı hep ortada kalmıştır. Bir zamanlar
Ankara’daki sanat ve edebiyat toplantılarının önemli isim ve imzalarından biri
olan, kamu kuruluşlarına ait basın mensuplarının haklarının korunması, Atatürk
ilke ve İnkılaplarının yılmaz savunuculuğunu yapan, bürokrat, şair, yazar ,
araştırmacı ve eğitimci bir Sami Ateş vardı.Hepimiz çabuk unuttuk!
Bendenizin özel arşivimde şahıs dosyaları var. Bu
dosyalardan biri de Dr. Sami Ateş’e
aittir.35 sayfalık bu dosyada, Sami Ateş’le ilgili değişik bilgiler ve
vefatıyla ilgili farklı dokümanlar yer almaktadır. Şimdi yıllarca Ankara’da rahmetli Ahmet Tufan
Şentürk ağabeyimizin koordinatörlüğünde, başkomutanlığında, İsa Kayacan, Sami
Ateş ve Mustafa Ceylan üçlüsünün önemli
bir ses dörtlüsü olduğunu kaydederek, Dr. Sami Ateş dosyası üzerine bir göz
atmak istiyorum:
Dr. Sami Ateş, bir organizasyon ve koordinasyon adamıydı.
Kamu Kuruluşları Basını Derneğinin Genel Başkanı iken, bendeniz bu derneğin
Genel Sekreterliği görevini yürüttüm. Arı gibi çalışan, bir dakika bile boş
durmayan, zaman israfını sevmeyen,
üreten,üreten bir yapıya sahipti Dr .Sami Ateş. Mücadeleci ruhu
zirvelerdeydi. Gözü kara, tuttuğunu koparan bir yapısı vardı.Sonra,Kemalist
Atılım Birliği Genel Başkanlığı dönemi başladı.Bu Birliğin devralınışı biraz
sancılı oldu.
Rahmetli Enver
Tuncalp ağabeyimiz bu aşamada önemli rol oynadı. Dr. Sami Ateş Genel Başkanlık
görevini yürütürken, bendeniz Genel Başkan Yardımcısı, Mustafa Ceylan Genel Sekreter
olarak görev yaptık.Sonraki dönemlerde, Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun da önemli
hizmetleri oldu. Dr.Sami Ateş ve arkadaşlarının bu hizmetleri sayesinde ayakta
kalan ve sonraki kuşaklara aktarılan Kemalist Atılım Birliğinin şimdiki
yöneticileri,Dr. Sami Ateş’in ölüm yıldönümlerinde veya değişik zamanlarda anma
toplantısı veya başka bir etkinlik
düzenleyerek hatırlama,hatırlatmada bulunuyorlar mı veya bu konuda ne
düşünüyorlar acaba?. Geçmişi olmayanın bugününün olamayacağını, olsa bile uzun
ömürlü ve sıhhatli kalamayacağını unutmamalıyız!
Dr.Sami Ateş:
1950 yılında Mehmet ve Rabia’nın çocukları olarak Trabzon’un Işıklı (Digene) köyünde doğdu. Trabzon Lisesinden sonra, memuriyet hayatıyla birlikte yazarlık hayatını yazılarıyla sürdüren Sami Ateş, Ankara İTİA Ekonomi ve Maliye Bölümünü bitirdi. İlk şiir kitabını 1972 yılında yayınladı. Şair olarak 10 sergi açtı. Atatürk İnkılapları ve Atatürkçülük konusunda pek çok kitabı, Talim-Terbiye ve Harp Tarihi’nce tavsiye olundu.1967 yılında memuriyete başladı. Ankara Gazi ve Abidinpaşa Liselerindeki edebiyat öğretmenliği sırasında, Ankara Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsünde, Kooperatifçilik konusunda Yüksek Lisansını tamamladı.
1950 yılında Mehmet ve Rabia’nın çocukları olarak Trabzon’un Işıklı (Digene) köyünde doğdu. Trabzon Lisesinden sonra, memuriyet hayatıyla birlikte yazarlık hayatını yazılarıyla sürdüren Sami Ateş, Ankara İTİA Ekonomi ve Maliye Bölümünü bitirdi. İlk şiir kitabını 1972 yılında yayınladı. Şair olarak 10 sergi açtı. Atatürk İnkılapları ve Atatürkçülük konusunda pek çok kitabı, Talim-Terbiye ve Harp Tarihi’nce tavsiye olundu.1967 yılında memuriyete başladı. Ankara Gazi ve Abidinpaşa Liselerindeki edebiyat öğretmenliği sırasında, Ankara Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsünde, Kooperatifçilik konusunda Yüksek Lisansını tamamladı.
Köy İşleri ve
Kooperatifler Bakanlığında, Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı,
Bakanlık Müşavirliği ve APK Uzmanlığı, TÜBİTAK Danışmanı, Genel Sekreter
Yardımcısı, Kamu Kuruşları Derneği ile Kemalist Atılım Birliği Genel Başkanlığı
görevlerini yürüttü. Bilim Teknik ve
Doğa gibi dergilerde Yazı İşleri Müdürlüğü, İLESAM Denetleme kurulu üyeliği
yapan Dr. Sami Ateş, onlarca dergi ve gazetedeki yazıları yanında, Ankara’da
yayınlanan Millet Gazetesinde Tozan Turan imzasıyla günlük makaleler yazdı.
Anadolu Çağırayım, Atatürk Anadolu’ya Geçince,
Atatürk ve Türk Köyü,Türk İnkılabında Gençliğin Milli Birlik ve Bütünlüğü,adlı
eserleri başta olmak üzere pek çok kitap yayınladı.
Kurban
bayramı tatilini geçirmek üzere gittiği Trabzon’dan Ankara’ya dönerken,
kullandığı 06 SA 487 plakalı otomobiliyle 10 Haziran 1993 tarihinde saat 14.30
sıralarında Çorum-Sungurlu karayolunda karşı yönden gelen Hamdi Şen
yönetimindeki 34 JEL 36 plakalı yolcu otobüsüyle çarpışması sonucu hayatını kaybeden, Ümran hanımla evli bulunan
ve Gökçe isimli bir kız çocukları olan
Dr. Sami Ateş, 11 Haziran 1993 tarihinde Trabzon- Yomra-Arsin Kocaba köyünde toprağa verildi. Dr. Sami Ateş’in
vefatından sonra; Ahmet Tufan Şentürk, Mustafa Ceylan, İsa Kayacan, Ayhan İnal,
Yahya Akengin, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Ayhan Kıyak, Kenan Ateş, İsmail
Kansız, Refik Karaağaçlı, Uğur Yenidoğan ve Cahit Çelebi gibi pek çok dostu üzüntülerini belirten cümleler
kullanmışlar, bu görüşleri gazete ve dergilerde yer almıştı.Dr. Sami
Ateş’in aramızdan ayrılışından sonra
bizler ancak iki anma toplantısı düzenleyebildik.Şayet biz önce vefat edip,Sami
Ateş hayatta kalsaydı, sanırım bizlerle ilgili her yıl anma toplantıları yapar,
bizlerin hatırlanmasını sürekli
sağlardı.Bu da bizlerin vefasızlığı olsa gerek!
Dr
Sami Ateş’in herkes tarafından beğenilen ve bendenizin özel dosyasında
rahmetlinin kendi el yazısıyla büyük bir kartpostal üzerine yazılmış olarak
muhafaza ettiğim‘Bir hesap yaptım’ başlıklı şiiri şöyle:
Sularla
toprakları çarparak .
Bir
hesap yaptım,
Mavilikleri
yıldızlara bölerek .
Sonucu
parça, parça buldum.
Topladım
çile,
Çıkardım
çile,
Böldüm,
yine çile.
Dr.
Sami Ateş, şair ve şiir için;’Kendi köşesinin, kendi dünyasının
yalnızlığındadır. Çok yalnız koymamak gerekir şairi. Şiiri duyan söyler,
duygulanan soluklar. Şiir özden duyulan gönül sancılarının, yürek acılarının
kalp atışıdır’ derken, insanların bütünüyle ilgili; “Herkes hesap peşinde” diye
konuşur ve sıklıkla tekrarlardı.
RTÜK Radyo ve Tv. yayınlarını
izliyor mu?
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülke genelindeki Radyo
ve Televizyon yayınlarının genel
durumuyla ilgili, kısa adı RTÜK olan, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun izleme
ve değerlendirme çalışmaları devam ediyor mu acaba? diye zaman zaman düşündüğümüz oluyor.
TRT’ye bağlı Radyo ve Televizyon
yayınları başta olmak üzere, ulusal düzeyde yayın yapan TV’lerimizin aynı
zamanda Radyoları da var. Bunların haberleri,haberlerin sunuş biçimleri derli
toplu denilebilir. Ama,özel Radyoların yani Televizyon çıkışlı Radyoların
dışında kalanların yayınlarındaki ciddiyetsizlik,argoya kaçan konuşmalar,
spiker olarak görevlendirilenlerin tutum ve davranışları üzerine kulak verip, bunlarla ilgili değerlendirme ve
uyarıların görülmesi gerekiyor.Bu konu ise, RTÜK’ün görevleri arasında yer
alıyor olmalı!.
TRT olmasa THM ve TSM alanındaki yayınlardan
tamamen mahrum kalacağımızı öncelikle belirtelim. Ancak, TRT’nin Radyo ve
Tv. müzik yayınlarında, program
yapımcılarından, sunucularından tutunda hep aynı isimlerin sürekliğini
görmekteyiz.
Burada, Radyoların Anadolu kuşağı
içerisindeki THM parçalarının, eserlerinin aynı gün içerisinde, aynı parçaların
farklı bölümlerde tekrarlandığını görmek, seçimdeki yayın benzerliğini ortaya
getirmektedir. Programlar içinde yaş günü kutlamaları, selam gönderme, hal-hatır
sormalarının dakikalar alması, spikerlerin, “nikâhta kim kimin ayağına
bastığı”yla ilgili sorular sormaları, programların içinden süre‘çalma’ları
ortaya koymaktadır.
Seslendirilen eserlerin, parçaların isimleri
tam ifade edilmiyor, ya kaynak kişisi veya derleyicisi unutuluyor ya da eserin
güfte yazarı yahut bestecisinin ismi, verilmiyor. THM yayınlarındaki sazlar
arasına, enstrümanlar arasına gitar, ud gibi sazların konulması, THM ses
uyumunu bozmaktadır. Bunun gerekçesini anlamakta zorluk çekiyoruz! Geçmişte
yaşayan, Nida Tüfekçi, Muzaffer Sarısözen, Ahmet Yamacı gibi Yurttan Seslerin
araştırmacısı ve kurucuları böyle bir karmaşıklığı bilmiyorlar mıydı, düşünemiyorlar
mıydı acaba?
Vefatla aramızdan ayrılanlarla, yaşayan
usta sanatçıların bir program içinde ekran ve mikrofonlara getirilmeleri,
kaybolan vefanın yeniden gündemde tutulması bakımından önem taşımaktadır. Özel
Tv.lerdeki diziler ve yayınlanış biçimleri
izleyiciyle ‘alay’ eder bir görüntü ortaya koymaktadır.Dizilerin
tekrarlanan bölümleri tam bir
‘izleyiciyi hiçe sayma’ anlayışı ortaya koymaktadır. Reklamların vakti
saati, süresi belli değildir. İstedikleri gibi, istedikleri zamanda reklam
konulmakta, yayınların başında, ortasında, sonunda, hele dizilerin bitiminden
birkaç dakika önce, uzun süre verilen ve tekrarlanan reklamlar tiksinti
yaratmaktadır.
Kanal-7 Tv.deki sekiz on kez
yayınlanan,tekrar tekrar verilen aynı filmlerin Kemal Sunal filmlerinin tekrar
tekrar yayınlanmalarının ne anlama geldiğini izleyici olarak bilinemiyor! Bazı
Tv kanallarındaki ürün pazarlama reklamları, tanıtım yayınları bir
‘Süpermarket’ satış anlayışı ve görüntüsü veriyor. Özel Radyo ve Tv.lerde THM ve TSM alanındaki yayınlar gerçeklerden
çok uzaktır. Sanatçı, okuyucu seçiminden tutunda sazların biraya getirilişi bir
derme-çatma, geçiştirme görüntüsüyle ekran ve mikrofonlardan seslenilmeye,
zaman öldürmeye çalışılması üzüntü yaratmaktadır. Mahalli Tv’lerin
haberleri,programları tekrarlarla doludur. Yapımcı ve sunucuların
kültürsüzlükleri nedeniyle, kültürel ağırlıklı programlarda kalite bulmak
mümkün değildir.
Atv ve Samanyolu Tv.lerinde yayınlanan ‘Kurtlar Vadisi’ ve ‘Şefkat Tepe’ adlı dizilerdeki
tekrarlamalar,izleyicinin hiçe sayıldığı,yok kabul edildiği anlamına
gelmektedir. Bu cümleden olmak üzere, Atv.deki
‘Kurtlar Vadisi’ adlı dizi yayını için,28 Kasım ve önceki günlerde anons
yapılarak, 29 Kasım 2013 tarihindeki yayın için görüntüler veriliyor.Ama 29
Kasım 2013 tarihindeki yayın farklı bir anlayışla,belki de zaman kazanmak,
izleyiciyi yok sayıp geçiştirmek için,önceki bölümlerden özetler verilerek o
günün yayını tamlanıyor.Bu anlayış,izleyiciyi bıktırıyor, üzüyor ve
Tv.lerdeki dizilerin yayınlarının denetlenmediğinin
ortaya çıktığını gösteriyor.
Bu arada, Tv.lerdeki açık
oturumlara konuşmacı olarak katılanların, kimler olduğunu izleyici
bilmiyor.Yani her önüne gelen çağrılıyor ve ahkam kesmeleri sağlanıyor.Maşallah
onların bilmediği,yorum getirmedikleri konu yok! İhtisas alanları o kadar geniş
ki, sormayın gitsin! Hele spor programlarındaki konuşmacılar sanki kavga için
ekranlara çıkıyorlar. Bağırıp-çağırmayı özellik sayıyorlar! Böylece, toplumdaki
tartışma kültürü ayaklar altına alınmış, kötü örnekler sergilenmiş oluyor.
Ayrıca, Atv.deki
dizilerden biri olan ‘Ben onu çok
sevdim’ adlı yayın,isim olarak yanlış ve kasıtlı bir konuluş olarak
karşımıza çıkıyor.Bu dizi, 1950-1960 dönemini,özellikle 27 Mayıs darbesini
işliyorsa,bu anlayışla yapılmışsa,adı, ‘Demokrasiye indirilen ilk darbe’
–‘Demokrasi freni’ gibi adlar kullanılabilir, bu yöndeki arayışlar üzerinde durulabilirdi! O isim,
Demokrasi şehidi, Adnan Menderes ve arkadaşlarına karşı saygısızlığı
anlatmakta, kalkınmanın başlatılıp başarıya ulaştığı bir dönemin üzerine gölge
düşürmekte, Menderes ve dönemini, ismini küçültmekte, yapım ve hedef
anlayışının hafife alındığını göstermektedir.
Ahmet Tufan Şentürk için
yazılanlardan seçmeler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin
beş yıldızlı çınarı, rahmetli Ahmet Tufan
Şentürk’le birlikte, 300 sayfayla (Ahmet
Tufan Şentürk ve Dr.İsa Kayacan)
hazırlayıp, Mayıs 2005’de yayınladığımız “Armağan
4”adlı kitapta, Ahmet Tufan Şentürk’le ilgili yazılanlardan imzaları, yayın
yeri ve kaynakları itibariyle pek çok
örnek yer alıyor.Bu isim ve imzalardan
bazı cümleler nakletmek istiyorum efendim:
1-Ahmet
Tufan Şentürk bir sevgi pınarı, bir sevgi mabedidir, O, yüce yaradanın
sırlarını yaşayan ve yaşatan bir gönül ehlidir (Ali Naili Erdem)
2-Fahriye
Ablanın bilinçli ve yapıcı eleştirileri, Ahmet Tufan’a çok değerli olmuştur. Şair
Şentürk yazdığı şiiri önce eşine okurdu( Güngör
Özmen)
3-Ahmet
Tufan, şiirin çilesinde, çilenin mahallesinde, inanmışlığın bayrağını elinden
bırakmayan bir iman şairidir (Sami Ateş)
4-Ahmet
Tufan, samimi duygularını dile getirirken, kimsenin hatırı için
ezilip-büzülmez.Güzel Türkçemizi ve o arada mahalli deyim ve kelimeleri bol bol
kullanır mısralarında(Abdullah Satoğlu)
5-Ahmet Tufan Şentürk’ün
şiirleri,toplumumuzun aynası niteliğindedir.Kendisiyle ilgili yazılan şiirlerde
bile, toplumun değişik kesitlerinden örnekler vardır (İsa Kayacan)
6-Ahmet
Tufan Şentürk’ün şiirlerinde ana tema sevgidir, özellikle de insan
sevgisi.Yunus’ca, Mevlana’ca bir insan sevgisi. Yurt,millet ve Atatürk sevgisi
de şiirlerinde ağırlıklı olarak yer tutar (İrfan
Ünver Nasrattınoğlu)
7-Yılları
gönül potasında “İnsanlık Şarkısı”nın nağmeleri ile eriten ve daha nice yıllara
ışıklar uzatan, şair Ahmet Tufan Şentürk’ün “Jülyen Sütunu mu Nesin” diye
seslenişini, ardından bile yetişemediğimiz olaylar karşısında hatırlamadan
edemiyorum (Mustafa Ceylan)
8-Ahmet
Tufan Şentürk’ün çileli,uzun bir ömür hikayesi vardır. Çileli ama dolu dolu,
uzun ama mutlulukları kısa, imkanı dar ama dişiyle-tırnağıyla imkanlı, arkasız
ama tek başına oluşturulan mücadeleli ve başarılı bir ömür bu (Hayrettin İvgin)
9-Onda
en güzeli yalın sözlerin/ Onda gariplerin ve öksüzlerin/ Boynu büküklerin,
soluk yüzlerin/ Üstüne titreyen bir vicdan vardır (Rıza Akdemir)
10-Bana
da düşen, o koca yürek dostun, Dr. İsa Kayacan’ın “Usta için sen de yaz”ına
karşılık vermektir. O Ahmet Tufan Şentürk’tür ki, onuru ustanın evladı olmaktır
(Handan Kayakökü)
11-Ahmet
Tufan Şentürk, 1924 yılında Ermenek ilçesinin Lamos (Esentepe) köyünde doğdu. Anne ve babasının ölümü
üzerine çocuk yaşta çalışmak zorunda kaldı. (Abdülkadir Güler)
12-Ahmet
Tufan Şentürk’ün ağabeyi elinden tutup okumasına yardım etmeseydi yöremiz ve
ülkemiz böyle değerli bir şaire kavuşmuş olabilir miydi? (Prof. Dr. Ayşe Baysal)
13-Ahmet
Tufan Şentürk’le konuşurken,doğum yerimizden söz açılınca,memleket özlemi,
içimizde sönmeyen bir tutku,kalbimizde aşka dönüşüverirdi (Mustafa Ertaş)
14-Kendisini
örnek ve model olarak aldığım, ona göre hayatıma yön ve şekil vermeye
çalıştığım, sevgi dünyasının dantelasını nakış
nakış işleyen, duygu adamı, sevgi
adamı, dayım Ahmet Tufan Şentürk’ten bahsetmek istiyorum (Mustafa Şengül)
15-Geçen
gün şair amcamı aradım/Hal hatır sormak için/ Karamsardı, efkarlıydı/ Sordum
niçin?/”Yaşlılık, yalnızlık/Uzatmaları oynuyorum/Tanrı böyle istedi” dedi (Nuran Şentürk Karakılıç)
16-Şiir
dünyamızın Dede Korkut’u Ahmet Tufan Şentürk’ün kır çiçeklerini şiir bahçesinden birlikte toplayalım(Nail Tan)
17-İsa
Kayacan konuşmasında, Tufan babanın ilginç yönlerini, bugüne kadar kaç evladı
olduğu konusunu güzel anılarla esprili bir yöntemle dile getirdi (Şemsettin Küzeci)
18-Önce
“olmaz” dedi Fahriye/Aşka hazır
değildi/Tufan ise “olur” dedi/” Tufan sevdiğini alır”dedi (Özkan Gönlüm)
19-Ahmet
Tufan Şentürk denince, Ankara’da yaşlı bir kartal aklıma gelir.Şiirleri sade ve
liriktir. Acılar, yokluklar ve sıkıntılar vardır onun şiirlerinde. Ondan
haberleri hep İsa Kayacan’dan alırım. Hafta sonlarında onu ziyarete gider ve
çok iyi bir dostlukları var (Ünal Şöhret
Dirlik)
Ankara’dan: Atilla Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr.
Şemsetin Küzeci’nin daveti üzerine gittiğim, merkezi Ankara’da bulunan,
Mithatpaşa Caddesindeki Türkmeneli Kültür Merkezindeki, Azerbaycan’ın
İstihbarat Komutanı, Milli Kahramanı İbad Hüseyinli onuruna düzenlenen
toplantıda bana ulaştırılan “Atilla”isimli Dergiden söz etmek istiyorum:
Ankara’da iki ayda bir, Türk Dünyasının
Kahramanoğlu, Karabağ savaşında hususi hizmetleri olmuş İbad Hüseyinli’nin onuruna
yayınlanıyor Atilla Dergisi.Masamda bulunan
derginin 4.sayısı dopdolu bir içerikle gün yüzü görmüş.
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Adem Yeşil,
Genel Yayın Yönetmeni Gülşen
Behbud,
Muhabirler:Tahir Babalı,Xeyale
Mustafayeva,
İdari adres: Hamamönü Sk.No.24
Altındağ-Ankara.Tlf:+903123117052.
Azerbaycan adresi: Nizami Rayonu,Keşle
Kesebesi A.Mirzayev Küçesi No:21 Bakü-Azerbaycan. Şimdi Atilla Dergisinin
4.sayısının içindekiler sütuna bakıyor,kimlerin imzaları var görüyor ve
sıralıyoruz: Gülşen Behbud, Adnana Süer,İsmail Alper Coşkun,Mübariz
Kurbanlı,Mustafa Destici,Ramazan Toprak,Selçuk Özdağ, Behruz Kuluyev, Melehat
Abbasova, İlhan Elmacı, İmdat Avşar,Bahtiyar Karaca, Zaur Kemal, Öterhan
Eltac,Mehdi Mehdiyev, İtibar Memedov, Fuzuli Rızaguliyev,Abdullah Satoğlu,Yakup
Zurufçu,Adil Kerimov Tevekkül Şerifov vd.
Derginin sayfalarında yer alan renkli ve
netlik içindeki fotoğraflar, İbad Hüseyinli’nin Türkiye’de yetkililerce kabul
edilişine ilişkin bilgiler, görüntüler
getiriyor.Bu haberlerin,ziyaret yazılarının
sayfalara aktarılışında Gülşen Bahbud,Tahir Babalı,Xeyale
Mustafayeva’nın önemli hizmetlerinin olduğu görülüyor.Hemen hemen derginin
sayfalarındakilerin yükü bu üç isim ve imzaya ait. Kalemleri sürekli yazsın,
çalışmaları hep başarıya ulaşsın inşallah.
Vatanın gurur duyduğu istihbarat
komutanı, Azerbaycanlı milli kahraman
İbad Hüseyinli’nin her türlü övgüye layık olduğu gerçeği bizi
sevindirirken, bu düşüncelerimizin görüntülerini Atilla Dergisinin sayfalarında
görmekle mutlu ve gururlu olduğumuzu kaydetmeliyiz.
Derginin 4. sayfasına döndüğümüzde,
Gülşen Behbud imzalı, ‘Editörden’ başlığı altında bir sunuş görüyoruz. Buranın
girişinde, H. Aliyev’in, ‘Biz bir millet, iki devletiz’ sözü yanında,
M.K.Atatürk’ün;’Türk’ün Türkten başka dostu yoktur’ sözü dikkat çekiyor.
Gülşen Behbud sunuşunun girişinde
şu cümlelerle söze başlıyor: Ateşkes kararına rağmen, Azerbaycan’ın yirmi yılı
aşkın zamandan beri Ermenistan’la olan savaş durumu devam ediyor.
Topraklarımızın yüzde 20’si işgal altındadır.13 bölgenin insanları kendi
ocaklarından koparılarak muhacir durumuna düşürülmüştür. Bir milyondan fazla
kaçkın ve göçkün vatandaşımız, demokratik değerlerin, hak ve hukukun güya
zirveye ulaştığı çağımızda, sefil ve perişan bir durumda,her türlü beşeri hakları gaspedilmiş olarak
yaşamaktadır.
Burdur’dan Ahmet Ali Koca ve
Ahmet Şakar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdurla
ilgili yayınladığım, “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı iki ciltlik kitabımda
yer alması gereken isim ve imzalardan ikisi olan Ahmet Ali
Koca ve Ahmet Şakar’ın “mumun dibine
ışık vermediği” misali, anılan yayınlarımda yer alamayışlarından dolayı üzüntü
duydum . Şimdi bu iki ismin biyografik
bilgilerini aşağıya almak istiyorum:
01
Kasım 1957 tarihinde Burdur ilinin,
Yeşilova ilçesine bağlı Örencik Köyünde doğdu. Süleyman Demirel Üniversitesi
Eğitim Enstitüsü Fizik Bölümünden mezun olduktan sonra, Milli Eğitim
Bakanlığına bağlı Niğde’deki okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Anadolu Üniversitesi Fizik Lisans Bölümünü
bitirdi.
TTNET AŞ’nin kuruluş çalışmalarını yapan beş
kişilik ekibin içinde yer alan, Telekom ile ilişkilerini düzenleyen 12
sözleşmenin hazırlanması ve yapılmasıyla, TTNET müşterilerinin tahakkuk ve
tahsilatlarının yapılması ve takibinde görev alan Ahmet Ali Koca,
AssisTT-Rehberlik ve Müşavirlik AŞ’de, Pazarlama ve satış yöneticiliği, Kamu
kurum ve kuruluşları müşteri ilişkileri, Piyasada çağrı merkezi hizmeti
ihtiyacı olan kurum ve müşterilerin bulunması, Şartname yazımında danışmanlık
hizmeti verilmesi, İhale fiyat cetvelinin ve dosyasının hazırlanması, Türk
Telekom Çağrı Merkezindeki başarılı çalışmalarından sonra, Aycell Pazarlama
Haberleşme AŞ’deki hizmetlerini, Birim sorumlusu olarak sürdüren, Türk Telekom AŞ-Burdur Baş
Müdürlüğü bünyesinde Baş Müdür Yardımcılığı, Ankara Baş Müdürlüğü bünyesinde
Bilgi İşlem Müdürlüğü, PTT Genel Müdürlüğü-EBİM
Müdürlüğü bünyesinde Ankara Bilgisayar Programcılığı görevlerini
yürüten, 1500 saat süreli İngilizce kursu başta olmak üzere değişik kurslara
katılarak, bilgi ve tercübelerinin artırılmasını sağlayan, merkezi Ankara’da
bulunan Burdur İli ve ilçelerini, Tanıtma ve Kalkındırma Derneğinin
Başkanlığını yapan, evli ve iki çocuk babası olan Ahmet Ali Koca, Ankara’da
yaşıyor.
01 Nisan 1956 tarihinde, Burdur iline bağlı
Bucak ilçesinin Yüreğil Köyünde doğdu.
Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimleri Fakültesinden, İşletme
Yönetimi alanında lisansla mezun oldu.
Sonra aynı Üniversitenin Eğitim Fakültesinde eğitimini tamamladı.
1983 yılında başladığı Emekli Sandığı Genel
Müdürlüğü Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığında programcı olarak çalıştı.1984
yılında başladığı KÖYTEKS Yatırım Holding AŞ. de İdari İşler Müdürü olarak
çalışmalarını sürdürdü.1988 yılından itibaren BOTAŞ Doğalgaz Petrol İşletmeleri Daire Başkanlığı
bünyesinde Uzman olarak görev yapan Ahmet Şakar, Boru Hatları ile Petrol Taşıma
AŞ. deki görevini(Aralık 2013) sürdürmektedir.
Değişik kuruluşlardaki görevleri sırasında
pek çok kursa katılan, bilgi ve tecrübelerini artıran, bu kuruluşlardaki
işlemlerin bilgisayar ortamına aktarılmasındaki üstün gayret ve çalışmalarıyla,
hizmetlerin zamanında yerine getirilmesi ve verimliliğin sağlanması gibi nedenlerle
teşekkür ve takdirnameler alan, merkezi Ankara’da bulunan Burdur İli ve İlçelerini Tanıtma,
Kalkındırma ve Yardımlaşma Derneğinin Başkanlığını yapan, evli ve iki çocuk
babası olan, İngilizce bilen Ahmet Şakar,
Ankara’da yaşıyor.
Aydın Efesi Dergisinin
sayfalarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aydın ilimiz merkezinde iki ayda
bir, kültür ve sanat dergisi olarak yayınlanmakta olan ve l6. sayısı bize
ulaşan ‘Aydın Efesi’ Dergisinin,
Aydın Yazarlar ve Şairler Derneği adına Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Şükrü
Öksüz, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Güner Dokuyucu, Genel Koordinatör: Ali Haydar Öztürk. Şimdi
‘Aydın Efesi’ Dergisinin masamda
bulunan sayısının sayfalarında imzaları bulunanlardan, yazı ve şiirleri itibariyle
bir seçme ve sıralama yapmak istiyorum:
1-Dergimiz
profesyonel ve amatör bütün yazar ve çizerleri sayfalarına davet etmektedir (Şükrü Öksüz)
2-Dedem
bize akşam karanlığında, sokakta Yunan askerleri olduğu için başka bir eve, komşu
evlerinin bahçelerinden geçerek gideceğimizi söyledi (Güner Dokuyucu)
3-Göllerimizi, akarsularımızı
kirletiyor, sonra da ‘Yas’ tutuyoruz (İsa Kayacan)
4-Bakü
Devlet Üniversitesi 1919 yılında Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti’nin
kurulduğu yıllarda oluşturulmuş (Hayrettin
İvgin)
5-İsa
Kahraman için, vatan sevgisi farklıdır. Şair vatanın güzelli iyine methiye
okumadan önce yegâne oğlunu vatana kurban verir (Tamilla Abbashanlı Aliyeva)
6-Sevgi
sermayesi hesabımızın sürekli dolu tutulmasının en önemli yolu, sevgiye yüksek
kaliteli değer ve emek vermektir (Süleyman
Coşkuner)
7-Şair
Ahmet Tufan Şentürk’ün evinde tanıştığım şairler arasında, ismini çok yakından
bildiğim Mehmet Zeki Akdağ’da bulunuyordu (Abdullah
Satoğlu)
8-Anadolu’da yöre insanları tarafından
bilinen ve uygulanan halk takviminde uygulama dönemi olarak ‘yıl’ kavramı esas
alınmıştır (Ergün Veren)
9-İlkan San, 22 Kasım 1941 tarihinde
Malatya’da doğdu.Ankara Atatürk Lisesinden mezun oldu.Başkent Gazetecilik ve
Halkla İlişkiler Yüksek Okulunda eğitimini tamamladı.TRT Repertuarında , sözlerini yazdığı onlarca
şarkısı bulunuyor (Abdülkadir Güler)
10-Şu
gönül sayfamda kalmadı izin/Yerini doldurdu sancılı hüzün/Hele bir bak nasıl
tutuyor yüzün?/Özledim diyorsun güleyim bari (Melahat Ecevit)
11
- El ele verip birlik olursak/O zaman
gerçeğe döner rüyamız/Milletçe vatana değer verirsek/O zaman cennete döner
dünyamız (Nurdane Uzun)
12-Uzaktan
uzağa bir hoş seda ki/Dalgalanır birbirine karışır/Gönüller huzuru bulur
Onunla/O yükselir sahibine ulaşır (Mustafa
Berçin)
13-Bayramları
yaşatacaksın bana/Mutlu olduğun zaman öyle/Baharı getireceksin tüm
dünyama/Mutlu edeceksin yaralı ruhumu (Münevver
Düver)
14-Umudunu
yitirmiş gönlü garip perişan/Ak düşmüş saçlarına tozlu yolları aşan/Sevdaların
ardından yine sevdaya koşan/Taşıp taşıp
dolmayan sevdalara merhaba(Hüseyin
Zeybek)
15-Dargınlık
sevgiyi bitirir anla/Acıların biter geçen zamanla/Küskünlük hoş değil beni
sıkıyor/Diken olma sakın açan gülüme (Ömer
Erhalim)
16-Nefesini
nefesime katarak/Kalbinden gururu söküp atarak/Hayallerin ellerinden
tutarak/Bekletme sevdiğim, geliver bir gün ( Birdal Can Tüfekçi)
17-Bir
heyecan, bir coşku/Can canı istiyordu/Birleşince ellerimiz/Alev alev yanıyordu
(Tülay Sarayköylü)
18-Kalemi
ve kağıda tonlarca para verdim/Gönlümün ilhamına epeyce yara verdim/Yanlış
anlaşılmasın şiirden bıkmadım hiç/Ben bir müddet yazmaya şimdilik ara verdim (Engin Çır)
Bir çeşitleme bütünlüğüyle
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zaman zaman çeşitleme bütünlüğü
içinde yazdıklarımız, yayınladıklarımız var. Bunlardan bir yenisi daha:
OBJEKTİF
GAZETESİ
Burdur ilimiz merkezinde, haftalık olarak
sekiz sayfa ile yayınlanıyor. Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ali
Girişim.02 Şubat 2009 tarihinde kurulan Objektif gazetesinin sayfalarında yerel haberler ağırlıklı olarak
karşımıza çıkıyor.
Dr Süleyman Faki yazılarıyla dikkat
çekiyor gazete sayfalarında. Ali Girişim bendenizle ilgili bir makale yazmış. Burdur
ve Burdurluya karşı yaptığım hizmetlerden söz ederken, Burdurlunun vefasızlığı
yönündeki düşüncelerimi ortak olmuş. Teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
Objektif gazetesinin görsel yönetmenleri:
Fehim Kalın ve Furkan Kasap olarak görülürken, Hukuk Danışmanları: Av. Barış
Bulut ve Aydın Bilgen olarak kaydedilmekte. Gazetenin irtibat adresi: Konak Mahallesi
Kale kapısı Cad,No.17-1 Burdur. Tlf. 0248-2122524. Tebriklerimi sunuyorum
efendim.
TURGAY
ALGAN’DAN
Turgay Algan İzmir ilimizin Menemen
ilçesinden sesleniyor. Mısraları var özlü söz mahiyetinde ortaya konulan. Bunlar
zaman zaman bilinen isim ve imzalara ithaf ediliyorlar.Bunlardan bazıları
Turgay Algan imzalı:
1-İki
sevgili bakışıyor/Gülmek sana çok yakışıyor (Nesrin İnankul’a)
2-Ağır
başlı şair konuşur hakça/Okuyanı fazladır,
sayılmaz çokça(Durmuş Taşdemir’e)
3-Yazdı
yazdı, yazdıkça ustalaştı/Sevildi okundu okura ulaştı (Metin Soydeveli’ye)
4-Şairdi,
yazdı yaşadı kendi halinde/Şiirleri okunuyor halkın dilinde (Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya)
5-Yazdıklarını
beğeniyorum/Şiirlerini hep okuyorum/Cahilliğimi gideriyorum/Ben sana ey üstadım
diyorum (Aslıhan Tüylüoğlu’na)
6-Tatlı
dilli üstat geldi/Seven gelsin hodri meydan/Şiir nedir, nasıl yazılır/Yazan
gelsin hodri meydan (Veysel Çolak’a)
7-Daldan
dala kondu ağırlaştı, dalın yükü kırılacak/Şiir , nesir, oyun yaza yaza,
bırakmadı yazılacak (Nazım Hikmet’e)…
SERHAD
ARTVİN GAZETESİ
Artvin
ilimiz merkezinde günlük yayınlanan 12 normal sayfalık gazete.52.yayın yılı
içerisinde bulunuyor. İmtiyaz sahibi: Rıdvan Şengün. Sorumlu Yazı İşleri
Müdürü: Orhan Şengün, Sayfa Editörü: Demet Şengün, Muhabirler: Ayten Öztürk,
Gülten Koçak, Göksel Taşkan. WEB Sayfa
Editörü: Ayten Öztürk. 10 bin 871-10 bin
876. sayılar arasında bir gezinti yapmak istiyorum efendim.
Serhad Artvin Gazetesinin manşetlerinde, ilk ve öteki sayfalarında yer
alan haberlerin tamamı bölgesel ağırlıklı haberlerden oluşuyor, seçiliyor.Ozan ve şairlerin
şiirlerine,yazarların araştırma ve tanıtım yazılarına sıklıkla ve belirli bir düzen içinde yer
veriliyor. Aydın Karasüleymanoğlu, Ömer Yerlikaya , Osman Demir imzalı yazılar
vermek istediğimiz örneklerden birkaçı.
Benim için yazılan şiirlerden
bir demet
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Benim için yazılan şiirlerin bir araya
getirildiği,”Bana Yazılan Şiirler”adlı,130
şair ve ozanın yazdığı 242 İsa
Kayacan şiirinin yer aldığı kitabımı Haziran 2010’da 288 sayfayla yayınladım.Kitabın yayımından sonra da bana şiir yazılmaya devam edildi.Son rakamlar,bana
yazılan şiir sayısının 289,şiir
yazan şair ve ozan sayısının 150
olduğunu gösteriyor. Şimdi bana yazılan şiirlerden imza sahipleri itibariyle
birer dörtlük nakletmek istiyorum efendim:
l-İlim
için diyar gezer/ Dost için nefsini ezer/ Basında fahri başyazar/ Üstadım İsa
Kayacan (Ozan Mahmut Akay)
2-İnançlı,
imanlı bir koçtur Kayacan/ Sevgisi yürek dolusudur Kayacan/ Alparslan’ın can
dostudur Kayacan (Selçuk Alparslan)
3-Yarını
düşünür, yönü ileri/ Canı tende iken kesilmez feri/ Düşmana aslandır, sevenin
yari/ Üstatlar üstadı,Dr. İsa Kayacan (Aşık
Ali Anbarcı)
4-İsa
Kayacan diye diye / Tarih hizmetlerini yazacak/ Gönüller derman bulacak/
Dünyada adın destanlaşacak (Aysel Al)
5-Bir
pınar fışkırmış Ece köyünden/ Nice canlar içmiş duru suyundan/ Hasan Hüseyin ve
Güldal soyundan/ Yediveren gibi coşmuş Kayacan (Sevinç Atan)
6-Burdur’un
bir İsa Kayacan’ı var/ Geçtiği yollar ona geliyor dar/ Geldi aramıza Ankara’dan
yadigar/ Onu görünce kalbimizde umut var (Mehmet
Atasever)
7-Kapılarımız
her zaman açık sana/Aralıktan bakarız sana/Yazar-gazeteci olmak kolay mı?/Aşık
destan yazarsın dağlarda (Nazlı Aykut)
8-Sen
iyi bir insansın/ Şiir yazan şairsin/İlimizin iftarısın/ Sen İsa Kayacan’sın (Seza Tutku Azaklı)
9-Yazarlara
yol olursun/ Şairlere ışık bulursun/ Kızınca dağ olursun/ Sen, çok çok büyüksün
İsa Kayacan (Sebahat Gümüş)
10-Yıllarca
okudun köprüyü geçtin/ Tohumlar ektin mahsulün biçtin/ İnsanlık adına hizmeti
seçtin/ Dualar sana Kayacan hocam (Ali
Bozkurt)
11-Dostluk
destanını yazan birisi/ Ona hürmetlerin layık irisi/ Obalı, dünyanın boştur
gerisi/ Gönüllerde kalmış İsa Kayacan (-Ozan
Obalı Mustafa Bilir)
12-Selam
ona binlerce selam/ Dostlarına handır İsa Kayacan/ Kırk yıldan fazladır ederiz
kelam/ Can içinde candır, İsa Kayacan (Aşık
Kemali Bülbül)
13-“Burdurlu”
dudağı büktüyse sana/ Aldırma sen ona, yaz be Kayacan/Zamanla mutlaka anlarda
bir gün/Onun yaptığı da,naz be Kayacan (Mustafa
Ceylan)
14-Hazret-i
Davut’um, Cömertlik böyle/Gerçekler acıtır, söz ile söyle/ İsa Kayacan’dan,
yandıkça öyle/ Közünde açılır,yarası iri (Davut
Comart)
15-Huy
edinmiş, çıkmaz gayreti İsa/Makamda bıraktı hayreti İsa/Her yeni tayine
şükretsin zira/Çarmıha gerildi Hazret-i İsa (Sabahattin Çankaya)
16-Gazetede,dergilerde/İsa
diye birisi var/Anadolu’nun sesinde/Benden beter delisi var (Aşık Ali Çatak)
17-İsa
Kayacan hocam edebiyat cevheri/Sanatın bu dalında pek çok onun hüneri / Alnında
birikince bunca emeğin teri/Küçük mutlulukları büyütür yüreğinde (Şerife Çınar)
18-İsa
Kayacan,insanlara destek oluşun/ Sevindiriyor, yüreklendiriyor bizi/ Üstün
değerinle,yaratıcılığınla/ Hele temsil ederken ülkemizi (Hüseyin Çiftci)
19-Günlerden
Cuma olabilir/Vakit, öğle üzeri/Seyran Bağlarında Ahmet Tufan’la/Mutfakta
çorbayı karıştırmalı/İsa gelmeli (H.Rıdvan
Çongur)
20-Adın
renk renk, işleniyor kağıda/Kitaptasın, dergidesin Kayacan/O değerli kalem
yazmış bana da/Kalplerdeki sevgidesin Kayacan (Nazile Demir)
21-İsa
Kayacan dendiğinde Türkiye’de/ Edirne’den Van’a kadar tanırlar seni/Yurdumuzu
basın yoluyla dolaşırsın/Yeni Evliya Çelebi sanırlar seni (Özkan Gönlüm)
Yeni bir Burdur çeşitlemesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur çıkışlı haberlerin, değişik yayın
kaynaklarına taşınması için gayretlerimi sürdürüyorum. Bu bilgilerin gelecekte
önem taşıyacağı, yararlanılacağı gerçeğinden hareketle bu yazımda yer vermek
istediğim Burdur haberleri şöyle sıralanıyor:
1-Burdurla ilgili okuduğum en
bilimseli bu kitap: Kuva-yı Milliye’den Cumhuriyete Burdur. Editörlüğünü Zafer
Gölen yapmış. Paylaşmak istediğim bilgiler var.Doç. Dr. Zafer Gölen;”Bu çalışma
ile hem sempozyumda sunulan bildiriler yayınlanmış,hem de Burdur’la ilgili bazı
çalışmalar bilim dünyasının hizmetine sunulmuştur” diyor.Buradan alınan
bilgiler:
Kurtuluş savaşı öncesinde Rumlarla,
Ermenilerle halk arasında dostça ilişkiler varmış. Birbirine gelip gitmeler,özel
gün ve bayramlarda bir arada bulunmalar.Her şey İtalyanların Burdur’a gelişi
ile tersine dönmüş.(Eskiler İtalyanların
şu anda bulunan meydana çadır kurup kaldıklarını acıyla ifade
ederler)Azınlıklar yıllardır,hatta yüzyıllardır içlerinde biriktirdiklerini İtalyanların
gelmesi ile ortaya koymuşlar.Hal ve tavırları tamamen değişmiş,önceliğin
kendilerinde olduğunu ima ederek,yapılmaması gereken her şeyi yapmışlar.Hinnaplı evin (Mısırlılar konağı)
yanında bulunan çeşmeden sırayla su dolduran Burdur halkı Türk,Ermeni,Rum kadın
ve çocukları sırayla sularını doldururken,hiçbir sıkıntı yokken,İtalyanların
gelmesi ile huzur tamamen bozulmaya başlamış,Türk gençleri ile Ermeni ve Rumlar
arasında tartışmalar,kavgalar başlamış.
1905 ve 1906 yıllarında yapılan sayıma
göre Burdur nüfusu 76 bin 981.Müslüman erkek:36 bin 517,Müslüman kadın:36 bin
633,Rum erkek:1344,Rum kadın:1278,Ermeni erkek:595,Ermeni kadın:561.
Burdur şehir merkezinin nüfusu l3 bin
olduğu belirtilirken, Rumlar ve Ermeniler sadece Burdur merkezinde
yaşamaktadırlar. Yaşadıkları yer günümüzdeki Zafer Mahallesi ve Necati Bey
Mahallesi(Manastır) denilen bölgelerdir (Neriman
Mıhladız, Yenigün Gazetesi,Burdur,01 Aralık 2013)
2-Burdur
Gölü Biyolojik Çeşitlilik Araştırması Projesi Raporuna göre, Burdur Gölü’nde
210 kuş türü bulunuyor. Orman ve Su İşleri 6.Bölge Müdürü Adnan Yılmaztürk AA
Muhabirine yaptığı açıklamada,Burdur Gölü Havzası’nın kuş türleri açısından
dünyadaki önemli yaşam alanlarından biri olduğunu söyledi.Burdur Gölü’nün,
havzanın bu değeri almasında önemli yer tuttuğunu belirten Yılmaztürk,”Bugüne
kadar çalışmalarda 210 kuş türünün varlığı tespit edilmiştir.Bu türlerden 82’si
su kuşu,95’i ötücü,27’si gündüz ve 6’sı ise gece yırtıcısı” bilgisini paylaştı.
Burdur Gölü alt havzasının kuşlar
açısından değerini, büyük oranda Burdur Gölü’nün yaşam alanı sağladığı su
kuşları vasıtasıyla aldığını dile getiren Yılmaztürk, gölde dönemsel olarak 21
yerli,34 kışlama,16 yazlama ve 11’de geçit türü bulunduğunu kaydetti,
Burdur’da yaklaşık 20 yıldır kuş
gözlemciliği yapan Ufuk Gökduman ise, Burdur Gölü’ndeki su seviyesinin Göl’ü
besleyen derelerdeki göletler ve yer altı sularının yoğun kullanımı sonucu
hızlı şekilde düştüğünü belirtti (Yenigün Gazetesi,Burdur,29 Kasım 2013)
3-Sağlık
Bakanlığı tarafından açıklanan rakamlara göre, Burdur nüfusuna oranla, organ
bağışı sayısı açısından Türkiye birincisi oldu (Burdur Gazetesi,29 Kasım 2013)
-Burdur İl Sağlık Müdürlüğü’nün, 2012
yılında yapmış olduğu Proje ve faaliyetleri Bakanlık düzeyinde
değerlendirilerek,”Sağlığın Geliştirilmesi Çalışmalarında Örnek İl Sağlık
Müdürlüğü” seçilmişti. Burdur İl Sağlık Müdürlüğü 2013 yılında da ,Sağlığın
Geliştirilmesi ve Araştırmasında yine Örnek İl Sağlık Müdürlüğü seçildi) (Burdur Gazetesi, 30 Kasım 2013
4-İsa
Kayacan’ın kültür hizmetleri sürüyor. Anadolu Basını’nın duayeni, hemşehrimiz
Prof. Dr. İsa Kayacan’ın ilimizdeki Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’ne
kazandırdığı kitaplar, MAKÜ Merkez Kütüphanesindeki raflarda yerini
aldı.Gazeteci-Yazar İsa Kayacan yıllardır verdiği kültür hizmetlerine bir
yenisini daha ekleyerek,geniş kitap koleksiyonunu ilimizde Üniversiteli
öğrencilerin hizmetine sundu.
MAKÜ internet sitesinde yapılan
açıklamada;’Burdurlu hayırsever Prof. Dr. İsa Kayacan’ın Üniversitemize
vakfettiği kitaplar hizmete sunuluyor’ başlıklı duyuruda şu ifadeler yer
aldı:’Burdurlu hayırsever Prof. Dr. İsa
Kayacan tarafından vakfedilen edebi ağırlıklı kitapların yer aldığı
yaklaşık 2 bin 250 eser Üniversitemiz Merkez Kütüphanesinde oluşturulan raflarda
yerini aldı ve kitaplar okuyucuların hizmetine sunuldu (Yenigün Gazetesi, Burdur,29
Kasım 2013)
Ankara’dan bir Bülten, bir
Gazete
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana internet aracılığıyla gelen
yayınların sayısında artış var maşallah. Bu yayınlardan ikisinden söz edeceğim
bugün. Bunlar bir bülten, bir gazete efendim:
6-B’LİLER
BÜLTENİ
Bir vefa örneği olarak, geçmişle bugün
arasında kurulan bir köprü. Bu köprünün mimarı
Ergün Veren. Bülten,Eskişehir Ticaret Lisesi 1982 yılı mezunları
haberleşme aracı olarak renkli ve 12
sayfa olarak yayınlanıyor.Haberlerin, yazıların ve fotoğrafların seçimi,
sayfalara aktarılışı profesyonel bir anlayışla gerçekleştiriliyor.
Beşinci yıl içindeki Bülten 49.sayısı
olarak bize ulaştırıldı.4 yaşının tamamlanışı sevinç ve mutluluğu vardı
masamızdaki Bültenin sütunlarında. Bizde buradan kutluyor, tebriklerimizi
sunuyoruz.
Bugünün lise öğrencilerine bir
hatırlatma, bir soruları var.Şöyle bu soru:Hala yılbaşlarında, sınıfta ad
çekerek birbirinize hediye alıyor musunuz?. Bu bir hatırlatmadan, bir sorudan
önce, bizim zamanımızda böyle oluyordu, siz de aynı sevgi ve vefa anlayışı içinde misiniz, şeklinde bir
beklenti aktarımı olarak kabul edilmeli.
6-B’LİLER Bülteninin masamda, ekranımda bulunan 49.
sayısında; Prof. Dr. Erman Artun,İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Sibel Unur Özdemir,
Prof. Dr. Fuad Yöndemli, Yaşire Kartal Sultan Tezişçi, Ergün Veren, Sevgi
K.Işık imzaları dikkat çekiyordu.
AHLAT
GAZETESİ
Ankara’da 20 sayfayla aylık
yayınlanıyor. Ahlat ve bölgesinin sesi olarak kabul ettiğimiz gazete Ahlat
Kültür Sanat ve Çevre Vakfı’nın yayın organı olarak okurlarına ulaştırılıyor.
20.yayın yılı içerisinde, 157.sayısı bize ulaştı bu gazetenin.
Ahlat Gazetesinin sahibi ve Yazı İşleri
Müdürü: İlhami Nalbantoğlu, Teknik Danışman: Emre Nasır,Yazışma adresi: P.K.499
Yenişehir-Ankara olarak gösteriliyor.
Jeotermalin nihayet gündeme gelişi
manşetten verilirken, Üniversiteden haberler öne çıkarılıyor. Bitlis Valisi
Mazhar M Kansu’nun anıları verilmiş sayfalarda. Ankara’daki Diyarbakır gecesi
bir başka değerlendirme, haber olarak sayfalara taşınıyor.
Prof. Dr. Muhsin Doğaroğlu, Recep Acay, Erol Dağlı Ruken
Öztekin imzalı yazılar dikkat ekiyor. Ayrıca, A.Turan Kazgöl, A.Kadri Ergin
imzalı şiirler, şiir dostaları imzaları olarak görülüyor.
GÜNÜN HABERİ:
Çorum ilimizin, Osmancık ilçesinde iki
günde bir, Bilal Çevrim’in sahipliğinde 8 sayfa ile okurlarının karşısına
çıkmakta olan ’Osmancık’ Gazetesi 260.
sayısıyla 5.yayın yılına merhaba dedi.
MEHMET NURİ PARMAKSIZ’DAN GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Bilgi varlığın özü; fikir aklın
gözüdür,
2- Mizah ve nükte zekânın bize
hediyesidir,
3- Tahammül sabrın kardeşi; beklemek
hasretin ateşidir,
4- İyi niyet sömürülse bile hep
kazanandır.
TEMA Burdur İl Temsilcisi
Gülser Bülbül’ün gönüllülük
çağrısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eskilerde, gönüllülük esasının karşılığı
olarak, İmece usulü vardı. Özellikle köylerde bu yöntem sık sık kendini
gösterir, yardımlaşmanın, imece usulü hizmet ortaya koymanın yararlılıkları
gösterilir, gözler önüne serilirdi.
TEMA Burdur İl Temsilcisi Gülser Bülbül,
önemli, anlamlı görüşleriyle dikkat çeken sosyal yönü örnek alınan bir yönetici. 05 Aralık
‘Gönüllüler Günü’ vesilesiyle bir mesaj yayınlayan Gülser Bülbül dikkat çeken
görüşler ortaya koydu. Bunlardan:
1-TEMA
Vakfı bu gün 480 bin 632 gönüllüsü ile
topraklarımıza, doğal varlıklarımıza sahip çıkan kocaman bir aile,
2-Amacımız
erozyonla, kirlemeyle, amaç dışı kullanımla yok edilen tarım toprakları başta
olmak üzere,yok edilen yeşil örtüyü,kirletilen havayı,suyu,tüm doğal varlıkları
korumak;çevre bilincini, farkındalığı geliştirmek,bu konuda kamuoyu oluşturmak,
3-Hedefimiz,
sağlıklı bir çevrede yaşamak, yaşanabilir, yeşil bir ülkeyi çoçuklarımıza
torunlarımıza miras bırakabilmek ,
4-Toprak Dedemiz sayın Hayrettin
Karaca’nın dediği gibi;”Bir, çok büyük bir sayı ”Bir,tek başına çok
şeyler başarabilir. Bir olmadan iki olmaz. Bir, önce iki olur, sonra onlar, yüz
binler, milyonlara ulaşabilir.
5-Tanık
olduğunuz erozyon, ormansızlaştırma, yanlış tarımsal uygulamalar gibi sorunları
Vakfımıza bildirerek, gerekli araştırmaların ve gerekli müdahalelerin
yapılmasını sağlayabilirsiniz,
6-TEMA Gönüllü Erozyon Eğitmeni olabilir; çevrenizde,
kurum ve kuruluşlarınızda erozyon sorunu ve TEMA Vakfı’nın çalışmalarını
anlatabilirsiniz,
7-TEMA
Vakfı’nın çıkarmış olduğu yayınları izleyerek ve okuyarak bilgi sahibi
olabilirsiniz,
8-Çevrenizde,
kurum ve kuruluşlarınızda, doğanın korunması ve erozyonun önlenmesiyle ilgili
kol, kulüp vb(okullarımızda Yavru TEMA, Minik TEMA) kurma ve yürütme
çalışmalarına katılabilirsiniz,
9-Boş
zamanlarınızda bürolarımıza gelerek; büro içi çalışmalarına ve gönüllü
çalışmalara yardımcı olabilirsiniz,
10-Gönüllülük,
karşılık beklemeksizin, severek isteyerek toplum yararına bir şeyler yapma
arzusudur. Gönüllülükte bencillik yoktur, gönüllüler ‘biz’ duygusu ile kendisi
dışındaki insanları, tüm canlıları, düşünerek çalışırlar.Dünyada gelişmiş
demokratik toplumların diğer toplumlardan en önemli farkı, sivil toplum
kuruluşlarının gönüllü çalışmaların çokluğudur.
11-Kanatlanıp,
hayatı geleceğe taşımak için çalışan, asla seyirci kalmayan insanlardan
olabilmek ne güzel bir duygudur, yaşamak, yaşatmak gerekir.
12-Gün
seyirci kalmayanların günü, hayatı geleceğe taşımak için özveriyle çalışan,
asla seyirci kalmayan gönüllülerimizin günüdür. Bu günlerin sayısının
artırılması için gayret gösterelim, birlik ve beraberlik içinde olalım.
Unutmayalım iki, bir rakamından
sonra geliyor.
Alâeddin
İkican diyor ki
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Şairlerimizin, yazarlarımızın,
araştırmacılarımızın ortaya koydukları, sayfalara aktardıkları önemlidir,
kalıcılıkları vardır bunların.
Alaeddin İkican, Kırklareli
ilimiz merkezinde yaşıyor, buradan sesleniyor.
O’nun şiirleri var, araştırmaları
var, yayınlanmış kitapları var.
Alaeddin İkican görüşleri, sözlü,
yazılı olarak aktarılanlar olabildiği gibi, şiir olarak aktarılanlar, gazete ve
dergilerde yeralanlar da var.
“Yaşam ve sonu” başlıklı, adlı bir şiir var masamda beş ayrı
dörtlükten meydana gelen.
Bu şiirde, insan yaşamının
evreleri anlatılıyor, aşk, sevgi, evlilik derken, yaşamının nasıl geçtiğini
anlayamadığını, yaşının kırka gelip dayandığını dile getiriyor. İlk dörtlüğünde
bu şiirin şu duygularıyla söze başlıyor Alaeddin İkican:
Önceleri inanmak istememiştim,
Yaşımın kırka dayandığına,
Yaşadığımın belirtilerini fark
etmiştim,
Kuşkuların gerçeği yansıtacağına…
“Amca şu topu atsana” diye
seslenen çocukların kime diyorlar, kime sesleniyorlar diye etrafına bakıp, bir
takım sorular sorduğunu, sonra hitabedilen kişinin kendisi olduğunu görünce,
gerçeklerle yüzyüze geldiğini anlatıyor Alaeddin İkican. Saçlarındaki beyaz
tellerin yaşlandığını (olgunlaştığını diyelim) tescil ettiğini mısralara
döküyor. Arkasından bu şiirin bir başka dörtlüğünde şu mısralarıyla çıkıyor
okurlarının karşısına:
Okul çağlarının siyah beyaz
fotoğrafları,
Özlemle anımsadığım anıların
yorgunluğu,
Daha yaşlanmadım diye
düşünmediğim ölüme,
Kulak kabartmaya başladım,
gizliden gizliye.
Alaeddin İkican tüm bu
anlatımlarının sonunda, ölümü daha yakından tanıdığını anlatıyor, kabulleniyor.
Allah uzun ömürler versin,
sağlıklı günlerin sürekli olsun sevgili Alâeddin.
Osmancık
Haber Gazetesi
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Zaman ve fırsat buldukça, bana
ulaşan, ulaştırılan gazete ve dergilerin sayfalarındaki gezintimi sürdürdüğüm
biliniyor.
Bazen doğrudan, bazen dostlarım
aracılığıyla bana ulaşan, ulaştırılan gazete, dergi ve kitaplar oluyor.
Bunların sayfalarındaki gezintim,
bazen gecikse de yine gerçekleşiyor Allaha şükür.
Salim Savcı hocamız, yıllarca
Ankara’da önemli görevlerde bulundu.
Fizik, kimya öğretmenliği,
eğiticiliği, kültür dünyamıza ‘Gül Yayınevi’ aracılığıyla yaptığı kalıcı
hizmetler, hep akıllarda, gönüllerdeki yerinde, tazeliğiyle, sıcaklığıyla duruyor,
bizimle hep selamlaşıyor.
Salim Savcı hocamız, şimdilerde
Çorum ilinin Osmancık ilçesinin Çampınar köyünden sesleniyor. Oradaki
hemşehrileriyle, akraba ve dostlarıyla kucaklaşarak, mütevazı bir yaşam içinde,
yazıyor, yayınlıyor, okurlarıyla, sevenleriyle selamlaşma gayretlerini
sürdürüyor.
Salim Savcı hocamızın gönderdiği
gazetelerden birinin adı: Osmancık Haber
Haftalık 8 büyük sayfalık bir
gazete.
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni:
Orhan Güçlü,
Yazı İşleri Müdürü: İlkay
Yorulmaz,
Muhabirler: İlkay Yorulmaz, Selma
Yağan, Dilek Bozkurt.
Yazışma: Yeni Mhl. Sadri Turan
Cad. No: 31-B Osmancık-Çorum.
Telefon: 0364-6113049.
İlk ve öteki sayfalarda, yerel
haber ağırlıklı olanlarla karşılaşıyoruz. Makale yazarları var; Mehmet Özata,
Orhan Arda Güçlü, Salim Savcı, Cevdet Saraçer, şeklinde sıralanan.
Üç haber başlığı: 1-Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğünden Yazı İşleri Müdiresi İlkay Yorulmaz’a ödül,
2-Salim Savcı MEB ders kitabında. 3-Osmancık’ta bitki pasaportu uygulamasına
geçildi.
Yargıcı ve Dinçer’den birer şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Muğla ilimiz merkezinde
yayınlanan, Devrim Gazetesinde Yükselecek Demirel’in hazırladığı Sanat Sayfası
var. Bu sayfanın 82. sayısında yer alan şiirlerden, Cahit Yargıcı ve Mustafa
Korkmaz Dinçer imzalı olanlarının mısraları arasında gezmek istiyorum efendim:
Cahit Yargıcı “Kır zincirlerini”
adlı, başlıklı şiirinde, acıların gözyaşlarından, umutların akıllarda
boğulmasından, amaçların ölümünden söz ediyor, “filizler yeşersin akıl
pınarlarında” diye sesleniyor.
Sonra bu şiirinde, devamındaki
duygularıyla okurlarının karşısına çıkarak, şöyle diyor:
İlim, irfan doldur dimağ
sayfalarına,
Işığını yay kör karanlıklara,
Balık bile ölür deryada
durağanlıktan,
Kaderin değil açlığın,
yoksulluğun,
Cahilliğin,
Kır zincirlerini,
Yeter ki farkında ol,
Aydınlığın, insanlığının.
“Kursun yarası ayrılık” adlı
şiiriyle, dört ayrı bölümle Mustafa Korkmaz Dinçer, kızıllıkların çiğ
olduğundan, yamaçlardan sessizce ilk akşamdan sulara inenlerden, yalnızlıklara
takılanlardan, geçin giden gemilerden sözediyor uzun uzun.
Sonra bu şiirin ikinci bölümünde
şöyle sesleniyor:
Karanlıklar çökmeden,
Çevreyi sarar düşler,
Ağır ağır geçen tekne,
Koyun sularını çizer,
Çekilir boş odasına,
Islak hüzünlü gözlerle,
Oturup gergefin başına,
Çırpıntıları sulara işler.
Alkış
Dergisinden iki şiir
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Kahramanmaraş ilimiz merkezinde
iki ayda bir, Dr. Oğuz Paköz sahipliğinde yayınlanan Alkış Dergisinin 69.
sayısı masamda.
Değişik, yazı-araştırmaların yanı
sıra pek şiirin de yeraldığını görüyoruz bu dergimizde.
Alkış’ın masamdaki sayısından iki
şiir seçip, mısraları arasında gezmek istiyorum efendim:
Bu şiirlerin ilki, Nihat Yücel
imzalı “Belki bir gün gelirsin” adının taşıyıcısı. Beş ayrı bölümden oluşan bu
şiirin ilk bölümü:
Belki bir gün gelirsin odama
bahar gibi,
Doludizgin başıboş bıraktım acıları,
Yağacaksın gönlüme, yağmur gibi,
kar gibi,
Ne güzeldir yaşamak yeniden
sancıları,
Belki bir gün gelirsin odama
bahar gibi.
Bu şiirde, uzayıp giden
mesafelerden, senelerin, zamanın göz açıp kapayıncaya kadar geçişinden, cansız
beden gibi yığılıp kalmalardan, yıllardır göğüsde taşınan yanardağlardan,
kavuşmanın acısının ayrılıktan daha zor oluşundan sözediliyor uzun uzun.
Alkış dergisinin masamdaki
sayısından alacağım, aldığım ikinci şiir Ömer Elbistanlı imzasının taşıyıcısı
“Yörük kızı” adlı şiir.
Dört ayrı dörtlükten oluşuyor bu
şiir.
İki dörtlüğü şöyle efendim:
Huyları hoş, ne de güzel,
Badem gözleriyle süzer,
Sanki keklik gibi gezer,
Kara gözlü Yörük kızı.
Bir daha gelsen dünyaya,
Dileğim, yüce mevlaya,
Asaletli bir sevdaya,
Tutulanın Yörük Kızı…
Dergiler
arasında yeni yolculuk
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Fırsat buldukça, dergilerimiz
arasında, sayfalarındaki gezintimizi sürdürmeye çalışıyoruz. Bu yolculuktan bir
yenisi:
KARINCA DERGİSİ:
Ankara’da Türk Kooperatifçilik
Kurumu tarafından yayınlanıyor. Ülkemizin en kıdemli dergisi olarak biliniyor.
912. sayısı masamda olan Karınca’nın Sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek.
ASIM’IN SESİ BÜLTENİ:
Burdur Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesince 6 ayda bir yayınlanıyor. İlk sayısı masamda olan Asım’ın
Sesi’nin sahibi: Prof. Dr. Nevzat Saatcı.
ALKIŞ DERGİSİ:
Kahramanmaraş’ta iki ayda bir
yayınlanıyor. 67. sayısı masamda olan Alkış’ın sahibi: Dr. Oğuz Paköz.
AYIN TARİHİ:
Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğünce üç ayda bir yayınlanan Ayın Tarihinin 264 sayfalık yeni sayısı
Günyüzü gördü.
AYDIN EFESİ DERGİSİ:
Aydın’da iki ayda bir yayınlanan
ve sahibi Şükrü Öksüz olan ‘Aydın Efesi’ Dergisinin 11. sayısı yayınlandı.
YESEVİ DERGİSİ:
İstanbul’da aylık yayınlanan
Sahibi: Erdoğan Aslıyüce olan “Yesevi” Dergisinin 229. sayısı Günyüzü gördü.
YENİSES DERGİSİ:
Osmaniye’de aylık yayınlanan,
sahibi Hasan Bölük olan “Yenises” Dergisinin 205. sayısı Günyüzü gördü.
TUNA BOYU DERGİSİ:
Bulgaristan’da yayınlanan Tuna
Boyu Dergisinin 75 ve 76. sayıları ayrı ayrı yayınlandı. Bu derginin sahibi:
İsmail İ.Kelov.
SARIZEYBEK DERGİSİ:
Aydın ilimize bağlı, Söke
ilçemizde yayınlanan Sarızeybek Dergisinin 56. sayısı Günyüzü gördü. Sahibi:
Tülay Sarayköylü.
DİE DERGİSİ:
Almanya’da Türkçe olarak
yayınlanıyor. 2012 yılına ait 4. sayısı bize ulaştı bu derginin.
NEVZUHUR DERGİSİ:
Antalya’da aylık yayınlanıyor.
31. sayısı bize ulaşan Nevzuhur’un sahibi: Mustafa Akbaba.
DÜNYA’DA KİLİS BÜLTENİ:
İstanbul’da aylık yayınlanıyor.
Sahibi: Yaşar Aktürk olan Bültenin 156. sayısı bize ulaştı.
KIBATEK BÜLTENİ:
İzmir’de, Kıbrıs,
Balkanlar-Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu tarafından mevsimsel olarak
yayınlanıyor. 58. sayısı kış mevsimine ait olanı masamızda olan Türk Dünyası
Kıbatek Bülteni’nin (4 sayfalık) sahibi: Leyla Işık
Bekir Konçi’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vefa
abidesi olan insanların, kalem sahiplerinin sayısı fazla değildir. Bu ‘az’lık
içinde yeralan kalem sahiplerimizden, şairlerimizden, biri Kütahya ilimiz
merkezinden seslenen Bekir Konçi’dir
Bekir
Konçi, dünyası geniş, tertemiz duygularla dolu, vefa zenginliği olan bir
arkadaşımız, dostumuz. Kolay Sanmayın ve Hoş muhabbet adlı şiirleri var
masamda.
Kolay
sanmayın şiirlerinde, insan olmanın kolay olmadığını, iyi insan olma özelliğini
bir ömür boyu taşımak gerektiğini, farklılığın sadece düşünmek olmadığını, esas
olmanın doğruyu bulmak gerektiğini anlatıyor uzun uzun. Bu şiirin, yani Kolay
sanmayın başlıklı şiirin iki dörtlüğü şöyle:
Esir olmalı dilin yalana,
Uzanmamalı elin kul hakkına,
Tamah edipte dünyanın malına,
Ahreti unutmamak gerekir.
Haz almak istiyorsan bu dünyadan,
Unutmamak için insanlığından,
Emin olmak istersen sıratından,
Ölçünün hassas olması gerekir.
Bekir Konçi Hoş muhabbet adlı,
başlıklı şiirinde de Hoş muhabbet sahibinin bu özelliğiyle yüceldiğini, kem
söze gerek olmadığını, dediğim dedik deyip diretirsen dost bulunmayacağını, melek
olmanın doğruluğunu anlatıyor. Bu şiirin son dörtlüğü şöyle:
Bekir muhabbetten nasip almamış,
Kötülük çoğalmış, insanlık
kalmamış,
Efendisi kölesini azat edip
salmamış,
Kem söze gerek yok ki arkadaş.
Bekir Konçi, konu seçiminde
zorluk çekmiyor. Ele aldığı konuların işlenişini, sayfalara dönüşünü başarıyla
gerçekleştiriyor.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
BAL-TAM
Türklük Bilgisinin iki sayısı
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Kısa adı BAL-tam OLAN, Balkan
Türkoloji Araştırmaları Merkezi’nin yayınladığı seri halinde araştırmacıların
bilgisine, hizmetine sunulan iki sayı var masamda.
Değerli dostum, Prof. Dr.
Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan 16 ve 17. sayıları Prizren çıkışlı,
çıkışlı, Mart ve Eylül 2012 tarihlerinin taşıyıcıları.
Her iki sayı 448’er sayfadan
oluşuyor.
Bir dergi anlayışında hazırlanıp
yayınlandıkları düşünülür ve kabul edilirse, 16 ve 17. sayılar olarak da
değerlendirebiliriz.
Yayınlanan: Balkan Türkoloji
Araştırmaları Merkezi adına: Prof. Dr. Tacida Zubçeviç Hafız.
Sorumlu Yazar: Prof. Dr.
Nimetullah Hafız.
Düzelti: Mr. Ferhat Aşık ferki.
Danışma ve hakem kurulları var çok sayıda bilim insanından oluşan.
BAL-TAM’ın iki yazışma adresi
var. Ankara ve Prizren olarak.
Ankara yazışma adresi: Reşit
Galip Cad. No: 21-3 GOP-Ankara.
Uluslar arası hakemi bir dergi
olarak okurlarına ulaşan, ulaştırılan BAL-TAM Türklük Bilgisi, önemli ve
aranılır bir yayın olarak görülüyor.
Her iki sayıdan, yani 16 ve 17.
sayılardan aldığımız imza sahiplerinden bazılarının sıralanışı şöyle:
Nurullah Hafız, Hayrettin İvgin,
Mehmet Hazar, Canan İleri, Nail Tan, Bilal Yıldırım, Vecihe Hatiboğlu, Sezen
Kılıç, Roza Kurban, Sakine Eruz, Tülay Çako, Taner Güçlütürk, Abdullah Demirci,
Ali Şamil Hüseyinoğlu vd.
Bu isimler, bu imzalar arasından
seçtiğimiz iki imzanın görüşlerinden:
Ali Saracoğlu ve Cahit
Öztelli’nin Haşim Nezihi Okay’dan alarak yayımladıkları Erçişli Emrah şiirinin,
ikinci dörtlük üçüncü mısrası, başlangıç mısrasının tekrarı. (Nail Tan, Sayı:
17, Sayfa: 296)
Azerbaycan’ın bağımsızlığını
tanıyan ilk devlet Türkiye’dir. Bu tanınmadan sonra 20 yılı aşkın bir süredir
karşılıklı olarak ilişkilerin geliştiğini ve pek çok alanda olduğu gibi,
iktisadi alanda da imzalanmış protokoller ve anlaşmaların olduğunu bilmekteyiz
(Hayrettin İvgin, Sayı: 16, Sayfa: 125)
Oyhan Hasan Bıldırki’den:
Üç elmadan biri sana
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Oyhan Hasan Bıldırki
Aydın ilimize bağlı Söke ilçemizden sesleniyor.
Yazdıkları, yayınladıklarıyla
takdir gören bir isim ve kalem, imza sahibi.
Değerli eğitimci, yazar ve
araştırmacı Birsel Oğuz hanımefendi, kendi yayınları yanında, dostalarının,
sevdiklerinin kitaplarıyla, yayınlarıyla da ilgileniyor. Orhan Hasan
Bıldırki’nin yeni bir kitabı olan
Üç Elmadan Biri Sana, Söke masalları adlı 224 sayfalık kitabını da gönderdi
Birsel Oğuz.
İki sayfalık bir
sunuş, sözbaşı var Oyhan Hasan Bıldırki imzalı. Bir yerinde: “Bu kitaptaki
bütün masalları, benim devrimdeki masal analarından dinledim. Önce aklımın bir
köşesine yazdığım bu masalları kısa kısa özetledim” deniyor.
Kitap içinde 21
ayrı masal anlatımı var. Masal isimleri; Kader masalı, Eğlen güllü, Söylemez
Sultan, Üç yudum su, şeklinde sıralanıp gidiyor. Sayfa 85’deki ‘Kör kuyu’ adlı
masal, anlatım bir şiirle başlıyor.
Bu şiirin bir
bölümü:
Aç iken, uz iken,
Deve pisliği koz
iken,
Annem evde kız
iken,
Karatavuk kömürcü,
Saksağan berber
iken,
At ekmekçi, köpek
dülger iken,
Tavuk saatçi, kedi
çuhadar iken..
Diye devam eden bir
anlatım var bu masalın girişinde Sayfa 94’deki ‘Kafdağı’ adlı masal da bir
şiirle başlıyor. Anlatımın zenginleştirilişi olarak kabul etmeliyiz, şiirli
girişlere, anlatımlara.
Oyhan Hasan
Bıldırki, sanat-edebiyat dünyamızın, özellikle Söke basınının bilinen isim ve
imzalarından…
Yayınladığı
kitaplarıyla da kalıcılığını, ileriki yıllara taşınmışlığının oranını
artırıyor. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Dr. Kazan Dağyakalı’nın Kopan gönül telleri
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Dr. Kazan
Dağyakalı, Ankara’dan seslenen şairlerimizden. Yazdıkları, yayınladıkları var
dikkat çeken ölçülerde. O, mütevazılığı içinde yazmanın, öncelikle de
yayınlamanın erken olduğundan söz ediyor hep. Biz o kanaat ve görüşte değiliz.
Dr. Kazan Dağyakalı’nın şiirleri pek çok şairin şiirlerinden öndedir, olgunluk
ve kalıcılık içindedir.
Mart 2013 tarihinin
taşıyıcısı, “Kopan gönül telinden” adlı şiiri var masamızda Dr. Kazan Dağyakalı’nın.
Uzunca bir şiir bu..
Hesaplaşma,
değerlendirme, doğru ve yanlışların ortaya konulduğu, yüzleşildiği bir şiir
Kopan gönül telinden.
Dr. Kazan
Dağyakalı; Çok mevsim geçince, buralı sanılan o göçmen kuşlarının ortadan
kayboluşunu, gönül yaylasından ansızın göçüp, sessizliğe büründüklerini, geçen
günlerin donuklaşarak saf sevgiler gibi biriktirilişini anlatıyor mısra mısra
ve şöyle sesleniyor bazı mısralarında:
Ne, birbirini
sımsıkı tutan eller,
Ne her seferinde,
birbirine karışan nefesler,
Nede yaşanan,
Küçük es’ler kaldı.
Sözlerin yumruk
gibi göğsüme indi,
Gece gibi karardı
gönül dünyam,
Kontrol edemediğim
bir duygu ayaklandı içimde.
Yürünen yolların
bile farkına varılmadığından, içinde yıllar olmuş gibi bir özlemin büyüdükçe
büyüdüğünden, susamsız simit gibi çırılçıplak kaldığından, karlı dağ zirveleri
gibi uzaklardan onsuzluğun getirdiği yalnızlıklarda içinin yandığından,
ağaçların bile rüzgârla seslenişi varken.; Göçüp giden kuşların ardından,
dallarının, yapraklarının kalmayışından, yüreğinin kıraç tepelere dönüşünden
sözediyor mısra mısra Dr. Kazan Dağyakalı.
Sonra devam ediyor
seslenmeye:
Gözpınarlarından
düşerken milyonlar içinde,
Bende düştüm
sensizliğe,
Sis çöktü yüreğime,
gözlerim buğulandı.
Sensizliği uyutmak
istesemde yüreğimde,
Gündüzüm olan kara
gecelerden usandım artık.
Dr. Kazan Yağyakalı, duygularını
frenleyemiyor. Akıyor gürül gürül duygular.
Devam ediyor: Hasretin dört yana
dağıldığını, yaşanmışların peşpeşe tükendiğini, izlemekten artık yorulunduğunu,
dik duran yüreğinin omuzlarının düştüğünü, dışarıda kalabalıklara karıştığında,
onunla karşılaşmayı beklediğini, gözlerinin onu aradığını, heyecanını hiç
yitirmemesine rağmen. Ankara’dan ayrılık vaktinin geldiğini kabullenmeden başka
çare kalmadığını anlatıyor, mısra mısra.
Güzide
Taranoğlu kaleminden
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Şair, yazar ve araştırmacı Güzide
Gülpınar Taranoğlu kaleminden sayfalara dökülmüş aktarılmış duyguların
seçiminden, bir araya getirilmişlerin aktırımından örnekler vermek istiyorum
bugün.
Özlü sözleri var Güzide Gülpınar
Taranoğlu’nun.
Bunlardan ikisi:
1. Zaman akımlarında gövdenin
yıpranması tabii bir olay/Oysaki gönül yaşı olduğu yerde sayıyor.
2. Umut öylesine bir iksirdir
ki/Onu yudumlayan huzurun-rahatın kollarında/bol oksijene kavuşmuş ciğerler
gibi temiz havayla dolar.
Bir şiir Güzide Gülpınar
Taranoğlu’ndan; Ayrılık acıları debreşiyor, adının taşıyıcısı. Yalnızlığın
ellerine sıkışan kalbinin çevresine bırakılan sesin derinliklerine sığındığı
gerçeğiyle yola çıkılıyor. “Hani ayrılığa dayanamazdık biz?” diye soruluyor.
Sonra şu duygularla bitiriliyor
adı geçen şiir:
Biliyorum ömrüm geçiyor lâkin,
Sensiz zamanlar geçmek bilmiyor,
Soldu gönül bahçemde nazlı
çiçeklerim,
Sensiz açmak bilmiyor..
Ve bir başka Güzide Gülpınar
Taranoğlu şiiri: Gerçekten insanım diyorsan, adıyla çıkıyor, çıkarılıyor
karşımıza. İnsanın, özü ve sözünün bir olması gerektiğinden yola çıkılıyor,
hareket noktası yapılarak beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin bir
dörtlüğünde şöyle sesleniliyor:
Günaydın demeyi herkes bilmeli,
Çevreye sımsıkı tatlı gülmeli,
Sevgisi her şeyden önce gelmeli,
Gerçekten insanım diyorsan eğer.
Görülüyor, anlaşılıyor ki, insan
olmak kolay değil, ben insanım diyerek ortaya çıkmak, ortalarda dolaşmak hiç
kolay değil.
İnsan olmak isteyenler, Güzide
Taranoğlu görüşlerine kulak vermeli, dikkat etmelidir efendim.
Rabia
Barış’tan: Gönülden Damlalar
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Rabia Barış, tanıdığım isim ve
imzalardan…
Yıllardır, Eskişehir’den
seslenişiyle bizimle, bizlerle selamlaşan bir isim ve imza.
Değerli dostum Prof. Dr.
Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan, Rabia Barış’ın Gönülden Damlalar
adlı şiir kitabı, şiir dizisinin 3. kitabı 144 sayfadan oluşuyor.
Rabia Barış’ın kısa bir
biyografisi, Feyzi Halıcı imzalı kısa bir takdim yazısı karşımıza çıkıyor.
İkinci takdim ise Fatma Bahar
Gökfiliz Halıcı’ya ait.
Sonra birkaç özlü özel karşılaşıyoruz
Rabia Barış imzalı.
Bunlardan biri: “Şiirler yağmur
bulutları gibidir. Döküldüğü yerde, gönül çiçekleri açar” şeklinde efendim.
Arkasından, “Bedel ödeyen benim”
adlı, başlıklı şiirle karşılaşıyoruz.
Uzunca bir anlatım bu şiir…
Genelde, hecevezni tarzıyla,
türüyle kaleme alınan, sayfalara aktarılan Rabia Barış şiirlerinde, duygu
bütünlüğü, anlatım zenginliği ve kolaylığı dikkat çekerken, kalıcılık
oranlarının yüksekliğiyle yüzyüze gelindiği görülür.
Rabia Barış “Şiir” başlıklı, beş
ayrı beşlikten meydana gelen şiirin ilk dörtlüğünde şöyle sesleniyor, gençlere,
okurlarına:
Şiir ince bir sanat, sevgi ile
dokunur,
Şair edepli olur, gönül ile
okunur,
Konuşmaz ulu orta, kötü sözden
sakınır,
O bir söz sultanıdır, erenlerin
dilinde,
Şiir çoşku anıdır, yarenlerin
gönlünde.
Laleler, güller, gülün naz edişi
bahar içinde, akzambaklar arasında atılan kahkahalar Rabia Barış dünyasında hep
hayat bulur, ses verir, şiir olur mısralara dökülür.
Dörtlüklerinde Rabia Barış
duyguları, Çanakkaleden, şehitlik mertebesinden, bayrağımızın nazlı nazlı
dalgalanışından yola çıkan duygu zenginliği vardır mısra mısra.
Tebriklerimi, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
Artvin ve
Hatay-Samandağ’dan birer şiir
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Anadolu Basını içerisinde yeralan
gazetelerin, sanat ve edebiyat ürünlerine yer vermeleri beni sevindiriyor.
Yayınlanan, öykü, deneme ve
şiirler bunların açık örnekleri.
Hatta, Burdur Gazetesi gibi, şiir
yarışmaları düzenleyenler de var.
Artvin ilimiz merkezinde
yayınlanan Serhad Artvin Gazetesiyle, Hatay ilimize bağlı Samandağ ilçemizde
yayınlanan Samandağ Gazetesinde yeralan şiirlerden birer örnek vermek istiyorum
efendim:
Aşık İbrahim Kara’nın Serhad
Artvin Gazetesinde yayınlanan şiirlerinden birinin adı: Diyarbakır’da Nevruz
Bayramı, adının taşıyıcısı. Burada yapılan mitingde Türk bayrağının
bulunmayışını eleştiriyor ozanımız. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirinin
bir dörtlüğünde şöyle sesleniyor:
Al Bayrakta her milletin kanı
var,
Kanından ayrılan, kandan ayrılır.
Her şehidin kurtuluşta canı var,
Canından ayrılan candan ayrılır..
Sonraki dörtlüklerde de aynı
heyecan, aynı sitem ve burukluk duygularıyla okurlarının karşısına çıkıyor Aşık
İbrahim Kara.
Samandağ Gazetesinde yer alan
Bulur Arslan (Babi) imzalı “Vefasız aşklar” adlı şiir dört ayrı bölümden
oluşuyor. Aşkların da vefasızlığı dile getiriliyor bu şiirde. Bir bölümü şöyle
bu şiirin:
Dinle haydi keder dolu sözlerimi,
Yaşlara boğma ama kahverengi
gözlerini,
Karartma sen güneşli günlerimi,
Hasretinden erimiş bedenimi,
Karartma sen..
Her iki şairimizi, ozanımızı
kutluyorum efendim.
Yeni şiirlerini bekliyoruz.
Hıdır
Çulha’dan: Barıştan yana
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Değerli dostum, Prof. Dr.
Hayrettin İvgin hocamızın bana ulaştırdığı kitaplardan biri Hıdır Çulha (Ozan
Garip Hıdır) imzalı, 248 sayfalık “Barıştan Yana” adlı şiir kitabı.
Garip Hıdır’ın biyografisiyle
söze başlanılmış.
1960 yılında Divriği’nin Güneş
köyünde dünyaya gelmiş ozanımız.
Ahmet Gökçe’nin bir sunuşu var,
birkaç söz söyleyen satırları var ilk sayfalarda. Bitti tükendi, adlı, başlıklı
şiirle okuyucularıyla selamlaşmaya başlıyor Garip Hıdır. 8. sayfada bu ilk
selamlaşma. Altı dörtlükten meydana gelen şiirin iki dörtlüğü:
Onulmaz derdimin çarelerini,
Aramadım, ömrüm bitti tükendi,
Azdırdım sinemin yaralarını,
Saramadım, ömrüm bitti tükendi.
Garip Hıdır zaten garip ne diye,
Korktu ki kadere yeter be diye.
Rabbim ömrüm var mı diye geriye,
Soramadım, ömrüm bitti tütendi.
Hıdır Çulha şiirlerini, hecevezni
tarzıyla kaleme almış, sayfalara aktarmış, okurlarının karşısına böyle çıkmış.
O, İmam Hüseyin’e seslenirken, “Biat eylemedi kanlı zalime / Bir savaşa girdi
İmam Hüseyin / Nazlı canı hak yolunda ölüme / İrkilmeden verdi İmam Hüseyin”
mısralarıyla anlatımlarına can veriyor, hayat veriyor. Babasıyla ilgili
duygularını beş ayrı dörtlükle ortaya koyarken, bir dörtlüğünde şöyle
sesleniyor:
İnsanlığa adamıştın kendini,
Sevgini özlerde bıraktın babam.
Zalim felek terse çevirdi
bendini,
Acını bizlerde bıraktın babam.
Sade, anlaşılır, anlam yüklü
duygularıyla şiirleşen, mısralaşan Hıdır Çulha anlatımları geleceğe yönelik
olarak karşımıza çıkıyor, geleceğe taşınanlar arasında yeralıyor.
Güzide
Taranoğlu’nun iki şiiri
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Edebiyatımızın önemli isim ve
imzalarından, Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun iki şiirinin mısraları arasında
gezeceğim bugün.
Bu şiirler, Gönül ve Tabiatın
hüneri adlarıyla karşımıza çıkanlar.
Gönül adlı şiiri beş ayrı dörtlükten
meydana geliyor. Gönlün yaz ve kışının bulunduğu, güzele akışının varolduğu,
kötüyle işinin olmadığı için, olmaması gerektiği için, sorumluluk duyması
gerektiği üzerinde duruluyor, noktasından hareket ediliyor. İki dörtlüğünde de
şöyle deniliyor bu şiirin efendim:
Gönül bu duygu taşır,
Gülden güle dolaşır,
Hedefine ulaşır,
İsteğince doymalı.
Hep kaynar fokur fokur,
Aşk dokur-sevda dokur,
Gönül bildiğin okur,
Ona boyun eğmeli.
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun
Tabiatın hüneri adlı şiirinde de, baharın yeşil yeşil gülümsediğinden,
soğukların geride kalmasıyla güzel günlerin başladığından hareketle kalınan
sıcaklara kavuşulduğunu anlatılır.
Tabiatın hüneri adlı, başlıklı
şiirin sonunda ise şu duygulara, şu mısralara yer verildiği görülür:
Mevsimlere mahkûm insan,
Kurtulamazsın ne yapsan,
Dört mevsimin, dört karekteri,
Tabiatın hüneri,
Mevsimler, gece-gündüz,
İşte bunların içinde,
Boğuşa boğuşa geçip gidiyor
ömrümüz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder