Toprak Ana Güzide Taranoğlu
ebedi aşkı rahmetli Bilâli’ne
kavuştu (1)
Güzide ve Dr. Bilâl TARANOĞLU |
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vefatla aramızdan ayrılışların ardından,
üzüntüden başka bir şey gelmiyor elimizden. Toprak ana, Şaire sultan, yazar,
araştırmacı, güftekâr Güzide Gülpınar Taranoğlu, eşi rahmetli Dr. Bilal
Taranoğlu’nun 19 Nisan 2005 tarihinde aramızdan ayrılışından sonra, sevdiği,
bir hayat paylaştığı, mutluluklarıyla topluma örnek oldukları günleri hiç
unutmadı.Yazdığı ve kitaplaştırdığı şiirlerinde hep Bilal beyden söz
etti,onunla birlikte yaşamaya devam etti.Son yayınladığı “Aşkım benimle biter” adlı kitabıyla da söylediklerimizin doğruluğunu ortaya koydu.
Ankara’ya geldiğim 1960’lı yılların
başından itibaren, Güzide Gülpınar Taranoğlu ismini duymaya başladım. Sonraki
yıllarda, Sağlık Bakanlığının Sıhhiyedeki Lojmanlarında oturan Taranoğlu
ailesinin buradaki sanat ve kültür ağırlıklı, şair ve yazarların bir araya
getirildiği toplantılar, arkasından, Çankaya-Farabi Sokaktaki Taranoğlu
evindeki bir araya gelmeler, sonrası da, Emek mahallesi Kazakistan
Caddesi(4.Cad) 18-6 numaralı evdeki toplantılar, kültür ağırlıklı tanışma ve
dayanışma toplantılarıydı.
Güzide hanım ve eşinin severek
gerçekleştirdikleri bu organizasyonlar; Arif Nihat Asya, Halide Nusret
Zorlutuna, Mehmet Çakırtaş Nihat Aşar, Osman Attila, Mehmet Çınarlı, Enver
Tuncalp, Erdoğan Ünver, Mualla Anıl,Fethi Gözler, Halil Soyuer, Ali Çatak,
Kemali Bülbül, Şeref Taşlıova,Ayhan İnal,Kerim Aydın Erdem,Ahmet Tufan Şentürk
Sabahattin Çankaya Ahmet Nadir Caner, Hüseyin Yurdabak, Sadık Necati Ok, Abdullah
Satoğlu, İlkan San, İsa Kayacan, Hayrettin İvgin, Nail Tan, Necdet Buluz, İrfan
Ünver Nasrattınoğlu, Sami Ateş, Mustafa Ceylan,Yaşar Faruk İnal,Selçuk
Alparslan, Abdülkadir Güler gibi pek çok şair ve yazarın bir araya geldiği
sanat ve edebiyat toplantıları olarak hafızalarımıza kazındı.
Güzide Taranoğlu’nun yönetiminde
1976-2005 yılları arasında, aylık fikir, sanat ve edebiyat dergisi ‘Gülpınar’
özellikle genç şair ve yazarlar için bir okul görüntüsüyle 349 sayı yayınlandı.
Bu derginin yayınlanışında, Güzide hanımın dergi mutfağındaki çalışma düzeni,
başarılı çalışmaları yanında, rahmetli eşi Ordu Milletvekilliği de yapan Dr.
Bilal Taranoğlu’nun da büyük katkılarının olduğunu, özellikle, matbaa
ilişkileriyle, postaya verilmesi gibi çalışmaların içinde yer aldığını yakinen
bilenlerden ve yaşayanlardan biriyim.
Toprak ana, Sultan şaire, Güzide Gülpınar
Taranoğlu, yıllarca Karadeniz illeriyle Ankara’da sürdürdüğü sosyal amaçlı
dernek ve diğer kuruluşların başkanlığını yaparken, lider konumunda çalışırken
hep yardımseverliğiyle öne çıktı. En son doğum yerim, Burdur ili Tefenni ilçesi
Ece Köyünde açtığımız ‘İsa Kayacan Kütüphanesi’ne Gülpınar Dergisinin pek çok
sayısıyla, kitaplığında bulunan diğer yayınların bağış olarak verilişindeki
cömertliğini takdirle anıyorum.
Ayrıca bendenize verdiği, kendi
sanatçı albümlerinden ikisinde yer alan fotoğrafların bir araya getirilerek,
bir yazı içeriğinde yayınladığımda, internet ortamına aktarılmasını
sağladığımda kendisinin duyduğu memnuniyeti de belirtmeliyim. Son aylarda
fırsat buldukça birbirimizi arar benim rahatsızlığımla yakından ilgilenir,
sabırlar diler, bir zamanlar etrafından ayrılmayanların, görünmeyişlerinden,
aramayışlarından, vefanın Türkiye’den ayrılışından hep yakınır, manevi
evlatlarının pek çoğunun günlük, mevsimlik hareket ettiklerini sitemleştirirdi.
Kendisi ve şiirleriyle ilgili
yazıp yayınladığım yazılarım için; “Beni gündemde tutmaya, yaşatmaya devam
ediyorsun, senin gibi beni gazetelerden düşürmeyen bir başka dost kalmadı
artık” diyerek kadirbilirlik örneği gösterirdi.
Toprak Ana Güzide Taranoğlu
ebedi aşkı rahmetli Bilâli’ne
kavuştu (2)
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Güzide Gülpınar Taranoğlu: Rıfat ve
Nevres’in çocukları olarak 28 Ocak 1922 tarihinde İstanbul’un Eyüp ilçesinde
doğdu. İlkokula erken başlatılması için yaşı büyütüldü. Nüfus kayıtlarında
doğum yılı 01 Temmuz 1920 olarak görülen, Asıl adı Fatma Güzide olan, orta
okuldan sonra İstanbul Kız Lisesinde okuduğu ve mezun olduğu yıllarda şiir
denemelerini sürdüren Güzide Gülpınar, Emlak ve Eytam Bankasında çalışmaya
başladı. Bu yıllarda ömür boyu seveceği
Bilal Taranoğlu ile tanıştı ve evlendi. Osman Şanser ve Ayşe Serpil isimlerinde
iki çocukları dünyaya geldi.
Faruk Nafiz Çamlıbel tarafından “Sultan
şaire”, Ahmet Tufan Şentürk tarafından da “Toprak Ana” unvanları verilen, TRT
Repertuarında 45 bestelenen şiiri, güftesi yer alan, bunun dışında bestelenmiş
123 ayrı şiiri-güftesi bulunan, Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun, sevilen ve
herkes tarafından beğeniyle dinlenen ‘Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne
yazın’ adlı şarkı sözlerini yazdığı TSM eserlerinden biridir.
Güzide Gülpınar Taranoğlu;
Merhaba dostum Mutlu Acı, Tozpembe, İnsanlar mutlu yaşasın, Ve mutluluk çiçek
açar, Diyorum ki, Umutlar canda çiçek, Huzur çağı, Can parçamız çocuklar, Aşk
yıllara yenilmez, Selamlarım, Şiiristanda hecelerin dili, Bir dalda bin çiçek, Aşk
şiir hayat, Sevgi yağmur aşk güneş, Gönül tahtında Güzide, Bu kitap O’nun için,
Onu andıkça yaşıyorum, Duyguların karmaşası, Duygu harmanım, Akşamlar
yaklaştıkça, Bu son olsun istemem, Aşkım Benimle biter(2013) adlı şiir
ağırlıklı kitaplarıyla da dikkat çekti.
Medeniyet Gazetesinde muhabirlik
yaptı,Tasvir ve Yeni Tanin gazetelerinde sanat sayfaları düzenledi, kültürel
ağırlıklı yazılar yazdı.Anlamı ve kalıcılığı yüksek pek çok özlü sözün altına
imza attı.. Şiir ve yazıları; Memleket, Bursa haber, Bizim Anadolu, Hür
Anadolu, Başkent, Ordu’nun Sesi, Çaba, Eflatun, Ece, Hisar, Türkiye ve Ajans
Türk gibi pek çok gazete ve dergide yayınlandı.
Hayatı defalarca tez konusu
yapıldı.
Taranoğlu Kültür Evi'ndeki toplantılara katılanlardan bir grup (1977) |
Ordu ilimizin Gülyalı ilçesinde
bir bulvara “Şair Güzide Taranoğlu Bulvarı”ve bağışladığı binlerce kitabın yer
aldığı kütüphaneye “Güzide Taranoğlu Kütüphanesi”adları verildi.
Mustafa Ceylan’ın yayınladığı, hayatı ve
eserlerinin incelendiği, tahlil edildiği “Toprak Ana Güzide Taranoğlu” ile
Sabit Bayram’ın yayınladığı yine hayatı, sanatı ve eserlerinin incelendiği”
Güzide Gülpınar Taranoğlu”adlı eserle, Dr. Salih Okumuş, Mehmet Nuri Parmaksız
ve Sabit Bayram üçlüsünce kaleme alınan “Gülpınar Dergisi İncelemesi” Güzide
Gülpınar Taranoğlu’nun bilgi ve belgeleri olarak edebiyat tarihimizdeki
kayıtlara geçti..
Bayındır Hastanesinin yoğun bakım
ünitesinde yatarken, 30 Aralık 2013 tarihinde vefat eden, sürekli basın kartı
sahibi, Kemalist Atılım Birliği Genel Merkez Yönetiminde de görev yapan, İLESAM,
MESAM, Folklor Araştırmaları ve Türk Kooperatifçilik Kurumu gibi pek çok
kuruluşun üyesi, onlarca ödülün sahibi olan, Güzide Gülpınar Taranoğlu, 02 Ocak
2014 tarihinde, Kocatepe Camiinde kılınan öğle ve cenaze namazlarının adından,
Ankara-Karşıyaka Mezarlığındaki eşinin bulunduğu mezarda toprağa verildi ve
rahmetli Bilali’ne kavuştu…
Enver Tuncalp’i arıyor ve
özlüyorum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Enver Tuncalp (1913-1992) |
Enver Tuncalp, hepimizin ağabeyiydi. O’nun
büyüklüğü, birleştiriciliği, bizler için şemsiye oluşu, toparlayıcılığı vardı.
O konuşurken, kürsüde şiir okurken, sanat ve edebiyatla ilgili toplantılarda
yöneticilik yaparken, hepimiz dikkatle izler, her hareketinden feyz almaya çalışırdık. Enver Tuncalp şair, yazar,
araştırmacı, eleştirmendi. Folklor çalışmalarıyla da dikkat çekiyordu.
Anlam yüklü hiciv ve taşlamaları
bizi düşündürür, kulağımıza hoş gelirdi. O’nun vefa anlayışı bir başkaydı.
Bayram ve önemli günlerde hep önce arama yarışı içine girer, ama bendeniz bu
yarışta zaman zaman birinciliği kazanırdım. O, kelimenin tam anlamı ve
karşılığı olarak, büyükle büyük, küçükle küçük olmasını becerebilen ender şair
ve yazarlarımızdandı. Güvendiği, gelecekte kendisiyle ilgili bilgileri muhafaza
edecek ve değerlendirecek dostlarından bazılarına, biyografisi ve öteki özet
bilgilerinin yer aldığı dosyadan birer adet göndermiş ve bu satırların yazarı
İsa Kayacan’a yazdığı 25 Mart 1991 tarihli yazıda:
-“Sayın İsa Kayacan; Hakkımda bilgi
sahibi olmasını yürekten arzuladığım vefalı dost ve arkadaşlarımdan biri de siz
olduğunuza inanıyorum. Dikkatle hazırladığım kısa çerçeveli biyografiden bir
nüsha size takdim ediyorum. Okumak zahmetine katlanacak ve bir kaynak olarak
elinizde ve evinizde saklayacak olduğunuza eminim. Bu vesile ile sevgi ve
saygılarımı sunar, sağlıklı, mutlu, başarılı uzun ömürler dilerim aziz
kardeşim” diyordu.
Soldan: Enver Tuncalp, İsa Kayacan, Ali Çatak (1983) |
Enver Tuncalp:13 Şubat 1913 tarihinde
Niksar Kadısı İsmail Hakkı ve Ayşe’nin (Uğurluoğlu) çocukları olarak Preveze’de
doğdu. Kadızade mahlasını da kullanan, Bursa-Mudanya nüfusuna kayıtlı olan,
Serpil, Seçil ve Zafer Sevil isimli çocukları bulunan Enver Tuncalp, Askeri
Lise, Harp Okulu, Süvari Zırhlı Birlikler Okulu’ndan mezun oldu. İlahiyat
Fakültesine devam etti. Az İngilizce ve Almanca bilen Enver Tuncalp, Türkocağı,
Türk Kooperatifçilik Kurumu, İLESAM, Yeşilay başta olmak üzere onlarca
kuruluşun üyeliğini ve yöneticiliğini yaptı.
İsveç, Yunanistan, Bulgaristan, Almanya
ve Finlandiya gibi pek çok ülkede, edebi toplantılara katılan, bildiriler
sunan, araştırma ve incelemelerde bulunan Enver Tuncalp, Tank Albay rütbesiyle
Ordudan emekli oldu.1937 yılında Trakya’da bir tatbikat esnasında, devletimizin
kurucusu Başkomutan, Yüce Atatürk tarafından ‘Atatürk Manevrası Hatıra
Madalyası’yla ödüllendirildi.
Onlarca şükran madalyası, plâket,
takdir, onur, şeref belgesi alan, Mesleki, dini ve şiir alanlarındaki makale,
yazı ve kitaplarıyla 97 eser ortaya koydu.
56 ayrı dergi ve gazetede sürekli
yazı ve şiirleri yayınlanan, pek çok antolojide yer alan, İstanbul’da
yayınlanan ‘Türkiye’ Dergisinin Genel Yayın Müdürü olarak görev yapan, hakkında
300 dolayında dergi ve gazetede yazı yer alan, değişik bestekârlarca TSM
dalında 41 ayrı güftesi bestelenen, mezar taşı yazısını da kendisi hazırlayan
Enver Tuncalp, 09 Haziran 1992 tarihinde Ankara’da vefat etti…
Kocatepe Camiinde kılınan öğle
namazının ardından, Türk bayrağına sarılı olarak askeri törenle,10 Haziran 1992
tarihinde Ankara-Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi. Mezar taşında
yazılanlar: Hüvel Baki; Ey bayan ve bay/ Eyle bir nazar/Emekli Albay/Şair ve
yazar/A.Enver Tuncalp/Burada medfun /Bir Fatiha sun,13 Şubat 1913-09 Haziran
1992.
Ölümünden sonra; Ahmet Tufan Şentürk,
Yekta Güngör Özden, Yahya Akengin, Feyzullah Aktan, İsa Kayacan, Güzide
Gülpınar Taranoğlu, İ.Atilla Sakka, Coşkun Ertepınar, Abdülkadir Güler,
Abdullah Satoğlu, Ahmet Otman, Ömer Kalafat, Yılmaz Aybar, Dr.Sami Ateş, Ülker
Aygün, Dr.İrfan Ünver Nasrattınoğlu, M.Esat Tozkoparan, Mustafa Ceylan, Selçuk
Alparslan, Mehmet Kardeş, Tayyar Tahiroğlu, Ertuğrul Akbal gibi pek çok isim ve
imza Enver Tuncalp ağabeyimizle ilgili görüşlerini dile getiren makale, şiir ve
anlatımlarıyla duygularını ortaya koydular.
Adnan
Menderes
Demokrasi
Platformu Dergisi
Dergilerimiz yayınlandıkları süre
itibariyle, getirdikleri içerik itibariyle takdir görürler, yaşarlar,
yaşatılırlar.
Büyük boy kitap kalınlığında,
zenginliğinde, Ankara’da üç ayda bir yayınlanan “Adnan Menderes Demokrasi Platformu” Dergisinin 2013 yılına ait güz
dönemine ait özel sayısı, Gazeteci araştırmacı-yazar Mustafa Nevruz Sınacı
tarafından bana ulaştırıldı. Teşekkürlerimi sunuyorum öncelikle.
“Özlüyorum seni Aydın efesi” cümlesi, sloganıyla Adnan Menderes
fotoğraflarının, görüntülerinin görüşlerinin yer alışı dikkat çekiyor ön kapak
ve iç sayfalarda.
Adnan Menderes Demokrasi
Platformu Dergisinin masamda bulunan özel sayısı 256 büyük sayfayla, pırıl
pırıl bir baskıyla bizimle selamlaştı.
Derginin imtiyaz sahibi: Ahmet
Şerif Bayındır,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Atıf
Emre Bayındır,
Genel Yayın Yönetmeni: Hüsnü
Kağan Bayındır.
Yayın kurulu var, 4 isim ve
imzadan oluşan.
Grafik tasarımı: Ali Kocataş.
Yazışma adresi: Bahçelievler Mhl.
Aşkabat Cad. No: 6-2 Çankaya-Ankara.
Gsm: 0532 376 76 91
Onlarca isim ve imza yer alıyor
dergi sayfalarında. Bunlardan, birkaçı: İlhan Aytekin, Menderes Türel, Ali
Naili Erdem, M. Halit Dağlı, Nazlı Ilıcak, Mehmet Arif Demirer, Mustafa Nevruz
Sınacı olmak üzere dergi içerisinde toplam 90 isim ve imza görülüyor.
Bu isim ve imzalardan birer ikişer cümle:
1- Adnan Menderes Allah’a
sığınmış halis bir mümin ve sevgi dolu bir gönüller sultanıdır (Ali Naili Erdem)
2– 1950-1960 arasındaki 10 yıllık
dönem, benim gibi birçok insana örnek teşkil etmiştir (M. Halit Dağlı)
3– 1950 yılında Türkiye’nin il
sayısı 63 idi. 63 ilden yedisinde eczane yoktu. İlçelerin hiç birinde sağlık
hizmeti yoktu (Mehmet Arif Demirer)
4- “Dörtlü takrir” konusunda;
İnatla, ısrarla, tarihi gerçekleri inkâr, yalan, iftira, bilinçli karartma
amaçlı yanlış iddialarla karşılaşırız (Mustafa
Nevruz Sınacı)
Melahat Ecevit duygularının
getirdikleri
Şairlerimiz, yazarlarımız yazdıkları ve
yayınladıklarıyla değerlendirilirken, kalıcılık oranı yüksek ürünleriyle,
ortaya koyduklarıyla takdir görüyorlar.
Yazıp, yayınladıklarıyla takdir
görenler arasında Isparta ilimiz merkezinden seslenen, şair,yazar ve
araştırmacı Melahat Ecevit yer almaktadır.O’nun bana ulaşan yeni şiirlerinden
mısra örnekleri vermek istiyorum efendim.Bunlar:
Yedi ayrı dörtlükten meydana gelen
‘Isparta Gülü ’başlıklı şiir. Bu şiirde adı üstünde, Isparta ilimizin sembolü
haline gelen, bu ilimizle birlikte anılan Isparta Gülü’nün özelliklerinden söz
ediliyor uzun uzun...
Bir dörtlüğünde şöyle anlatıyor
Melahat Ecevit Isparta Gülünü:
Güllerin içinde dünya güzeli,
Yok ki ondan başka daha özeli,
Aşk ateşi yaktı bende ezeli,
Koklar mıyım başka gülü üstüne?
Bir başka Melahat Ecevit şiirinin adı
‘Zıkkım içesi’ olarak karşımıza çıkıyor. Bu şiir altı ayrı dörtlükten meydana
getirilmiş. Ayhan isimli bir arkadaşın sigara tiryakiliği ve bunun acı
sonuçları anlatılıyor. Sigara içmenin zararları, sigaranın yarattığı
sıkıntılar, hastalıkları mısraların içinden bizimle selamlaşıyor. Dostça
uyarılar dikkat çekiyor burada.’Zıkkım içesi’nin bir dörtlüğündeki mısraların
keskinliğine bakalım:
Pişman olsa da iş işten geçti,
Zehire doyunca vücut bütçesi,
Çaresiz dertleri kendisi seçti,
İlmeği boynunda zıkkım içesi!..
Melahat Ecevit duygularını sayfalara
aktarmaya devam ediyor.
Bu kez ‘Hayat faturası’ndan söz
ediyor mısra mısra. Yaşamın kısa oluşundan hareketle, aylar, yıllar derken
kaçan trenin bir daha geri gelmeyeceği gerçeği üzerinde duruyor, vagonlara takılan
gençliğin sadece düşüncelerde kalışıyla ilgili üzüntülerini şiirleştiriyor.
Bu şiirin bir bölümünde şunları
söylüyor Melahat Ecevit:
Şöyle bir göz attık,
Hayat faturasına,
Acıları doladık dert sigarasına,
Kül bastık yürek yarasına.
Ve
son şiir Melahat Ecevit’ten…
Daha doğrusu masamızda bulunan
şiirlerin sonuncusu ‘Olduğun gibi gel’ başlığının taşıyıcısı. Beş ayrı
dörtlükten meydana getirilmiş bu şiir.
Maviler içinde yanan gönülden,
giyinmede renk beklentisi içinde olmadığından, ama mavi gömleğin artık
giyilmemesi gerektiğinden, onun kanayan yaralar üzerine ilaç olma zamanının
geçtiğinden söz ediyor ve bir dörtlüğünde bu şiir Melahat Ecevit şöyle
sesleniyor:
Kaç defa söyledim dünden bugüne,
Mavi renk hançeri vurma gönlüme,
Beklemek kolay mı sensiz bir güne,
Ne giyersen giy, olduğun gibi
gel!.
Kerim
Özbekler’in duygu ve hizmet zenginliği
Kerim Özbekler, Aydın ilimizin,
Nazilli ilçesinden seslenmeye devam ediyor. Hele internet sistemi geliştikten,
Kerim Özbekler’in inisiyatifine girdikten sonra, O’nun sesini, ses getiren
mesajlarını her gün duymak, görmek mümkün hale geldi. Hatta yetişmenin
zorluğundan sözetmek de mümkün. Maşallah!..
Kerim Özbekler’in bilinen
bilinmeyen pek çok özellik ve güzellikleri vardır. Bir kere paylaşımcıdır.
Eline geçen her türlü metaryeli değerlendirir, çoğaltır, toplumun yararına
sunar.
Kerim Özbekler tam bir Nazilli
fanatiğidir. Nazilli’ye, Nazillilere sevdalıdır. Aydın ilimizin, Nazilli
ilçemizin tanıtımı için gece gündüz çabalar Kartpostallarla, broşürlerle,
dergilerle, gazetelerle bu bölgenin tanıtım için gayret üstüne gayret sarfeder.
Dostlarıyla ilgili bir dergide,
birkaç satır yazılan, röportajlar yayınlansa, o dergi ve gazetelerden hemen
gönderir. O’na ulaşan dergi ve gazetelerle ilgili dağıtım mekanizmasını
işletir.
Son olarak tanık olduğum bir
Kerim Özbekler dağıtım sistemi içinde yeralan İstanbul’da Nazilli çıkışlı,
gazeteci Muharrem Ersal tarafından yayınlanan “Yöneticimiz ve Biz” Dergisinin
birkaç sayısını bana göndermesi. Bu sayıda, Abdülkadir Güler dostumuzun benimle
ilgili yazdığı, “İsa Kayacan Guinness Rekorlar kitabına girmelidir” başlıklı
yazısının bulunması, Kerim Özbekler’in hareket noktası olmuş. Teşekkürlerimi,
sevgi ve saygılarımı sunmak istiyorum.
Kerim Özbekler, yıllardır Nazilli
çıkışlı tanıtım hareketlerinin öncüsüdür, lokomatifidir. Nazilli’nin Kültür
Elçisidir. Araştırmalarını kitaplaştırılmıştır. Bu kitapları, Nazilli ve Aydın
çevresindeki okullarda, kütüphanelerde yer almışlardır. Siyasetin içinden de
seslendiği olmuştur Kerim Özbekler’in. Şiirleri vardır duygu zenginliği içinde
okurlarının karşısına çıkarılan, dergi ve gazetelerde yer alan. Gazeteler
yayınlanmıştır uzun soluklu. Kerim Özbekler, 01.Kasım 1951 Nazilli doğumludur.
İlter
ve Zeynel Yeşilay’dan gelenler
Burdur Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesi Merkez Kütüphanesine bağış olarak gönderdiğim kitap ve dergilerin
toparlanmasında katkıları bulunan isim ve imzalardan ikisi, şair, yazar, araştırmacı,
bürokrat ve fotoğraf sanatçısı İlter ve Zeynel Yeşilay çiftinin de önemli
katkıları oldu. Teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
İlter ve Zeynel Yeşilay çiftinden
gelen, bağış olarak gönderilen kitap ve dergiler, hazırladığım demirbaş
listesinin 4489-4632 numaralar (bu numaralar arasına) olarak kaydedildiler.
Şimdi bu kitap ve dergilerden bazı bilgi sıralaması yapalım:
Zeytinin tuzu gibi (İlter
Yeşilay), Dünyayı paylaşan yazarlar (Hikmet Altınkaynak), Uzaklar yakındır
(Yavuz Bahadıroğlu), Nazlı Çiçeğim (Hüseyin Erdem), Bir tanem (Hüseyin Erdem),
Gazi Mustafa Kemal Atatürk (Ahmet
Tufan Şentürk), Peygamber efendimizin sünnet-i saniyesinde dua (Yaşar
Bozyiğit), Hüzünlü bestem (Mehmet Nacar), Şiirlerimizde Kırşehir (Vedat Güneş),
Bahaddin Ögel (Abdulkadir Yuvalı),
Kendini anlatabilmek (Şükrü Çakır), Bir zamanlar bir turan vardı (Hüseyin
Batuhan), Atatürk kurtuluş savaşında (Cahit Külebi), M. Kayagegil’in makaleleri
(Zöhre Bilgegil),
Kuş renkli çocukluğum (Mevlana
İdris), Çapraz ateş (Yıldırım Üçtuğ), Veda, (Mustafa Şen), Eleştiriler (O. Zeki
Çakaloz), Elini ver öğretmenim (Ali Özkanlı), Yabancı (Dinis Galekov), Alazda
(Özde Ünkan),
Bürokratlar nereye koşuyor?
(Teoman Yazgan), Sarıçiçek Destesi (Yunus Emre), Bir küçük burjuvanın gençlik
yılları (Demir Özlü), Dünden bugüne 1apta (Esat Faik Muhtaroğlu), Cadı ağacı
(Ayla Kutlu),
Bana bir mektup yaz (Kenan
Yavuzarslan), Harput Nasreddinleri (Mehmet Rasim Ozan),
Tahtsız hoca (Feridettin Atatuğ),
Türkülerimiz, öykülerimiz (Yücel Çakmak), Anılardaki Elazığ (I. Ekrem Katı) Mor
(İnci Aral), Türkiye düşünceleri (Erhan Yarar), Budala (-2- Dostoyevski), Oktay
Atatürk’ü öğreniyor (Yüksel Pazarkaya),
Tarih ve kültür şehri Kastamonu
(Nail Küçük), Elazığ Fıkraları (İ. Ekrem Katı), Benim adım kırmızı (Orhan
Pamuk), Devrim yılları (Hıfzı Topuz), Hasrete yolcuyum (Mehmet Nacar), Hoşça
kal aşk (M.Faruk Habiboğlu),
Yunus Emre bilgiler-belgeler
(Halim Baki Kunter), Uygarlık merkezi Niksar (Ali Akdamar), Babam ilk aşkım
(Fatma Urgancı), Türkiye’de sistem sorunu (Rıfat Serdaroğlu), Türkçe
öğreniyoruz (III-Mehmet Hengirmen).
Demirci
Mehmet Efe’nin Burdur Gündemi
Tarihi bilgilerimizi zaman zaman
tazelemeliyiz. Bu tazeleme güvenilir kaynaklardan olmalı.
Şair, yazar, gazeteci,
araştırmacı Kerim Özbekler, yıllardır Nazilli ilçemiz merkezinden sesleniyor.
Araştırmaları, yayınları var. İnternet çalışmalarıyla yurt içi ve yurtdışında
takdir edilen, yüzlerce adrese ulaşan bir iletişim kurdu Kerim Özbekler. 06
Ekim 2013 tarihinde değişik e-mail adreslerine geçtiği metinde Kerim Özbekler,
Demirci Mehmet Efe’den ve yararlılıklarından söz ediyordu. Bu metinin bir
yerinde, Demirci Mehmet Efe’nin Burdur gündeminde, Burdur’daki yararlılıkları
hizmetlerinden söz ediliyordu.
Anılan metnin Burdur bölümüne
dönelim:
1000 kişilik kuvvetiyle
İtalyanlar, Burdur’u işgal edince, Demirci Mehmet Efe 4 gün sonra 1200 kişilik
kuvvetiyle gece vilayet merkezine girmiş. İtalyan bayrağını göndere çekili
vaziyette görünce, vilayette görevli 6 jandarmadan 2’sini 4 efesi ile birlikte
o zamanlar Darbazoğlu isimli valinin evine göndermiş. Gece pijamasıyla yataktan
kaldırılan vali sorgu sırasında, “1000 kişilerdi. Bir şey yapamadım” deyince.
Demirci Mehmet Efe, “Ankara’ya haber uçurmakta mı aklına gelmedi?” diye valiyi
falakaya yatırtmış, kan revam içinde kalan valiyi kızanları evine götürüp
bırakmışlardır.
Aynı gece mahalle aralarında
davul-zurna çaldıran Demirci Mehmet Efe, kenti 20 bin efe ile sardığını
tellallarla halka duyurmuş, İtalyan bayrağını da 2 jandarma eri ile karargaha geri
götürtmüştür. Olaydan kısa süre sonra Demirci Mehmet Efe bunları kabul etmiş,
İtalyanlar Burdur’u o gece terk etmişlerdir.
Demirci Mehmet Efe, Nazilli’nin Pirlibey kasabasında demircilik
yapan Süleyman ustanın oğludur. 1885 yılında Karacasu’da doğdu. Siyah gözlü
1.75 boyundadır. Mehmet Efe, 23 yaşından 36 yaşına kadar Nazilli yöresinde
efelik yaptı, Karıncalıdağ’ı kendisine mesken tuttu. 36 yışında yurdu düşman
işgal edince 49 kişi ile birlikte “Nazilli kuvayı Milliye Teşkilatı”nı kurdu ve
icra kuvveti nedeniyle kumandan tayin edildi. Vatanın kurtarılmasında büyük
yararlılıklar gösterdi. Konya Delibaş isyanının bastırılmasını, Delibaşın
kaçmasıyla sağladı. TBMM, Konya isyanının bastırılmasından dolayı “Milis Albay”
rütbesi verdi.
Atatürk, 1000 kızanını kadroya
alarak Konya İl Jandarma Alay Komutanı olmasını teklif etti. Demirci Mehmet
Efe, “20 bin kızanım var. Bini kadroya alınırken, açıkta kalanlar, bizi sattın
der” gerekçesiyle teklifi kabul etmedi. Demokrat Parti kurulduktan sonra
partiye davet edildi. Bu teklifi de kabul etmedi. 05 Şubat 1961 tarihinde
Nazilli’de vefat etti.
Mezarı Nazilli Eğriboyun
mezarlığında bulunuyor.
Salatın Ahmetli’den: Analar
göç ederken
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof.Dr.Tamilla Abbashanlı Aliyeva’nın Türkiye Türkçesine
aktardığı yayınların pek çoğu Azerbaycan çıkışlı oluyor.Bunlardan bir yenisi
daha bana ulaştı.118 sayfayla 2013 yılının son aylarında Eskişehir’de
basılan ‘Analar Göç Ederken’ adlı kitap,
Doç. Dr. Salatın Ahmetli’nin bayatılarından-manilerinden oluşuyor.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi olan Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı
Aliyeva’nın 3.sayfada başlayıp 16.sayfada sona eren uzunca bir sunuşu-önsözü
‘Kızılgül olmayaydı’ başlıklı tahlil
anlatımı var.Tamilla hoca burada,Felsefe
ilimleri doktoru Salatın Ahmetli’nin bayatıları- manileri üzerine derinlemesine
bir inceleme ve değerlendirme yapıyor,manilerinden örneklerle sunuşunu
anlamlaştırıyor,zenginleştiriyor ve bir yerinde şu görüşleriyle çıkıyor
karşımıza:
-“S.Ahmetli’nin manisinde de klasik
manilere ve manilerin kurallarına uygun olarak 1.2.4.mısralar hem kafiye 3’ü
mısra serbesttir. Bir ve ikinci mısralarda fikirler sade olur.Sanki üçüncü ve
dördüncü mısralara hazırlık rolünü oynuyor.Son iki mısrada derin fikir vardır”.
Kitabın 17.sayfasındaki Maniler başlığı
altındaki satırlar;”Birden mani çağırmak geçti kalbimden.Dizildi,seslendi
maniler turnalar gibi.Yazayım mı?. Şimdi şiir yazan da fazla, mani çığıran da”
denildikten sonra maniler sıralanıyor. Bunların ilk dörtlüğü şöyle:
Beni bir yağı vurdu,
Dolandı bağı vurdu,
Ne gündüz, ne geceydi,
Akşamın çağı vurdu.
Mani yazmak zor iştir. Kalem
oynatırken, ortaya konulan mısraların birbiriyle uyumlu olması, dörtlükler
arasındaki kelimelerin benzerliği içinde, benzerliği yanında anlam bakımından
farklılık göstermesi gerekir. Mısralar birbiriyle çelişki ortaya koyanlar
değil, fikir ve anlatım zenginliği
oluşturanlar olarak karşımıza çıktığı an, başarıya ulaşılmış demektir.Bu
konuda Doç. Dr. Salatın Ahmetli’nin başarıya ulaştığını rahatlıkla
söyleyebiliriz efendim.
Doç. Dr. Salatın Ahmetli’nin önceki
kitapları ve masamızda bulunan kitabıyla
ilgili yazılan yazılanlardan bazı örnekler de konulmuş kitabın arka sayfalarına.
Bu imza sahipleri; Prof .Dr.
Tamilla Abbashanlı-Aliyeva, Prof. Dr. Halil Buttanrı, Prof. Dr. Müzeyyen
Buttanrı, Dr. Feyzi Halıcı, Prof .Dr. İsa Kayacan, İbrahim Sağır, Bahar Halıcı-
Gökfiliz, Halil Gürkan, Hasan Akar,Dr. Huriye Saraç, Regina Höfer’den sonra,
Çevirmen Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı- Aliyeva ile Editör Muharrem Kubat’ın
biyografilerine yer verilmiş.
74.sayfada yer alan manilerden
birinin nakledilişiyle yazımızın noktasını koyalım efendim:
Aşık uzak sanırım,
Yakını uzak sanırım,
Sensiz
yaşadığım gün,
Ömrümden uzak sanırım.
Doç .Dr. Salatın Ahmetli,Azerbaycan’da
Kadınlar Meclisinin yayınladığı ‘Mahşeti’ Dergisinin başyazar yardımcısı,Turan
Kadınlar Merkezinin ‘Bura vatandır’ ve Dünya Azerbaycanlılarının Medeniyeti
Merkezinin üyesi olup,’Kitap Evi’ İçtimai Birliğinin Başkanlık görevini
sürdürmektedir.
Dört dergi iki gazete
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergi ve gazetelerin sayfalarındaki
gezintimin yüzlerle ifade edildiğini
görüyor, biliyoruz.Bu tür bir gezintiyle,bilgi ve isim fotoğrafı aktarımı yaptığımı biliyor bu
nedenle araştırma ve çalışmalarımı
sürdürüyorum.Bunlardan sırasıyla:
1-AKPINAR
DERGİSİ: Kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak Niğde ilimiz merkezinde
yayınlanıyor. Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni İsmail Özmel.
Dergi sayfalarında araştırma
ağırlıklı yazılar,edebi alandaki yazılarla,şiirler yer alıyor.48.sayısı masamda
bulunan Akpınar Dergisinin başyazısında
İsmail Özmel, iki kardeş sanat musiki ve edebiyattan söz ediyor.:.
Akpınar Dergisinin yazışma ve yönetim
yeri: Yeni Çarşı İş Merkezi B Blok No.1-5 Niğde. Tlf 0388-2131250.Akpınar
dergisi kendi alanındaki önemli hizmetleriyle dikkat çekmeye devam ediyor.
2-ERCİYES
DERGİSİ: Aylık, fikir ve sanat dergisi olarak Kayseri ilimiz merkezinde
yayınlanıyor. 432. sayısı bize ulaşan Erciyes Dergisinin Sahibi Nevzat Türkten.
Genel Yayın Yönetmeni Alim Gerçel. Sekiz isim ve imzadan oluşan hakem heyeti
var.Farklı imzaların yazıları,araştırmaları ve şiirleri yer alıyor Erciyes
sayfalarında.Bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın ‘’Mustafa Kemal Atatürk için
yabancıların söylediklerinden’ başlıklı araştırması dikkat çekiyordu. Pakistan’ın
kurucusu Muhammed Ali Cinnah’ın 10 Kasım 1954 tarihli Milliyet Gazetesinde yer
alan görüşü bunlardan biriydi.
Yazışma adresi: P.K.218 Kayseri, Tlf:0532-2317303.
Erciyes Dergisi sanat ve edebiyat alanımızın önemli yayınları arasında yer
almaya devam ediyor.
3-YENİ
SİZE DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanmaya devam ediyor.117, 118, 119 ve
120.sayıları ayrı ayrı yayınlanan Derginin Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
M. Zafer Tural. Rahmetli Gülten Çiçek
Tural anısına yayınlanıyor. Derginin her sayısında, Editörden başlığıyla
M.Zafer Tural imzasıyla bir değerlendirme yapılıyor, o ayın önemli satırları
öne çıkarılıyor, hatırlatmalarda bulunuluyor.
Her sayısı ilgiyle beklenen Yeni Size
Dergisinin İdare yeri: Namık Kemal Cad. Göktaş Han No.2-301
Aksaray-Fatih-İstanbul şeklinde kaydediliyor. Tlf.0532-4115079.
4-ORTANCA
DERGİSİ: Ankara’da üç aylık sanat ve edebiyat dergisi olarak yayınlanıyor. 41.
sayısı bize ulaşan Ortanca Dergisinin Sahibi, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın
Yönetmeni: İbrahim Engin.
Her sayısında değişik yazı ve
şiirler yer alıyor sayfalarında. Masamızda bulunan sayısı da yine dopdolu bir içerikle,
zenginlikle okurlarının karşısına çıkarılmıştı. Ortanca’nın her sayısında
İbrahim Engin imzalı bir ilk söz, başyazı dikkat çekiyor,genel bir
değerlendirme yapılıyor geçmiş aylarla veya gelecekle ilgili. Ortanca
Dergisinin yayın merkezi: Gökçeyurt Mhl. Samsun Devlet Yolu No.364
Mamak-Ankara, Tlf.0554-8362526,şeklinde kaydediliyor. Ortanca Dergisi, takdirle
izlenmektedir.
5-İLKHABER
GAZETESİ: Adana ilimiz merkezinde günlük bölge gazetesi olarak büyük boy 16
sayfayla Halil Arslan’ın sahipliğinde yayınlanıyor. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Süreyya Uri .3562.sayısı masamda bulunan İlkhaber gazetesinin ilk ve son
sayfaları renkli yayınlanıyor.Yerel ve bölgesel haberler ağırlıklı olarak
sayfalara aktarılıyor. M. Demirel Babacanoğlu, M.Zeki Uyanık imzalı yazılar
dikkat çekiyor. Yazışma :Yeni Doğan Mhl.2108 sok. No.13-A Yüreğir-Adana, Tlf:
0322-4325353.
6-TEKİRDAĞ
YENİ İNAN GAZETESİ: Günlük olarak Tekirdağ ilimiz merkezinde 10 sayfa ile
okurlarının karısına çıkıyor.62.yayın yılı içerisinde olan gazete rahmetli, değerli dostum Cahit
Çelebi’nin üstün gayretleriyle bugünlere getirilmişti. Sahibi: Ayten Çelebi,
Yazı İşleri Müdürü Recep Nahit
Çelebi.Yerel ve bölgesel haberler ağırlıklı olarak veriliyor.Farklı
makale yazarları dikkat çekiyor.İdare merkezi:Mimar Sinan Cad. Rüstempaşa
Çarşısı No.22-23 Tekirdağ.Tlf .2611993.
Fikret Sezgin’den: Denizde
parmak izi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların yayınlanışları, bize ulaşmaları
ve sonunda sayfalarındaki gezintilerimiz. Adana ilimiz merkezinden bize ulaşan,
şair, yazar, araştırmacı ve Avukat Fikret Sezgin 128 sayfalık ‘Denizde Parmak
İzi’adlı şiir kitabıyla bizimle merhabalaştı.
Denizde parmak izi aramak, bulmak,
ölçü almak her babayiğidin başarabileceği bir çalışma sonucu olmasa gerek diye düşünmeli ve
bu gerçeği kabul ederek Fikret Sezgin hocamızı kutlamalı ve alkışlamalıyız.
Kitabın adı olan dörtlük arka
kapakta yer almış. Şöyle bu dörtlük:
Bir mektup adresi yok, kim bilir
ismimizi,
Zahir yaşamış derler, görenler resmimizi,
Bunca çabadan sonra, geriye ne kalır ki,
Kumsalda ayak izi, denizde parmak izi...
Fikret Sezgin imzalı sunuşun başlığı da
’Denizde parmak izi’ olarak karşımıza çıkmakta.. Buranın bir yerinde,”Mutluluk
bir bütünlüktür. Aynı nedenler ortadan kalkmadığı sürece ailenin fertlerinin
biri mutlu, biri mutsuz ve küskün olamaz. Mutluluğu sağlayan nedenlerden biri
de sevgidir. Sevgi yüreğimizin dışarıya fırlaması dünyayı ve insanı
kucaklamasıdır. Dünya iki kapılı bir han değildir. Sevmiyorsan bir kapıdan
girmiş, öbür kapıdan çıkmış olursun. Denizdeki parmak izi gibi geride anılacak
bir adın bile kalmaz” denilişi, anlam ifade ediyor, üzerinde durmamız,
düşünmemiz gereken cümleler olarak karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor.
Tebrikler Fikret Sezgin hoca. Kitabın
9.sayfada başlayan ilk şiiri’ Payıma düşen’ başlığını taşıyor. Bu dörtlük:
Her iki dünya senin, ama ben
yaşıyorum,
Bütün silahlar senden, tek ben
savaşıyorum,
Aklım erdi ereli, hamallık eden benim,
Canı sen verdin kabul, ama ben
taşıyorum.
Fikret Sezgin kitabının bütün
sayfalarında yer alan şiirlerini dörtlüklerden oluşturmuş. Konu seçiminde ve
anlatımında zorluk çekmediği, mısraların oluşumunda başarılı anlatımlar
gerçekleştirdiği, sergilediği için kutluyor, tebriklerimi sunuyor, yeni yeni
kitaplarıyla bizimle selamlaşmaya devam edeceği ümit ve temennimi burada
belirtmek, kaydetmek istiyorum efendim.
Sayfa 60’daki ‘Yağmur olmak’ adlı
şiirin nakliyle noktamızı koyalım:
Bulut bulut gel bana, sana yağmur
olurum,
Sen gecemi kabullen, sabaha nur olurum,
Dünyada hangi konum böyle yücelik
verir?
Bir sıcacık bakışla, sonsuz gurur
olurum.
Ses-15 Gazetesinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimizin Bucak ilçesinde
günlük yayınlanan Ses-15 Gazetesi 23 Kasım 1999 tarihinde yayın hayatına başladı.
Sahibi.Bucak Radyo TV AŞ.Yazı İşleri Müdürü: Duray Çitekçi, Sayfa
Editörü:Hüseyin Dilek,İnternet Editörü:Hatice Güner, Muhabiler: Mehmet
Gökdoğan, Hatice Güner, Fatma Aktaş, Burdur Temsilcisi:Nuri Yıldırım.Yerel ve
bölgesel ağırlıklı haberleriyle dikkat çeken ve farklı köşe yazarlarıyla
okurlarının karşısına çıkarılan Ses-15 Gazetesinin 2910.sayısında yer alan Yrd.
Doç. Dr. Süleyman Coşkuner imzalı, ‘Kaliteli yaşamın engelli vatandaşlarımıza
bakış açıs’başlıklı yazıdan.
SÜLEYMAN
COŞKUNER’DEN:
-Engelli olmak ölümle sonuçlanacak bir
negatif olayın yanında belki de şanslı olmak demektir. Gazi engellilerimizin
bir çok yakın arkadaşı şehit oldular.Onlar bu dünyayı terk etmekle
birlikte,manevi anlamda çok yüksek mertebelere kavuştular inşallah.
-Engelli olmanın çeşitli şekilleri vardır.
Bazıları bizden bağımsız, aniden ve beklenmedik bir anda kişinin başına
gelebilecek olan olumsuz olaylardır. Deprem, yangın, trafik kazası, iş kazası
vb. gibi olayların sonucunda karşılaşılan engeller bu gruba girer,
-Bazı engeller, kişinin tamamen
ölçüsüzlüğünden, öfkesinden, kininden kaynaklanır. Aşırı alkol ve madde
tüketimi, trafikte kuralsızlık yapma, intikam alma ve kavgalaşma ve iş
hayatındaki alet ve cihazların kullanımındaki dikkatsizlik sonucu oluşan
engeller bu türdendir.
-Bir engelli ile karşılaşıldığı zaman,
ah-vah edip üzüntülü bir atmosfere bürünülerek engellinin keyfi kaçırılmamalıdır. Engellilerle birlikte
de kaliteli yaşanabileceği asla gözden uzak tutulmamalıdır.
BUCAK
ŞİİRİ
Ses-15 Gazetesinin 2907.sayısında(Abbas
Şenel’in köşesinde) yakından tanıdığım Ayşe Paslanmaz’ın ‘Bucak’adlı şiiri yer
aldı. Önceki yıllarda yayınladığım,’Şiirlerle Burdur’ ve ‘Burdur’dan
Kültür Yağmuru’ adlı kitaplarımda yer
verdiğim, Burdurlu olup da Burdur şiiri yazanlar yanında, Burdurlu olmayıp da
Burdur şiiri yazanlar şeklinde bir ayırımla
bölümler halinde yayınladığım kitaplardan sonra Allah izin verirse yeni
yayınlayacağım kitapların Burdur
bölümlerinde yer vermek üzere arşıvime aldığım Ayşe Paslanmaz’ın ‘Bucak şiiri:
Bucakta yaşanır sevda iklimi, Işıklar içinde dönüyor devran,
Üşüyen gönüle yeleksin Bucak. Soyu oğuz boyu ilk adı Oğuzhan,
Aşık sofrasına serer kilimi,
İncir Hanı, Susuz Hanı
uğradı kervan,
Öyle tatlı, balsın peteksin Bucak. Yollara yolcuya gereksin Bucak.
Süslüyor her yanı ormanı güzel,
Bakarsın etrafa seyranı güzel,
Sonbaharı yazı her anı güzel,
Göreni cezbeden meleksin Bucak.
Sabah akşam ılık esen yeliyle,
Gülleri toplayan zarif eliyle,
O Karacaören baraj gölüyle,
İlçeler içinde çiçeksin Bucak.
Akdeniz incisi yoktur emsali,
Peri Kızı Bucak sevgi timsali,
Vatana millete örnek misali,
Türkün bayrağına direksin Bucak.
Nesrin Z. İnankul’dan: Gülyaşı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların yayınlanışı. Bize
ulaşması, ulaştırılması. Bir yeni, bir başka kitap: Nesrin Z. İnankul imzalı
Gülyaşı, adlı 64 sayfalık şiir kitabı İzmir’den geldi.
Nesrin Z. İnankul’un kısa
biyografisi. Yayınladığı (önce) dört ayrı kitabıyla ilgili bilgiler.
Merkezi Ankara’da bulunan Kanguru
Yayınlarının kitapları arasında Günyüzü gören Gülyaşı, adlı şiir kitabının ilk
şiiri: Yaşlı sessizliği çınarın adıyla karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor. Sonra
İsyan adlı şiirle karşılıyoruz 10 ve 11. sayfalarda. Dört ayrı dörtlükten
meydana geliyor bu şiir. İki dörtlüğü anılan şiirin:
Karanlığı deler saçlarım,
Tenimde süt kokusu,
Yatağın yayları isyanda,
Yenisi başlayacak bir savaş.
Neden, nasıl severim,
Yalanlı sarmaşık gözleri,
Kötü çizilmiş bir tablo mu
yaşam?,
Toprağın özünü suya saklayan…
Nesrin Z. İnal, anlatım
yumuşaklığı ve anlaşılırlığıyla mısralarını ortaya koyuyor, şiirlerini
oluşturuyor. Birbiri ardına sıralanan duyguların şekillenmesinde netlik, anlaşılırlık
var.
Şiirlerin sayfalara cömertçe
serpiştirildiği Nesrin Z. İnankul imzalı Gülyaşı, adlı şiir kitabında yer alan
şiirler, konu itibariyle bir zenginlik içinde karşımıza çıkıyor. Kitabın arka
kapağında yer alan iki dörtlükle noktamızı koyalım:
Kum tanesi dipsizliğinde,
Saklanmış zehir içre gölgeler,
Giz bahçelerinde öpülmüş,
Günahkâr yarım kadınlar.
Bakınca savaş prizmasından,
Sınırsızlığa akan bir su,
Karmaşık gölgeler arasında,
Vatanım yok, gülyaşıyım.
Artvin’den
Gürel Eke Şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvin ilimiz merkezinde günlük
yayınlanan ve Anadolu Basınının çınarları arasında yer alan bir gazetemiz var.
Adı: Serhad Artvin. Bu gazetemizde zaman zaman şiirler de yer alıyor. Gürel Eke
imzalı iki şiir yer aldı bu gazetemizde. Yetişen çocuklarımız ve Görüşüm
adlarının taşıyıcılarıyla bu şiirler.
Dört ayrı dörtlükten meydana
gelen “Yetişen çocuklarımız” adlı şiirde, okulda yararlı, zeki öğrencilerden,
bu yurdun olumlu, gayretli gençlerinden, geleceğe ışık tutacak nesillerden,
sürekli gelişme halinde olan, olması gereken çocuklarımızdan söz ediliyor ve
iki dörtlüğünde bu şiirin şöyle deniliyor:
Okulunu sever daima aşık,
Karanlıklar için yegâne ışık,
Olumlu her işe alışık,
Verimli çalışan çocuklarımız.
Okulun şenliği, esas sahibi,
Yurdun geleceğe yansıyan sesi,
Her an ışık saçan tek meş’alesi,
Gayeye erişen çocuklarımız.
Bir başka Gürel Eke şiiri
Görüşüm, başlığıyla karşımıza çıkıyor Serhad Artvin Gazetesinde. Beş ayrı
dörtlükten meydana gelen bu şiirde, görevinde ehil olanlardan çevrede
sevilenlerden söz edilirken, bunların öğretmenlerimiz olduğu ifade ediliyor. Bu
şiirin iki ayrı dörtlüğünde de şu görüşlere yer veriliyor:
Senle huzur bulunur,
Tam moralli olunur,
Sensin bizlere onur,
Takdir sizden öğretmenim.
Sen sevilen eğitmen,
Yetiştiren eğiten,
Öğreticisin hemen,
Takdir bizden öğretmenim.
Serhad Artvin Gazetesinin
sayfalarında yer alacakların izleyicisi olmaya devam edeceğiz efendim.
Dünya’da
Kilis Bülteninin yeni sayısından içli bir şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi İstanbul’da bulunan,
İstanbul Kilis Vakfının yayın organı “Dünyada Kilis” Bülteni iki ayda bir
yayınlanışıyla dikkat çekmeye devam ediyor. Anılan bültenin 159. sayısındaki
geçmişe yönelik anı ve şiirler dikkat çekiciydi.
Sahibi: Yaşar Aktürk,
Yazı İşleri Müdürü: Nejat Taşkın
olan Dünyada Kilis Bülteni pırıl pırıl baskısıyla ortalama 12 sayfa
yayınlanıyor, bu görünümüyle hemşehrilerinin, okuyucularının karşısına çıkıyor,
çıkarılıyor. Bu bültenin 10. sayfasında, rahmetli Yılmaz Dokuzoğuz’un Gaziyurt
Gazetesinin 13 Kasım 1953 tarihinde yayınlanan uzunca, “Kilis’ten Dönerken”
adlı, başlıklı bir şiiri vardı. Bu şiirin girişi şöyle başlıyor:
Yıllardır hasrettim sana
özyurdum,
Türlü zevklerini tatmak isterdim,
Yıllardır hasrettim, bekler
dururdum,
Akpınar’ında keyf çatmak
isterdim.
Bir hasret yüklüğü var bu şiirde.
Bu hasretlik, dağına, taşına, toprağına, bağına, bostanına Kilis’in. Çocukluk
demlerinin, Kilis’te geçişi hareket noktası yapılıyor. Bu duyguların yan yana
getirilişi, bütünleştirilişi:
Babamın mezarı, yâd elde kaldı,
Başucuna gidip ağlayamadım,
Toprağında yatan anam, atam’dı,
Gözyaşımdan bir tül bağlayamadım.
“Ömrümde bunun çin giryanım
Kilis” mısrasındaki hasret, üzüntü, burukluk bir bir duygu olup sayfalara
aktarılmış rahmetli Yılmaz Dokuzoğuz tarafından. Bu duygular 12 Eylül 1948
tarihinde kaleme alınmış, Kertilboğazı kaydı var. Son mısralardan:
Kırmızı hareli, yeşil işleme,
Pırlanta, incili bağlarda Kilis.
Şörhabil’e yamaç, Kesmelik’e taç,
Dallar zeytin basmış, dağlarda
Kilis.
GÜNÜN HABERLERİ:
1-Burdur ilimiz merkezinde günlük 12
sayfa ile, ilk ve son sayfaları renkli yayınlanan “Çağdaş Burdur Gazetesi” 2762. sayısıyla 10. yayın yılına merhaba
dedi 10. kuruluş yıldönümünde, Gazetenin imtiyaz sahibi Celal Öztaş; ‘Gazetemiz 10 yaşında’ başlığıyla
yazdığı yazısının bir yerinde; “Burdur’a yepyeni bir soluk, yepyeni bir bakış
açısıyla yayın hayatına başlayan Çağdaş Burdur Gazetesi, ilk günkü heyecanı ile
yayın hayatına devam ediyor” derken, Gazetenin ortağı ve Genel Yayın Yönetmeni
Yusuf Tortop; “Okuyan Burdur’un Gazetesi
10 yaşında” başlığı altındaki değerlendirmesinin bir yerinde şunları
söyledi: Gazetemiz kısa sürede güvenilir bir medya kuruluşu haline geldi.
Çağdaş Burdur ailesi tam 10 yıldır tarafsız, güvenilir ve çağı yakalayan yayın
anlayışını ilkelerinden taviz vermeden
sürdürüyor.
2-Burdur ilimiz merkezinde Abdurrahman
Kızılkaya’nın sahipliğinde haftalık l6 sayfayla yayınlanan ‘Gazete Detay’ 202. sayısıyla 5. yayın
yılına merhaba dedi.
KERKÜK’LÜ
Dr. ŞEMSETTİN KÜZECİ’DEN YENİ YIL MESAJI:
Men sene gül demerem gül koklanır
atılır. Men sene altın demem çarşılarda satılır. Men sene kasan demem ayak alta
atılır. Men sene şeker demem acı çaya atılır. Men sene KERKÜK diyerem
kölgesinde yatılır. Yeni yılınızı kutlarım. (31 Aralık 2013)
Nuri Kahraman’dan: Bahr-i Sevda
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, ülkemizin
değişik yerlerinden seslenmeye ve bize kitaplarıyla ulaşmaya devam ediyorlar.
Ordu ilimiz
merkezinden seslenen, “Bahr-i Sevda” adlı 112 sayfalık şiir kitabıyla bize
ulaşan Nuri Kahraman, “Gönül pazarı” adlı şiiriyle, iç kapaktan sesleniyor
kitabının. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin ilk dörtlüğü şöyle:
Sağlığın kadri
bilinmez,
Hasta olup
yatmayınca.
Fark edilmez gökte
güneş,
Akşam olup
batmayınca..
Ne kadar doğru
söylüyor şairimiz. Gerçekten öyle, hasta olup yatmadan, sağlığımızın değerini,
kıymetini bilmiyoruz. Öneminin farkında olmuyoruz. Taki, hastanelere, yataklara
düşünceye kadar!.
Bahr-i Sevda,
merkezi İstanbul’da bulunan TÜRDAV Yayın Grubu tarafından yayınlanmış. Daha
doğrusu bu yayın grubunun yayınları arasında Günyüzü görmüş. Önsöz, Nuri
Kahraman imzasını taşıyor. Bir sevda denizi görünümü var Nuri Kahraman’ın
şiirlerinde. Dilekleri, randevuları, Tanrıya yakarışları hep içten, samimi,
tutarlı. Hecevezni tarzıyla kaleme alınmış, yer yer uzunca, yer yer kısa,
dörtlüklerle şekillenmiş şiirlerde, güzele, doğruya hasretlik göze çarpıyor.
Sayfa 32’de yeralan dörtlüklerden birinin adı: Sevda. Bu dörtlük şöyle:
Bilen var mı nedir;
sevda nedir?,
Gül nedir, bülbül-i
sevda nedir?
Kaçtır, sırrını
çözüp anlayan?
Gerçek mecnun
kimdir, Leyla nedir?.
Nuri Kahraman: 08 Haziran 1957
tarihinde Ordu-Ulubey’e bağlı Eymür’de doğdu. İstanbul Yüksek İslam
Enstitüsünden mezun oldu. Lüleburgaz Lisesiyle, Akkuş, Ordu İHL. De öğretmenlik
ve yöneticilik yaptı.
Anadolu
Basınının çınarlarından
‘Bartın’
Gazetesinden iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu Basının çınarları
arasında yer alan, 06 Eylül 1924 tarihinde yayın hayatına başlayarak bugünlere
gelen, şimdi 89. yayın yılı içerisinde olan, oğul Esen Aliş tarafından, bir
vefa örneği olarak on günde bir büyük boy 4 sayfayla yayınlanmaya devam edilen
‘Bartın’ Gazetesinin 3706. sayısından iki şiir üzerinde durmak istiyorum
efendim.
Bu şiirlerden biri Tarık Çıtak,
ikincisi, Mehmet Paşakahyaoğlu imzalarını taşıyor. Tarık Çıtak’ın ‘Hicran Yarası’
adlı şiirinden:
Bu hicran yarası öyle derin ki,
Dokunsam yanıyor, baksam yanıyor,
Yolunu bekleyen yorgun gözlerim,
Ağlasam kanıyor, gülsem kanıyor.
Dudağım durmadan seni anıyor,
Ruhuma hasretin hüznü doluyor,
Şu yalan dünyanın kanunu böyle,
Ömürler geçiyor, gönül soluyor.
Sonra Mehmet Paşakâhyaoğlu,
(uzunca) ortaya koyduğu yazısının altına ‘Böğürtlen’ adlı şiirini yerleştirmiş.
Bu şiir üç ayrı bölümden meydana geliyor. Bir bölümü şöyle bu şiirin:
Bartın alçağı derlerdi,
Çaycuma perşembelerde,
Tarımsal üretim düzlüklerine,
Bir kez acıkmıştım gezerken,
İlk öğrencilik günlerimdi..
Esen Aliş kardeşimi, böyle
şiirlerin yayınlanışını sağladığı için kutluyor, şairlerimizle birlikte
yanaklarından öpüyorum.
Tekirdağ
Yeni İnan Gazetesi güvenilirliği
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu Basını içerisinde,
yayınlarıyla dikkat çeken, güvenilirlikleri bulunan gazeteler vardır. Tekirdağ
ilimiz merkezinde 1952 yılında Fahir Taner tarafından kurulan, 1979 yılında
Cahit Çelebi tarafından satın alınan, ismi sonradan “Tekirdağ Yeni İnan” olan
2012 yılı Ocak ayına kadar Cahit Çelebi önderliğinde yayımlanan gazete sonra
Aytekin Çelebi sahipliğinde, Recep Nahit Çelebi’nin yazı işleri müdürlüğünde
yayımını sürdürmeye başladı.
Günlük okurlarının,
Tekirdağlı’ların karşısına çıkan, çıkarılan “Tekirdağ Yeni İnan” Gazetesi, 18
bin 225. sayısıyla 62. yayın yılına merhaba dedi. Bu önemli günde, R. Nahit
Çelebi 02 Ekim 1952 tarihinde Fahir Taner tarafından kurularak, Cahit Çelebi
ustanın 2012’lere getirdiği, o günden sonrada yayımını sürdüren gazetenin, “Her
şey Tekirdağ ve Tekirdağlı’lar için”
sloganıyla yayınlandığını, gazetenin bir “marka” haline geldiğini, “Yeni İnan
yazmışsa, doğrudur” denildiğini, bunun ise gurur verici olduğunu anlattı.
Necla Atakan ise, “Soluğumuzun
yettiği yere kadar” başlığıyla, gazetenin yayımını kesintisiz sürdürme gayreti
içinde olduklarını ifade ederek, Tekirdağlı’lara teşikkürlerini sundu. Ender
Çelikol imzalı beş ayrı dörtlükten meydana gelen bir şiir vardı “Yeni İnan Gazetesi”
başlığı altında kaleme alınmış. Şöyle başlıyordu bu şiir:
Tekirdağ’ın en büyük sesi,
Yeni İnan Gazetesi.
Memnun eder o herkesi,
Yeni İnan Gazetesi.
61 yıl geçti rüzgâr gibi,
Mülkün Allah tek sahibi,
Hep çalışır arı gibi,
Yeni İnan Gazetesi.
Güzel fikir, doğru haber,
Zulmü sevmez Hakk’ı över,
Okuyoruz hep beraber,
Yeni İnan Gazetesi.
Bir ışıktır Yeni İnan,
61 yıl büyük aşkla yanan,
Onu okur hep inanan,
Yeni İnan Gazetesi.
Doğru yoldan dönmez geri
Haberleri her gün seri,
Seni över hep Enderi,
Yeni İnan Gazetesi.
Ahmet
Tufan Şentürk’ten Mustafa Ceylan’a
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rahmetli Ahmet Tufan Şentürk
ağabeyimizin manevi evlatları vardı. Bunların başında, şiir, yazar, araştırmacı
ve tahlil uzmanı Mustafa Ceylan geliyordu.
Şiirimizin beş yıldızlı çınarı
Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizin “Anılarımdaki Ankara” adlı, dört ayrı bölümden
meydana gelen şiiri “Manevi oğlum Mustafa Ceylan’a” ithafıyla Mustafa Ceylan’a
atfedilmişti. Bu şiirin ilk bölümü:
Ankara Kalesinden baktım yöreme,
Çağlar öncesinden kalma bir
şehir,
Ulus, Ulucanlar, Hamamönü ve daha
daha,
Altındağ tepelerinde
gecekondular,
Hatip çayı, Çubuk çayı, Solfasol
köyü,
Bu köyde, bu kentte Hacı Bayram-ı
Veli,
İlkokulum, öğretmenim Fikri
Sonuvar,
Hacı Mehmet Dayı ve Nazik hala,
Okul arkadaşlarım çocuklar,
Gözlerimin önünde canlandı bir bir,
Ne haldeler, ne oldular kim
bilir?.
Bu şiirde Ahmet Tufan Şentürk
hoca, Ankara kalesinden uzaklara bakıyor, geçmişle bir hatırlama, hesaplaşma
değerlendirmeleri yapıyor. Anıları canlanıyor teker teker. Şiirin sonundaki
mısraları Ahmet Tufan Şentürk hocanın:
Kartal yuvasında Mustafa Kemal,
Sofrasında bilim adamları,
şairler,
Devlet adamları, paşalar vardı,
Onlar seviyordu ülkeyi, ulusu,
insanları,
Savaştılar, kovdular, düşmanları
ülkemizden,
Bize; özgür, bağımsız bir ulus,
Cennet misali bir vatan
bıraktılar,
Bir ulusun gönlünde bitip,
tükenmeyen sevgi,
Dalgalanan şanlı bir bayrak,
Göklere yükselen sancak oldular,
Şanlı, şerefli birer tarih
oldular.
İşte mısraların bütünlüğü, işte
anlatımdaki Ahmet Tufan Şentürk ustalığı, zenginliği efendim.
Burdur’dan,
unutulan bir Horzum türküsü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar için unutulmak çok
acıdır. Cansız gibi gördüklerimizin unutulsa da aynı acılığın yaşatıcısıdır.
Burdur ilimize bağlı Gölhisar ilçemizde yaşayan, araştırmacı, halk ozanı, şair
Osman Akaç, yöreye ait unutulan türkülerin onlarcasıyla ilgili hatırlatma
bilgileri aktardı. Gölhisar ilçemiz merkezinde haftalık yayınlanan “Gündem”
Gazetesinin 14 Ekim 2013 tarih ve 399. sayısındaki köşesinde Osman Akkoç,
unutulan bir Horzum türküsünden söz etti. Anlatımından örnekler verdi.
Yıllar önce bölgedeki genel
yaşantıdan, köylerde bulunan su kuyularından, çekilen suların depolarda
muhafaza edilerek kullanıldığından ağaçlardaki leylek yuvalarından, renkli
ibibik kuşlarından, mısır tarlalarından bahsetti yazısının girişinde. Sonra,
söz yazımızın konusu olan “Horzum Türküsü”ne getirildi.
Güneşli bir kış günü Carkakların
Hasan Dayı, duvar dibinde güneşlenmekte, tütün tabakasından sigara sarmaktadır.
Bir şeyler mırıldanır Hasan dayı. Orada bulunanlar pek bir şey anlamayıp
susarlar. Hasan dayı yanlış bir şey mi yaptım? Diye sorar. Yanındakiler “iyi
bir türkü söylede dinleyelim. Bu türküyü biz hiç duymadık” derler. Hasan dayı
anlatmaya başlar:
Bundan elli, yada altmış yıl önce
(20013 yılında bir asır) Horzum’da güzel bir kız vardı. Aramızdaki yaşlı
olanlar bilir. Bu kız ovada, yaylada mahalle aralarında göründüğü zaman
kişilerin aklını başından alır, herkes bakmaya doyamazdı. Bir gün askerden yeni
gelmiş, Gölhisar’a ailecek yerleşmiş bir ailenin oğlu bu kızı görünce peşine
düşer. Kız bir türlü yüz vermez. Ne yaptıysa oğlanın yüzüne dahi bakmaz. Oğlan
bunun üzerine bir şiir yazar. Saz çalan oğlan bu şiirini besteler. Bu türkü o
zaman ünlü olur ki, her yerde söylenmeye başlar. Bende onun türküsünü söyledim.
O zamanlar çok bilinen, söylenen türkü şimdilerde söylenmez oldu, diye
anlatımını bitirir Hasan dayı. Unutulan Horzum türküsünün sözleri şöyle:
Benim yârim su çeker, bitmez
zincirli kuyu,
Basma şalvar, mor fistan, selvi
gibidir boyu,
Dönüp te hiç bakmıyor, böyledir
onun huyu,
Yaz günleri gelince ovalar yolun
olur.
Karagöz kuyusundan, geçer yârimin
yolu,
Elleri kınalıdır, bakraçtır iki
kolu
Şaşırıp ta kalıyor, gören her
insanoğlu
Bir kez dönüp bakarsan, her yiğit
kulun olur.
Cengiz köprüsü yakın, bahçeleri
bağları,
Çabuk gelse de görsek, bahar ve
yaz ayları,
Tarlada ameleye, o dağıtır
çayları,
Bahçende çiçek açsa, o çiçekte
dal olur.
Yolda belde görünür, bir laf
atsan domuşur,
Kendince mırıldanır, bilmem neler
konuşur,
Babasından ayrılmaz, her konuda
danışır,
Yüzü bembeyaz olup, kendince bir
hal olur.
6-B’liler
Bülteninin yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ergün Veren, gözü-gönlü zengin,
kadir-kıymet bilen, şair, araştırmacı-yazarlarımızın başında geliyor.
O, yıllar önceki, öğrencilik
günlerindeki, Eskişehir Ticaret Lisesi 1982 yılı 6-B Mezunlarını unutmayan,
bugünde yayınladığı bültenle yaşatan sevgi dünyası geniş kalem sahiplerimizden.
Aylık yayınladığı 12 sayfalık
“6-B’liler Haberleşme Bülteni”yle önemli çalışmaların, araştırmaların
getirilişini, sayfalara aktarılışını sağlıyor Ergün Veren.
Anılan bültenin 47. sayısı
masamda. Kitap tanıtımları, sergi görüntüleri, röportajlar, araştırma yazıları,
zengin görüntüleriyle-fotoğraflarıyla bizimle selamlaşıyor.
Ergün Veren’in (6-B’li)nin
Anadolu’nun üç ayrı folklorik öğesi üzerine yaptığı inceleme-araştırmayı içeren
ve görmeyenlerle görenlerin aynı anda okuyabilmeleri için hem Braille (kabartma
yazı) hem de Latin harfleriyle basılan Anadolu’yu Görsem “Anadolu Folklorik
Değerleri üzerine inceleme ve araştırmalar” isimli kitabın Görsem yayınları
arasında Günyüzü gördüğüm haberlerini okuyoruz.
Sonra, Şalvarlı ressam Ayfer
Bozkurt ile yapılan söyleşi, Prof. Dr. Erman Artun, Nur Ersen, İrfan Ünver
Nasrattınoğlu, Prof.Dr.Fuad Yöntemli, Yaşire Kartal Lott, Şükran Teziçi, Ergün
Veren imzalı yazılar dikkat çekiyor ilk sayfalarda.
6-B’liler Bülteninin masamda
bulunan 47. sayısındaki yazıların ikisinden kısa cümleler nakledelim:
1-Kanayan yüreğini, bağlı olduğu vatanın kurtarılması ve
soydaşlarının yüceltilmesi uğruna adamıştı. Şiirlerinde sürekli olarak gençliğe
sesleniyordu. Behçet Kemal Çağlar tarafından Türkçe’ye tercüme edilen “Gençliğe
ithaf” şiirinde şu dizelere yer veriyordu:
Çevremi kuşatsın da birleşen
ellerimiz,
İhtiyar dünya! Senin sarsalım
temelini. (İrfan Ünver Nasrattınoğlu)
2-Soyunu sürdürmek insanoğlu için hem sosyal hem de fiziksel bir
gerekliliktir. Ancak yaşamını ve soyu tek başına sürdüremeyeceğini anlayan
insanoğlu bunun için aileden başlayarak topluma ve millete uzanan kurumlar
oluşturmuştur (Ergün Veren)
Melahat
Ecevit’in mısralarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Melahat Ecevit şair, yazar,
araştırmacı, eğitimci. Yazdıkları ve yayınladıklarıyla dikkat çekiyor.
Altı dörtlükten meydana gelen
“Gördün mü?” adlı, başlıklı şiiri var masamda. Bu şiirin mısraları arasında
gezmek istiyorum bugün. Önce anılan şiirin ilk üç dörtlüğü üzerine bir göz
atalım, bakalım Melahat hocanım neler söylüyor, hangi mesajlarıyla çıkıyor
okurlarının karşısına:
Çoktan örtük bizim evin kapısı,
Boynu bükük çocuk gibi gördün
mü?.
Uzun ince buyur eden yapısı,
Sır vermemiş, yıkık dökük gördün
mü?.
Küllenmiş ocağı tütmüyor artık,
Gel! diyen yok ısrar etmiyor
artık,
Kim ne derse desin yetmiyor
artık,
Kiremitler kırık dökük gördün
mü?.
Gökyüzüne karabulut çökerken,
Gözyaşını oluklara dökerken,
Burası sıcacık yuvamız derken,
Bacaları kırık dökük, gördün mü?.
Isparta ilimiz merkezinden
seslenen, Göller Bölgesi Şair ve Yazarlar Derneği Genel Başkanı olan Melahat
Ecevit hocanım, “Gördün mü?”adlı şiirinin dördüncü dörtlüğünde, yağmurda
ıslanan duvarlardan, bunların yarısının sıvalarının döküldüğünden, bu virane
görünüm karşısında bakanların süzgünlüğünden, üzgünlüğünden sözediyor, “Balkon,
teras kırık dökük, görün mü? diye soruyor. Bu şiirin son iki dörtlüğünde ise
şöyle seslenmekte:
Pencereler, ışık saçan umuttu,
Kapı anahtarı çok eli tuttu,
Dost bildiklerimiz hepsi unuttu,
Evin yol, kırık dökük gördün mü?.
Her şeyi geriye getirmek için,
Çekilen acıyı bitirmek için,
Ah! Akıl mı kaldı yitirmek için,
Hayat ipi kırık dökük, gördün
mü?.
Serhad
Artvin Gazetesi şairlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvin ilimiz merkezinde günlük
yayınlanan ve 52. yayın yılı içerisinde bulunan Serhad Artvin Gazetesi
şairlerinin şiirlerinden zaman zaman seçmeler yapıyor, değerlendirmelerde
bulunuyorum.
Bugün masamda iki şiir var Serhad
Artvin Gazetesi şairlerine, ozanlarına ait. Birinci şiir Oktay Şenol imzalı
‘Şiirler’ başlığının taşıyıcısı. Dört ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin,
Oktay Şenol imzalı şiirin iki dörtlüğü şöyle:
İnsanlar yan yana pişerek
yetişirler,
Yahut ta hep boş yere nafile
didişirler,
Yanacaksın ateşte, yanıp ta
pişmek için,
Şairler kor ateşte yanıp ta
yetişirler.
Ozan Oktay vatanı için yandı kül
oldu,
Mısralar dudağından akan lavla
döndü,
Daha da yanacaksın o lavların
külünde,
Alnından akan terin yangınları
söndürdü.
Serhad Artvin Gazetesinde
yayınlanıp, masamda bulunan ikinci şiir Aşık İbrahim Kara imzalı ‘Türk annesi’
adlı altı dörtlükten oluşan dikkat çekici. İki dörtlüğü şöyle bu şiirin:
Dünyaların güneşidir,
Türk annesi, Türk kadını,
Bütün varlığın başıdır,
Türk annesi, Türk kadını.
Oğul kızı, barı vardır,
Namus, edep, arı vardır,
Kur-anda da yeri vardır,
Türk annesi, Türk kadını…
Ve Türk kadınının vazgeçilmez
özellikleri bir bir sıralanıyor Aşık İbrahim Kara’nın şiirinin öteki
dörtlüklerinde, öteki mısralarında.
Ahmet
Tufan Şentürk anlatımlarıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin beş yıldızlı çınarı,
rahmetli Ahmet Tufan Şentürk hocanın şiirlerinden örnekler vermeye devam
ediyorum efendim.
Birinci şiir “Türk’e vatan için
soru sorulmaz” adının taşıyıcısı. Bakalım hoca neler söylüyor:
Dost dedim bir kere dönmem
sözümden,
Bir dost ki sürmeyi çeker
gözünden,
Ama vatan dedik, Vatan, dost
nedir?
Ha Kıbrıs, Ha İzmir, bizce hepsi
bir,
Dost’a can verilir, vatan
verilmez.
Bir başka Ahmet Tufan Şentürk
şiirinin adı “Mustafa Kemalce”dir. Bu şiirde de, Devletimizin kurucusu yüce
Atatürk’ün genel fotoğrafı üzerindeki kareler anlatılmaktadır
Ondokuz Mayıs’ta yine Samsun’a,
Gerekirse çıkarız be, çıkarız!
Mustafa Kemal’ce yiğit, kokusuz,
Yöremize bakarız be bakarız,
Göz koyan olursa vatanımıza,
Tarihini yakarız be, yakarız.
Arkasından, “Ölmeyen Atatürk”
şiiri çıkar Ahmet Tufan Şentürk hocanın karşımıza. Bu şiirde de Atatürk sevgisi
ve kahramanlığı anlatılmaktadır, mısra mısra. 5 bölümden oluşan” İlmeyen
Atatürk” şiirinden:
Atatürk’e et ve kemik olarak
değil,
Fikir, eylem olarak,
Sevmeli insan.
Mustafa Kemal Atatürk,
O da senin, benim gibi,
İnsandır ama bir büyük insan,
Nedir ki O’nun fani vücudu,
Önemli olan fikirleri, eylemleri,
İşte odur ölmeyen, ölmeyecek
olan.
Mehmet
Nuri Parmaksız’dan: Bencileyin sözler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Nuri Parmaksız, eğitim
ordumuzun önde gelen neferlerinden. Kısa adı İLESAM olan, Türkiye İlim ve
Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin Genel Başkanı.
Birbiri ardına yayınladığı
kitaplarıyla, gazete ve dergilerdeki yazılarıyla dikkat çekiyor Mehmet Nuri
Parmaksız. Her yeni kitabı yayınlanınca biraz daha gençleşiyor, heyecanını
artırıyor. Tebriklerimi sunuyorum öncelikle.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür
Ajans yayınlarının 225. olarak 128 sayfayla Günyüzü gören, yayınlanan
“Bencileyin Sözler” adlı kitap, Mehmet Nuri Parmaksız’ın özlü sözlerinden
meydana geliyor. Söz yağmuruyla öz yangınını yıkayanlara ithaf edilmiş kitap.
Kapak Tezhip: Sevimbike Polat’a, Kapak tasarımı: Erhan İvgin’e ait. Kapakta
bizim Burdur’un, teke yöresinin boyu küçük sesi büyük çalgısı sipsi yer alıyor.
Düşünenlerin beyinlerine sağlık…
Mehmet Nuri Parmaksız, yıllar
geçtikçe daha bir olgunlaşıyor. Gerçeklerin getirdikleriyle yüzleşip,
davranışlarını ona göre yönlendiriyor. Bencileyin Sözler adlı kitabını
bendenize 28 Ekim 2013 tarihinde; “Değerli dost, güzel insan İsa Kayacan’a hep
güzel sözler duyması ve söylemesi dileğiyle” cümlesiyle imzalamış.
Teşekkürlerimi sunuyorum. Kitap için hazırlanan Mehmet Nuri Parmaksız imzalı
sunuşun bir yerinde; “Bu kitapta hayata ve aşka dair gönlümü, aklımı, duygu ve
fikir dünyamı bulacaksınız” deniyor. Kitap içinde yer alan “Hayata dair sözler”
den bazı sıralamalar yapalım:
Ölümü düğün bilenlerin nikâh
şahidi kıyamettir/ Konacak dalı olmayanlara kanat takılsa ne çare/ İnsan
kendini hırpaladıkça, hırpalanmamayı da öğrenir.
İyi niyet sömürülse bile hep
kazanandır/İsterken zor isteyenler, verirken hiç zorlanmaz/Ecele direnilmez,
ancak teslim olunur/Fikrince zikrince yükselir insan/Perdeleri yoksayanlar kalp
gözü açık olanlardır.
Ahmaklığın mükâfatı
saflıktır/Mantıktan uzaklaşan garipliğe yaklaşır/Küçülmek istemiyorsak, insan
olduğumuzu unutmayalım yeter/Ömür kumbarasının en değerli nefesi alın
teridir/Düşünen dertlenir; düşünmeyene her şey kolay/Olgunluk teslimiyetle
tecelli eder,
Hiçbir güzellik tesadüfen ortaya
çıkmaz/Gözü ayna, kalbi derya bilenlerin pusulası aşktır/Dünya sonlu, aşk ise
sonsuzdur/Aşk ülkesinde dalgalanan bayrakların hepsinin ismi gönüldür.
Mehmet Nuri Parmaksız, hayata ve
aşka dair sözlerde ayrı ayrı başarılı olmuş. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Ahmet
Tufan Şentürk’den mısra mısra
Prof. Dr. İSA KAYACAN
09 Mayıs 2005 tarihinde saat
14:30’da vefatla aramızdan ayrılan, şiirimizin beş yıldızlı çınarı ustamız
rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’ün “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sesleniş” adlı
anlam yüklü bir şiiri var bugünkü yazımın ilk bölümünde. Bu şiirde, Atatürk
sevgisi ve Atatürk büyüklüğü anlatılıyor. İki bölümden oluşan anılan şiirin ilk
bölümü:
Sana sesleniyorum Mustafa Kemal,
Duy sesimi, duy ne haldeyiz?,
Sen “Yurtta barış, cihanda barış”
demiştin,
Böyle istiyordu seven yüreğin,
Bak yörene, gör dünyanın halini,
Ne yurtta barış var, ne de
cihanda.
Bu tespitlerden sonra,
duygularını sayfalara aktarmaya, görüşlerini ortaya koymaya devam ediyor
inançlı, bilgili ve ileri bakan bir anlayışla Ahmet Tufan Şentürk hoca. İkinci
bölümün ilk mısralarındaki anlatımları:
Hani sen, ülkeyi düşmandan
kurtarmak için,
Erzurum’dan Sivas’a gidiyordun;
Sansa Boğazında pusu kurmuşlardı.
“Kimmiş bunlar, ne istiyorlar”
demiştin,
“Ülke, ulus, özgürlük ve namus
için,
Ölmek ne olur, ölüm nedir
ki!”demiştin,.
Ve bugünkü yazımın ikinci şiiri,
yine Ahmet Tufan Şentürk imzalı, “Dostum Nail Tan’a “ithaflı “Düşsel çelişki”
başlıklı beş ayrı bölümden meydana gelen şiir. Anılan şiirin bir bölümü şöyle:
Et ve kemikten ırak gibi,
dostluk, hayır değil,
Bilmem ne için ya, gönlümce bir
oluş,
Neydi o benliğimde dolaşma,
tatlı, haram?,
Bir de seni diyorum, evet seni,
haydi söyle,
Olumlu, olumsuz, ama, neden,
niçin, niye?.
Ahmet Tufan Şentürk hocanın
şiirleri böyle içten, samimi duygularla oluşurken, güçlülüğünü, kalıcılığını da
ortaya koymaktadır.
Melahat
Ecevit anlatımlarıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Melahat Ecevit.. Edebiyatımızın
bilinen isim ve imzalarından. Isparta ilimiz merkezinden sesleniyor. O, Şair,
yazar, araştırmacı, eğitimci. Göller Bölgesi Şair ve Yazarlar Derneğinin genel
Başkanı.
Melahat Ecevit imzalı, “Sen benim
gözümde” başlıklı bir işin var masamda beş ayrı bölümden oluşan. Hemen iki
bölümü üzerine bir göz atalım bu şiirin vakit geçirmeden:
Yüzüne düşse de yılların izi,
Dökülse dişlerin,
Hepten dizi dizi,
Sen benim gözümde,
Taze dalımsın gülüm!..
Gazel dökse de, yaprağın dalın,
Gücü kalmasa da elin ayağın,
Eğilip bükülse de,
O dimdik omuzların,
Sen benim gözümde,
Yıkılmaz dağımsın gülüm!..
Üçüncü bölümünde Melahat Ecevit
hocanım, hitap ettiğinin saçlarının dökülmesi gözünde ferinin kalmaması, beyaz
teninin kurumuş olması halinde bile, “İçimde yeşeren, fidanımsın gülüm!” diye
sesleniyor. Üzerinde, mısraları arasında gezdiğimiz “Sen benim gözümde” adlı
şiirinin sonunda Melahat Ecevit hocanım şu duygularla çıkıyor karşımıza:
Yanan çırana, perde çekilse,
Gönül bağına zehir dökülse,
Dizlerinin bağı, bir bir çözülse,
İçimde bir ateş, yakarım gülüm!
Değişmez ben de aşkın kuralı,
Aşka tutsak kalbim yaralı,
Sen nerdeysen ben hep oralı,
Gönlün mezar olsa,
Yatarım gülüm!.
Artvinli
Aşık Zülfikâr Devrani duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvin ilimiz merkezinde günlük
yayınlanan Serhad Artvin Gazetesinde yer alan şiirlerden, imzalardan birinin
sahibi, Aşık Zülfikar Devrani. Annelerle ilgili uzunca bir şiiri yayımlandı
Serhad Artvin Gazetesinin sayılarından birinde.
Sekiz ayrı dörtlükten meydana
gelen bu şiirin girişinde, Anneler gününde, ailelerin murada erdiğinden,
evlerdeki güzel sohbetlerden söz edilerek, “Başımın tacısın annem” cümleleriyle
duygular ortaya konulmaya başlanılıyor. Sonra bu şiirin iki dörtlüğünde şöyle
seslenilmekte:
Ana kıymetini bilemedim,
Sana layık olamadım,
Hal hatırını soramadım,
Başımın tacısın annem.
Anne emeklerin bitmez,
Ödemeye gücüm yetmez,
Sesin kulağımdan gitmez,
Başımın tacısın annem..
Aşık Zülfikar Devrani, annesiyle
ilgili duygularını anlatmaya, sayfalara aktarmaya devam ediyor. Masamda bulunan
şiirinin son dörtlüklerinden ikisinde de şu duygularıyla çıkıyor karşımıza:
Anana haksızlık yapma,
Helâl sütü haram etme,
Kendi başına iş yapma,
Başımın tacısın annem.
Aşık yeter beni satma,
Yalan yere yemin etme,
Davetsiz bir yere gitme,
Başımın tacısın annem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder