6 Şubat 2009 Cuma

Burdur’da
Adnan Taraşlı’nın yazıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu Basını bünyesinde, bu topluluğun içine şöyle bir göz attığımızda, babadan oğula intikal eden pek çok gazete vardır. Bu gazetelerin pek çoğu, ya gerektiği gibi yayınlanmamakta, ya da kapanıp gitmektedir.
Burdur ilimiz merkezinde ofset tekniğiyle günlük yayınlanan ve 04 Nisan 1954 tarihinden bu yana her yıl veya yıllarla birlikte gelişerek, “Taraşlı Okulu’nun” bir medya kuruluşu olarak gördüğüm “Burdur” Gazetesinin kimliğiyle ilgili bilgileri aşağıda vereceğim.
Burdur gazetesinin şu andaki sahibi Adnan Taraşlı, gazeteciliğin temelinden gelen bu temel üzerine bilgi ve tecrübelerini şekillendiren bir gazeteci. Sahibi olduğu Burdur Gazetesinde sıklıkla yazıları yayınlanmıyor. Bir ölçüde gerek duyduğunda, yazılıp yayınlanması gereğini duyduğunda yeralıyor, okurlarıyla buluşuyor, merhabalaşıyor yazıları.
Burdur Gazetesinin , 27,28,29,30 Ocak ve 02 Şubat 2009 tarihlerindeki sayılarında Adnan Taraşlı’nın “Poligon” köşe başlığında yeralan yazıları var. Şimdi bu beş ayrı yazı üzerine bir göz atacağız birlikte. Buyrun:
ADNAN TARAŞLI YAZILARI
Adnan Taraşlı’nın olaylara bakışı nettir. Değerlendirmelerinde de bu netlik görülür, hissedilir. Kırıcı değil yapıcıdır. Yıkıcı değil yol göstericidir. Şimdi Adnan Taraşlı imzalı yazılardan bazı örnekler alalım ve değerlendirmenizi bekleyelim efendim:
1- Yerel seçimlere gidiyoruz, kimsenin umrunda değil. Ekonomi altüst olmuş, sanayici borç batağında. binlerce kişi işsiz, sorunlar büyüyerek bir top yumağına dönüşmüş, etrafı yıkıp yığarken, bir Ergenekondur tutturulmuş giderken; Başbakan Erdoğan, “Temiz Eller Operasyonu”ndan bahsediyor. Bütün bu olumsuzlukların giderilmesi bu operasyonla sonlandırılacaksa, buna gerçekten inanılıyorsa, dokunulmazlıklara bir el atılsa nasıl olur acaba (28 Ocak 2009)

2- Bugün Burdur Belediyesinin ne kadar borcu var ise, bunların tamamını ödemekle yükümlüdür. Dilerim devlet belediye borçlarını bir kalemde siler de yapılan işler bir hibe niteliğinde Burdur’a kazandırılmış olur. (29 Ocak 2009)
3- Burdur denince akla sadece merkez gelmemeli, tüm ilçe ve köylerimizle birlikte kalkınma planlarının koordine edilmiş olması bizi daha yukarılara fırlatır, yükseltir. Ne yazık ki bütün bunlar bir hayal gibi, biz döner döner aynı konuları konuşmaktan, aynı konular üzerine dedikodu yapmaktan hoşlanır olduk. (30 Ocak 2009)
Burada unuttuğum bir gazete sayısı 27 Ocak tarihli Burdur gazetesi sayısı var Adnan Taraşlı’nın yazısı olan. Gazetenin bu sayısındaki Adnan Taraşlı yazısından da bir bölüm nakletmek istiyorum efendim:
5- Burdur’da yaşamak... Her konuda yer almak, herkesim ile tartışmak, varlığını hissettirmek, susmadan konuşmak, bir insan gibi yaşayarak.
Her iki konumdan birinde yaşamak mümkün... Tercih, yaşam konularının içinde, sadece birinde (27 Ocak 2009).
Anlatmaya çalıştığım Adnan Taraşlı yazılarının verdiği ve getirdiği mesaj bütünlüğü yukarıdaki örneklerimizde görülüyor. İşte Adnan Taraşlı’nın kalemi, yorumları ve getirdikleri... Tebriklemi sunuyorum efendim.
Burdur Gazetesinin kimliği; Kuruluş tarihi: 04 Nisan 1954, Kurucusu: Mustafa Kemal Taraşlı, Sahibi: Adnan Taraşlı, Burdur temsilcisi: Mehmet Ercan Taraşlı, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni: Melih Lütfi Taraşlı, Ankara Temsilcisi: Prof. Dr. İsa Kayacan, Muhabirler: Hasan Türkel, Halil Sımsıgı, Hacer Zeren, Sayfa editörü: Kemal Taraşlı.
***
Burdur’dan minik bir şair adayı:Seza Tutku Azaklı
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Bazı büyükler, çocukluktan, gençlikten çıkıp, olgunlaşınca (olgunlaşınca sözü doğru değil haddizatında) ne oldum delisi oluyorlar, büyük-küçük tanımama gafleti içine giriyorlar. Sanat ve edebiyat alanında bunların yüzlercesi, binlercesi var..
Bunlarla her gün ve sıklıkla karşı karşıya geliyoruz, yüzyüze geliyoruz…
ÇOCUKLAR
Çocuklar, çocuklarımız.. Miniklerimiz, yarının büyükleri gururlarımız… Bunlar için herhangi bir şey söylemek doğru değil. Hiç değilse şimdiden.
Burdur’dan Araştırmacı, şair ve yazarlar Derneği Başkanı Sebahat Gümüş hocanımla Isparta’da bir vesileyle görüştüğümüzde, torununun şiirleri olduğundan sözetmişti “Gönderin değerlendirelim, yarının şairlerine hizmet edelim” demiştim. Torunu Seza Tutku Azaklı’nın bir fotoğrafı, bir mektup ve minik şair adayımızın birkaç şiirinin eklendiği bir zarf aldım. Önce Sebahat Gümüş hocamızın mektubu:
-Seza Tutku Azaklı… 19 Eylül 2001 doğumlu. Burdur Cumhuriyet İlköğretim Okulu, 2-B sınıfında okuyor. Öğretmeni İbrahim Günay. Okul Müdürü: Ahmet Şen.
Seza, şiir yazmayı, resim yapmayı çok seviyor. Şiirlerini ana sınıfından itibaren yazmaya başladı. Şu anda sınıf birincisi. çokk çalışkan, süper. Annesi Sevtap Gümüş Azaklı. Babası Zafer Azaklı. Anneannesi; Sebahat Gümüş. Onlarda şiir yazıyor.çok değerli hocam: Seza’nın daha çok şiirleri var. 7 tanesini gönderiyorum (Sebahat Gümüş)
SEZA’NIN ŞİİRLERİ
Seza’nın duyguları tertemiz, sımsıcak. Hiç bozulmamış anlatımlar, sözler ve mısralar bunlar:
Sev adlı şiirinde; sigaranın zararlarından söz ediyor. Her şeyi seviyor, sevelim diyor… Ama “sigarayı asla” diye kesip atıyor, kestirip atıyor. Minik yürek, minik duygular bunlar:
Dünyayı sev/Kalbini sev/Kendini sev/Sigarayı sevme.
Ata’yı sev/Bayrağı sev/Seza’yı sev/Sigarayı sevme.
Bir başka şiirinde “Anneanneme” başlığıyla sesleniyor Seza Tutku Azaklı. Burada:
“Aşkım anneannem/Seni çok seviyorum/Sende bensiz duramazsın/Bunu biliyorum”.Burada duyguların temizliğiyle doğruluğundan başka bir şey aramak durumunda değiliz. Çocuk bu. Böyle anlatıyor.
Seza, şiirlerinin üstüne birde yazılış tarihleri hakkındaki bilgilerle çıkıyor karşımıza. Bu kez dedesinden sözediyor. “Dedeme” başlığı altındaki duygularından:
“Güzel dedem/Şirin dedem/Sen benim bir tanemsin”…. dedikten sonra, “Ben seni çok seviyorum/Seni özlüyorum”diye de ilavede bulunuyor.
Sıra annesinde. “Melek annem” başlığı altındaki duyguları, daha doğrusu duygularının bir bölümü şöyle:
“Canım annem/Tatlısın sen/Bir meleksin/Canımsın”… İşte duygu anlatımı, işte sevgi aktarımı, anlatımı… Seza yakınlarıyla ilgili duygularını anlatmaya devam ediyor: Bu kez sıra babasındadır. “Babacığım” başlığı altındaki duygu aktarımında şöyle söylüyor:
Babacığım/Sen beni seviyor musun?” diye bir soru… Alın bakalım. “Yanımda huzur buluyor musun”? ikinci sual. “Ben seni seviyorum/Seni çok özlüyorum”. Bu açıklamadan sonra, hangi baba kızı için” sevmiyorum” diyebilir? Hele Seza gibi sevimli ve tatlı birisi olursa…
Seza, Teyzesi için de bir şeyler söylüyor. Aralarında konuştukları, hitabetlikleri adıyla “Nebuşum/Nebuşum nerdesin?” diye soruyor. Seza Tutku Azaklı’nın, Atatürk’le ilgili duyguları da var. Girişi bu şiirin:
“Atatürk, Atatürk/Ey Atatürk/Neredesin?” dedikten sonra, “Çocuklar seni çok özlüyor” diyerek kendisinin ve arkadaşlarının Atatürk sevgilerini anlatıyor .
***
Biyografi zenginliğinden Kültür zenginliğine
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırma ve incelemeler sonucu, ortaya konulanların önem ve anlamı ortaya çıkmalı, kalıcılığı, kalıcılıkları konuşulmalı, gözlenmeli.
İHSAN IŞIK
Bir biyografi zengini, bir kültür zengini olan İhsan Işık, 1952 yılında Diyarbakır’da doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra, İstanbul liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde ve Başbakanlıkta Danışman olarak çalıştı. Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü olarak görev yaptı. Yazarlar Sözlüğü, Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (3 cilt), Türkiye Edebiyatçılar Ansiklopedisi (10 cilt), Encye lopedia of Turkish Authors (3 cilt) adlı eserleriyle Türkiye’nin önde gelen biyografi ve ansiklopedi yazarları arasına girdi. Yayınlanan değişik kitapları da bulunan İhsan Işık, Elvan Yayınlarının yöneticiliğini sürdürüyor.
10 CİLTLİK BİYOGRAFİ ZENGİNLİĞİ
İhsan Işık 10 ciltlik “Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedi”sini yayınladı. 2. baskılı bu ciltler içinde toplam 10 bin 366 yazar hakkında geniş bilgiler yer aldı. Bu serinin 11. cildi bin yeni edebiyatçıyla Nisan 2009’da günyüzü görecek.
İhsan Işık, zor bir çalışmayı sürdürüyor ve sonuçlandırıyor. Bunca isim ve imzalı bilgileri toplayacaksınız, genel bir plan içerisinde biyografilerini şekillendireceksiniz, fotoğraflarıyla sayfalardaki yerinden, okurlarıyla-araştırmacılarla buluşması, raflardaki yerini almaları için gayret gösterip, nefes almadan çalışacaksınız. İhsan Işık’ın yaptığı iş zor ve sorumluluk isteyen bir hizmet alanıdır. Bu yüzden O’nu kutlamalı, alkışlamalı ve ne kadar yapabiliyorsak, desteklemeliyiz.
Şimdi, 10 ciltlik ansiklopedilerde yer alan, binlerce isim ve imzalardan, ciltler itibariyle bazı isimler, cilt ve sayfa numaralarını vermek istiyorum:
- Rıza Akdemir (cilt 1,s.157-158)
- Aysel Al (cilt 1, f. 228)
- Fakir Baykurt (cilt 2,s.616,17,18,619)
- Mustafa Ceylan (cilt 2,s.835,836)
- Zeki Çelik (cilt 3,s.918)
- H.Rıdvan Congur (cilt 3,s,963,964)
- Melahat Ecevit (cilt 3,s.1138,1139)
- Abdülkadir Güler (cilt 4, s.1515,1516)
- Ayhan İnal (cilt 5, s.1816,17,18,19)
- Hayrettin İvgin (cilt 5,s.1867,1868)
- İsmail Kara (cilt 5, s. 1959)
- İsa Kayacan (cilt 5, s.2102,2103)
- Rasim Köroğlu (cilt 6,s.2278,2279)
- Kaya Özdemir (cilt 7, s.2847)
- Ahmet Tufan Şentürk (cilt 8,s,3339,3341)
- Nail Tan (cilt 8,s.3392,3394)
- Fatma Uçarlar (cilt 9,s.3646,3647)
- Celil Garipoğlu (cilt 10, s.4047)
- Elçin İskenderzade (Bkz. Türk Dünyası Yazarları)
ÜÇ AYRI KİTAP
İhsan Işık aracılığıyla bana ulaşan kitaplar:
1- İhsan Işık (şiirler–1968–2008, önce söz ettiğim 88 sayfalık, İhsan Işık şiirlerinden oluşan kitap.
2- Denizin Estiği Nehir: Güzin Balpetek’in 88 sayfalık şiir kitabı. Elvan Yayınları arasında günyüzü görmüş.
3- Bir Yürek İnsan: Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu’nun 184 sayfalık şiir kitabı. Elvan Yayınları arasında, okurlarıyla buluşum, buluşturulmuş.
***
Türkü Savaşçısı

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Her alanda bir mücadeleci, savaşçı olur.. Çoban Hüseyin Çemrek, öz yaşam öykülerinden, Türküleşen şiirlerinden oluşan sayfalar bütününü 208 sayfayla kitaplaştırmış.
Adı: Türkü Savaşçısı.
Bir giriş var, Türkünün savaşçısı, başlıklı şiir dikkat çekiyor. İbrahim Sartaş, Yahya Aksoy imzalı değerlendirmeler dikkat çekmekte ilk sayfalarda. Sonra değişik isim ve imzaların özlü sözleri-değerli sözleri bir araya getirilmiş. Bunlardan ikisi:
- Gönlü Aydın bir kişiye kul olmak, Padişahların başına taç olmaktan iyidir (Gazi Mustafa Kemal Atatürk),
- Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz (Hz. Ali).
Türkünün savaşçısı başlıklı şiirin son dörtlüğü:
-Aşık Veysel tutkundur, doğa vardır özünde,
Mahzuni, Ertaşlar var, bu Çoban’ın sözünde,
Türküler çiçek açmış, Atatürk’ün izinde,
Türkünün savaşçısı budur halkın ozanı.
Av. Sema Aksoy’un da Çoban Hüseyin Çemrek’le ilgili değerlendirmesi var 10 ucu sayfada. Rehber edinilen üstadların cümlelerinden alıntılar yapılmış.
Kalıcı bir araştırma, inceleme eseri olarak gördüm “Türkü Savaşçısı” adlı kitapla kendi alanında kalıcılığın sağlandığı bir yayın karşımıza çıkarılmış. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. Bazı fotoğraflarla da zenginleştirilen kitap sayfalarında, Çemrek’in aile efradı da görüntü olarak sayfalara aktarılmış, bilgiler verilmiş.
Çoban Hüseyin Çemrek’in bazı bitirme tezlerine konu oluşunu da öğreniyoruz ki, seviniyor, mutlu oluyoruz. Bir ölçüde bu kitap, Çoban Hüseyin Çemrek’in hayatında, şiirlerinin bir araya getirilen anlatım bütünlüğü olarak bizimle selamlaşıyor. Arka kapakta “İnsandır” başlıklı 7 dörtlükten meydana gelen bir şiir dikkat çekiyor. İlk dörtlüğü bu şiirin:
-Beş duyuya hakim canlı yaratık,
İlk önce ateşi bulan insandır.
Göçebe yaşantı paylaşan toplum,
İnsanla, barışık kalan insandır.
Çoban Hüseyin Çemrek: 1951 yılında Amasya ili, Hamamözü ilçesi Yukarı Ovacık köyünde doğdu. 500 dolayında eseri, kaset, sesli ve görüntülü cd’ler olarak biraya getirdi kitap olarak yayınlanmasını sağladı. Kısa adı AŞ-DER olan Ankara Halk Aşıkları Kültür ve Araştırma Derneği’nin başkanlığını yapan Çemrek Kültür Bakanlığından emekli oldu. Halk aşıklarıyla ilgili çalışmalarını sürdürüyor.
GÜNÜN YORUMLARI:
1- İsa Kayacan, çalışkan, özverili, fedekar olduğu kadar, vefa duygularını en iyi bilenlerimizden biri. O, karşılık beklemez, hep verir. O’nun vermesi ve insani vasıflarıyla, bu ülkeye nice değerler kattığını da biliyoruz (Şükrü Tekin Kaptan)
2- Bitmez tükenmez kalemi ile pek çok “rekorun” sahibi ve mesleğine aşıklığı ile bilinen çok yönlü araştırmacı, yazar ve şairliğiyle Türkiye’nin her köşesinde alkışlanmakta olan İsa Kayacan, aynı zamanda “bir dünya İnsanı”dır (Melahat Ecevit)
3- İsa Kayacan, daha önceki yıllarda onbir ayrı bakanın Basın Danışmanlığı’nı yaparak, yoğun bir tempoda çalışmış ve bu yoğunluk içinde dahi kalemi elinden bırakmamış, edebiyat dünyamızın duayenlerindendir. Sayın Kayacan, ektiğini biçen ve çalışmalarının karşılığını da yaşarken gören, nadir edebiyatçılarımızdan biridir (Fatma Uçarlar)
GÜNÜN SÖZÜ: Sen Ankaradasın/Ben Ankaradayım/Biz Ankaradayız/Biz Ankaralıyız. 25 Ocak 2009)
***
Yazar mısın?
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllarca Ankara’da üst düzey bürokrat olarak çalışan, emekliliğinden sona İzmir’e gidip yerleşen Milli duyguların harman olduğu kalemlerimizden T. Turan Atasever, 12 bölümünden oluşacak “Sesim” adlı şiir kitabının yayın hazırlığı içinde. Heyecan içinde görünüyor. Bu kitabının önsözünün yazılması için ortaya koyduğu duygularını şiirleştirmiş. Bu şiir şöyle (Ocak 2009),
YAZAR MISIN?
Aziz İsa Kayacan,
Sesimi duyar mısın?,
Bende sonsuz heyecan,
Önsözü yazar mısın?.
*
Sesimde, hayat çile,
Sizinle gelsin dile,
Güzel görüşün ile,
Önsözü yazar mısın?.
*
Millet içindir ağrım,
İyileredir çağrım,
Bağrım yanıyor, bağrım,
Önsözü yazar mısın?.
*
Yıllardır beraberiz,
Bizlerden kalsın iz
En değerli dostum, siz,
Önsözü yazar mısın?
*
Gözümün feri söndü,
Bahar, yaz-kışa döndü,
Ömrümün sonu göründü,
Sen Öz’ü yazar mısın?.
Arkasından, Ankara’dan Ali Bozkurt’un yine bendenize yazdığı bir dörtlük var. Anılan dörtlük. (İsa Kayacan hocama):
Atan’dan mı aldın güzel yapını,
Ömer’den mi aldın hukuk tapunu,
Heybemde şiirim çalsam kapını,
Umarım hayır demezsin hocam…
BURDUR’DAN
1-Sosyal hayatımızın her alanında bir yabancılaşmadır sürüyor. Yurdun dört bucağında adı lügâtımızda geçmeyen türlü mağaza adları. Migros-Bauhaus-Contınentam Armada-Outlet vs. Buna paralel “Süper-hiper-mega” ile başlayan hiçbir iş yeri yok ki orada yabancı müzik çalmasın. Birinin olsun beni yanıltmasını umuyorum tez zamanda. Elin türküsü çağrılıyor alenen, Türk’ün mahallesinde anlayacağınız. (Osman Erenalp, Yenigün Gazetesi, Burdur, 25.12.2008)
2-Şair ve Yazar Fatma Uçarlar, Isparta’da bir inşaatta yazılı, “Satılık lüx daire” ilanı görür. İlanın altındaki telefonu arayıp, “ilanda yazılı lüx kelimesindeki (x) harfinin alfabemizde olmadığı için (x) yerine (ks) harflerinin konulmasını rica eder, hatırlatır.
Bu ilan – ilandaki yabancı hayranlığını ifade eden yanlışlık 15–20 gün düzeltilmez. Fatma Uçarlar yeniden telefon eder Lüx kelimesinin, lüks şeklinde neden değiştirilmediğini sorar. Sonra görülür ki Lüx kelimesi, Lüks kelimesiyle yer değişmiş ilan “Satılık Lüks daire” şekline dönüştürülmüştür. Burada ısrarlı izleniş olmasaydı, acaba bu ilandaki yabancı kelime, Türkçe kelimeyle yer değişebilir miydi?. (Makale: Yenigün Gazetesi, Burdur, 26.12.2008)
***
Hanım Akçay’ın kalemindekilerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimizin, yazarlarımızın, araştırmacılarımızın, kısacası eli kalem tutanların yazdıkları, yayınladıklarından seçtiklerimiz, değerlendirmelerimiz arasında yer vererek mısra ve satırları arasındaki gezintilerimiz gündemdeki, gündemimizdeki yerini koruyor.
Konu, Burdur ve Burdurlu olunca, gündemlerimde değişiklik yapmaktan çekinmediğimi, sakınca görmediğimi herkes biliyor, cümle-alem bunun farkında
HANIM AKÇAY
Burdurlu hemşehrilerimizden. Burdur’da Gençlik ve Spor il Müdürlüğünde çalışan bu hemşehrimin şiir ve denemelerinin bulunduğunu, önceki yıllarda kulak misafiri olmuş, duymuştum. Isparta’da Ocak 2008’in ikinci haftasının ortalarında Fatma Uçarlar arkadaşımızın imza gününde, pardon şiir şöleninde yüzyüze geldiğimiz Hanım Akçay kardeşimizden rica ettim.. “şu şiir ve denemelerinden, çalışmalarından gönder” dedim.
21.01.2009 tarihli mektubuyla şiirlerinden ve hikaye denemesinin bazı sayfalarından örnekler gönderdi.
Hanım Akçay kardeşimiz çok mütevazı. Sanki kendisinden başka, ilk yazdıklarını yayınlanmak üzere sağa sola gönderen yok… Yazdıklarını elinden adeta ”zorla” alıyorsunuz…
GERÇEK ÖYLE DEĞİL
Hanım Akçay kardeşimizin şiirleri, öyle elde tutulacak, defter aralarında saklanacak ölçüde zayıf değil.. Şiirin gerçek yolculuğuna çıkan herkes gibi başlangıç duyguları var, şiirin geniş dünyası içinde yer yer görünmeye başlayanlar olarak karşımıza çıkanlar var.
Sen, sessiz sevgi, bekliyorum, sen ve ben, anlamadım seni, tek başıma, dorum gözlüm, canım canım öğretmenim, adını sen koy, içim yanıyor, öyle sevgi başlıklarıyla bize ulaşanlara bakıyoruz.. Hepsi pırıl pırıl duygularla yazılmış. Önemli mesajların getiricisi bu şiirler. Bir örnek bunlardan:
Severim akşamları görünmez günahlarla,
Akla gelmedik sevgililer akıllarda,
Eve giderken parkelerin üzerinde tek tek,
Çığlık, çığlık yüreğim duymayan kulaklarda.
Üç şiirinin başlığı yok Hanım Akçay’ın. Hani isimsiz insan olmaz ya, başlıksız da şiir olmaz demek yanlış olur mu acaba?. Hanım Akçay’ın öteki şiirlerinden bazı mısraları:
-Anne mutlu olmak istiyorum/Gitme, açılma güzelim/Ölüm içimde, çok yakınımdasın/Bir sessizlik kapladı yüreğimi/Sığınmak istedim limana/Paylaşmayı öğrendim canım öğretmenim senden/Bir kapı açtım/Tek başıma darmadağın olmuşum vd. Bu şiirlerinden aldığımız tek mısralar bile gösteriyor ve bunlardan anlıyoruz ki, Hanım Akçay şiirin ortalarında… Yani başlangıcında değil Tebriklerimizi sunuyoruz efendim. Devam Hanım Akçay kardeşim, hemşehrim devam.
BİR KÖY HİKAYESİ
HanIm Akçay’ın bir hikâye denemesi var. Adının ne olduğunu henüz bilmediğimiz bu hikâye denemesindeki anlatım da, şiirlerindeki anlatım gibi, gelecek için ümit veriyor.
-“Amma ninenin misafirleri gelmişti. Ayaküstü hoş geldin deyip, azda olsa sohbet edip düğüne gittiler”,
-“Kızından evvel şalvarını giydi. Dastarını sıkıca bağladı, elini yüzünü sabunladı. Hem söleniyor, hem de bir taraftan eğri olan şalvarını düzeltiyordu”.
Gelecek düşünülerek, varılmak istenilen hedeflerin tesbitiyle mümkün olacağına göre, Hanım Akçay’ın düşünüp, plânladıkları var. Bu plânlama çerçevesinde yazdıkları, ortaya koydukları var…Şiir konusunda olduğu gibi, hikâye konusunda da devam bizim gız, Hanım Akçay.
***
Pervane’nin duaları

Prof. Dr. İSA KAYACAN
1992 doğumlu olan Pervane Namık kızı, Bakü’de öğrenimini sürdürüyor. Ama, bu yaşına rağmen, kitaplar yazıyor, yayınlıyor.
Bana gelen son kitabının adı: Türkiye’nin Pervanesi: Atatürk.
Vektor Neşirlerevi yayınları arasında 106 sayfayla 2009 yılının başında günyüzü gördü. Bu kitabın 9, 10 ve 11 nci sayfalarında “Üç ana ruhu mültece rüzgar anaya dua ederken” başlıklı bir yazısı, sunuşu var “Bu yazımı Atatürkümüzün ruhuna bağışlıyorum” ithafıyla. Burada Pervane şöyle başlıyor:
-“Özel eğitim aldığım filolog Dç.alim, dil-edebiyat öğretmeni Edalet Tahirzade’nin (Hirhatala kendinin tarihi ve urugların soyağacı) kitabını okuyordum. Kapımız döğüldü. Tak!.. Tak!.. Tak!.. Zengimiz yoktu. Tahta kapıda bele ses çıkarır. Postacı hanım idi. Yüzünde güneş doğmuştu, yine elleriyle arkasında neyse gizletdiğinden bildim ki, Türkiye’den İsa Kayacan’dan mektup var”.
- Ağırdı, yavrum, galiba yine kitaplar, kazetelerdi deyip bağlamını bana verdi. Bağlamını açtım. “Mücüze insan”, “Burdur’un gülü”, “İnsanlığın simvolu”, “124 kitabın müellifi” İsa Kayacan benim” Atatürkle gönül sohbetim” kitapım hakkında Türkiyenin onlarla gazetelerinde dere elediği yazıları ve 464 sayfaları “Mezarlık Kültürümüzden Önekler” kitabını bana yollamıştı.
Edalet hocamın “Şehid mezarı mescidden sonra her bir musulmanın en mukaddes ziyaretgâhıdır” deyip doğma yurdunu şehitlerinden sohbet açıyor.
Hürmetli Edalet hocam anası Rugiyye hanımın ölümü hakla çok kısa yazıp. Deyirler hakk-hakikat yolunda rahmete gidenler şehit adlanıyor.
UZUN YILLAR
Pervane anlatmaya devam ediyor:
-Uzun yıllardır kalem arkadaşlığı ettiğim, benim Türk matbuatında tanınmama borçlu olduğum mühterem İsa Kayacan “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” kitabında önsözden önce yazıb “Her canlı gibi her insan da bir gün dünyasını mutlaka değiştirecektir. Önemli ve esas olan hizmetleri, özellikleri ve güzellikleri ile ölümün bile hafızalardan silemediği insanlar arasında yer alabilmektir”
İsa Kayacan bu kitabında “Şehitlerin mezar taşları” başlıklı yazı ve Atatürk’ün annesinin ölümü ile ilgili gördüğü rüya çok tesirliydi.
Atatürk bir gün rüyasında görüyor ki; annesi ölüb. O durub ağlamaya başlıyor. Diyorlar ki, neden ağlıyorsun? O cevap veriyor ki, zavallı, zehmetkeş annem dünyasını değişti. Bu rüya doğru çıksada Atatürk öz annesinin merasimine gidibilmiyor. Çünki o döyüşteydi.
Ben bu kitapdaki bir yeri de vurgulamak istiyorum: “12 Şubat 2002 kapkara bir tarihti. Eşimin Ankara Karşıyaka mezarlığındaki ebedi istirahagahı o günden benim ikinci adresim oldu.” Böyle diyordu İsa Kayacan.
Kalkıp pencereden dışarı baktım. Bu zaman yağmurun yağdığını gördüm. Bana öyle geldi ki, bu adi bir yağmur değil. Öz doğma topraklarında hoşbaht uyuyan üç annenin göz yaşlarıdır. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, İsa Kayacan’ın hanımı Sabahat hanımın, Edalet hocmın annesi şehit Rugiyye hanım.
Sonda arzu ediyorum ki, Edalet hocamla hürmetli İsa Kayacan Ağdamda benim “Karabağda şehitler mezarlıkları” kitabım tekdimatında birbirinin ellerini sıksınlar. Amin inşallah!
***
Şiirler... şairler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir varsa, Şair vardır. şair varsa şiir vardır. Bu gerçeğin belirtilmesinden sonra, şiirlerimize dönelim.
YERİN YOK SENİN
Muğla ilimize bağlı Dalaman ilçemizde yaşayan şairlerimizden Birdal Can Tüfekçi’nin bir şiiri. Dört dörtlükten meydana gelen bir şiiri efendim. Bu şiirin iki dörtlüğü şöyle:
- Senden ne bir selam, ne bir haber var,
Gayri hayatımda yerin yok senin,
Bitti benim aşkım buraya kadar,
Artık yüreğimde yerin yok senin.
*
Daha çekeceğin çileler çoktur,
Sana her ızdırap revadır, haktır,
Yaralı gönlümde, merhamet yoktur,
Artık yüreğimde yerin yok senin.
Birdal Can Tüfekçi, “Tertemiz aşkımı perişan ettin/Kanattın kalbimi bir nişan ettin” diye devam ediyor, duygularını ortaya koyuyor.
BURDUR
Şimdi Isparta ilimiz merkezinde yaşayan, Fatma Uçarlar’ın Burdur’da görev yaptığı yıllarda yazdığı ve bendenize ait, Burdur Belediyesi kültür yayınları arasında 2005 yılında kitaplaştırılan “Burdur şiirleri” adlı kitabımın 26 ve 27 nci sayfalarında yeralan “Burdur” başlıklı şiirinin iki dörtlüğü:
- Bahçelerinde güller yetişir,
Tarlalarında sebze dikilir,
Halkı kültürlü bilgilidir,
Karacaören’i var Burdur’un.
*
Gölünün üstünde güneş süzülür.
Dikkuyruklar, kenarında gezinir,
Burada bir farklılık sezilir,
Taşodası var Burdur’un.
Buradan sonra, buradaki nokta koyuşumuzdan sonra, Ankaralı şairlerimizden Davut Cömert’in bir şiirinin bir dörtlüğünden sözedelim:
GİDİYORUM
Ankara’da yaşayan, Ankaralı şairlerden (Hz. Davut), Davut Cömert, dokuz dörtlükten meydana gelen “gidiyorum” adlı şiirinde, özlem kırıklığından, burukluğundan sözediyor ve bir dörtlüğünde şöyle diyor:
- Sever miyim bir daha, inan ki bilmiyorum,
Sen de bu kadar acıları çekmişken,
Ayrılmak istemezdim inan senden ebedi,
Düşe kalka sürünerek, silinerek gidiyorum.
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
GÜNÜN SÖZÜ: Ankara seninle güzelleşti/ Güzelliklerin tümü/ Sende birleşti/ Varolan sevgimiz/ Yeniden bütünleşti. (25 Ocak 2009)

Hiç yorum yok: