2 Temmuz 2009 Perşembe

Tefenni Namık Kemal ilköğretim Okulunda sohbet
PROF. DR. İSA KAYACAN
Öğrencilerle, hele ilköğretim okulu öğrencileriyle sohbet etmek öyle hoşuma gidiyor ki, onların temiz, çocuksu dünyalarından enerji ve güç alıyorum.
Mart ayının ikinci haftası ortalarında, Tefenni’den bir telefon aldım. Telefondaki ses, Tefenni Namık Kemal İlköğretim Okulu Müdürü Faden Okatan’ındı. Hocanım, benim Tefenni’ye giderek, öğrencileriyle bir sohbet toplantısına katılmamın mümkün olup olamayacağını soruyordu. Memnuniyetle dedim ve 20 Mart 2009 Cuma günü saat 14.00’de olacak şekilde kararlaştırıldığı birkaç gün sonra bana bildirildi.
Ankara’dan, Burdur’a, Burdur’dan Tefenni’ye ve aynı gün Ankara’ya dönecek biçimde programımı ayarladım.
Tefenni, doğum yerimin Ece köyünün bağlı olduğu, Burdur’un eski ilçelerinden, yerleşim yerlerinden birimlerinden biri.
Faden Okatan hoca, beni eşiyle birlikte karşıladı. Sonra, Milli Eğitim Müdür vekili Talat Topçu, Milli Eğitim Şube Müdürlerinden (köylüm, akrabam) Alaeddin Erkan ve öteki görevlilerle sohbetin yapılacağı salona girdim. Salon ilköğretimlerini tamamlama gayreti içinde olan sevgili arkadaşlarımla doluydu. Öğretmenleri her zaman olduğu gibi onların yanındaydılar.
Halil İbrahim Kafesoğlu Lisesi Müdür Vekili Ömer İşler’in açılış konuşmasından, bendenizle ilgili verdiği kısa bilgilerden sonra, sohbetimize geçtik. Öğrencilerin heyecan içinde oldukları ve sorularını sormak için adeta birbirleriyle yarışmış olmaları beni sevindirdi.
Doğduğum köy Ece, sık sık gündeme geldi. Köydeki ilkokul ve Tefenni’deki ortaokul günlerim üzerinde uzun uzun konuştuk. Ece köyünde akşam şiirimi okudum.
Öğrenciler, genellikle şiir ve şaire yönelik sorularıyla dikkat çekerken, Türkiye’de sanat ve edebiyatın ilk adımının şiir merdivenlerine adım atarak, buradan yürümeye başlayarak var olmaya başladığını bir kez daha gördüm ve anladım.
-Şiirlerinizi nasıl yazıyorsunuz?. Şair olmak, yazar olmak nasıl bir şey? Meşhur olmak, herkes tarafından tanınmak ne gibi bir duygu? Önceki yıllarda böyle büyük bir isim olacağınızı biliyor muydunuz?, Meslek olarak neyi hedefliyordunuz?. Tefenni’yi özlüyor musunuz? Gazeteci olmak için ne yapmak gerekiyor?. Kitaplarınızdan hangisini veya hangilerini daha çok seviyorsunuz? gibi onlarca soruyla karşı karşıya gelince, kış mevsimi olduğu için terlemedim ama, baya zorlandığımı ifade etmeliyim. Öğrencilerin, defterlerine, kâğıtlar ve bilekleri üzerine benden imza almaları, keyif vericiydi.
Tefenni’ye gelmeden önce, Faden hocanımdan rica etmiştim: Sınıflarınızda, şiir yazan öğrenciler varsa, şiirlerinden bazı örneklerle, mümkünse birer fotoğrafını toparlarsanız, dönüşten sonraki günlerde, gazetelerdeki köşelerimde onlardan sözederim, ricam üzerine; 2-A sınıfından başlamak üzere, öteki sınıflardan; Hatice Topçuoğlu, Makbule Şakır, Ahmet Erkan, Bayram Yıldıran, İbrahim Bayraktar, Gül Eraslan, Mehmet Uysal, Halide Türker’in şiirleri bana ulaştırıldı. Teşekkürlerimi sunuyorum.
Tefenni’den büyük bir keyif, moral ve enerji alarak döndüm.
234 öğrencinin bulunduğu Namık Kemal İlköğretim Okulu Müdürü Faden Okatan’ın yönetiminde, Müdür Yardımcısı Ali Özdemir, öğretmenler; Asuman Özdemir, İsmet Arıkaya, Ersin Çalık, Hülya Topçuoğlu, H. Hüseyin İkiler, Ömer Bayraktar, Murat Solak, Serpil Yılmaz, Bülent Karatağ, Gamze Kaya ve Hanım Kayacan’ın öğrencilerin en iyi şekilde yetişebilmeleri için ellerinden gelenin daha fazlasını vermekte olduklarını gördüm, sevindim. Tebriklerimi sunuyorum.
***

Semih Sergen
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zaman zaman, şairlerimizden, yazarlarımızdan söz ettiğim oluyor. Bu seri de onlardan biridir. Ankara’da, 29 Kasım 2008 tarihinde gerçekleştirilen “Altındağ’da Şiir Akşamları” programında yeralanlardan:
SEMİH SERGEN
1931 yılında doğdu. Anne ve baba tarafından çok eski İstanbulludur. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra 1949 yılında Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girdi 1954 yılında Yüksek Bölümünü bitirdi. Elli yıldır Devlet Tiyatrosu Ailesi içinde oyunculuk, yönetmenlik, yöneticilik ve öğretmenlik yapmaktadır.
1976 yılında Bölge Tiyatroları Yasa Tasarısı üzerinde çalışmış, hazırladığı yasayı TBMM’ye sunmuştur. Ankara Devlet Konservatuarı, Dokuz Eylül Üniversitesi Tiyatro Bölümü, Anadolu Üniversitesi Televizyon Bölümü, Gazi Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Selçuk Üniversitesi, Sahne ve Drama hocalığı yapmıştır.
Semih Sergen’in oyunları: Çınar ile Ihlamur. Erkek ve Kadın, Saz Kafeste Mor kuşlar, Bir Hilal Uğruna, Bahar gecikti, Kardeş Kan, Son Kuşlar, III. Selim adlı kitaplarda toplanmıştır. Burçak, Yakarış, Niyaz Dalları, Eskitemedim Gökyüzünü, Ölüm Kalım Savaşı Destanı, Nergisleri Bölüşmek, Gönüllerin Işığı Mevlana, Kuruyduk Yaş Olduk, Mevlana’dan Aşk Ezgileri, İstanbul Bir Kara Sevda ve Balık Kavağa Çıkınca adlı şiir kitapları vardır.
Ayrıca şiir plakları ve tasavvuf üzerine şiir kasetleri, Mevlana, Yunus Emre ve Çağdaş Türk Şiirinden örnekler veren CD’leri mevcuttur.
Devlet Tiyatrosu sanatçısı Ümit Sergen ile evlidir ve beş çocuğu vardır.
ERENLER SOFRASI
Size ne ikram edeyim
İnsan kardeşim?
Biraz gökyüzü alır mıydınız?
Biraz Boğaziçi serinliği
Dingin, duru
Biraz Karadeniz esintisi
Biraz Marmara
Biraz Arşipel
*
Siz uzaktan geldiniz Belki
yorgunsunuz
Biraz uzanmak ister miydiniz
Bir Yörük çadırında
yıldızlara karşı?
Bu dağlar
Pek sever boy
ölçüşmeyi Bulutlarla
Biraz Ağrı grubu alır mıydınız?
Biraz Toros şafağı
Biraz Erciyes…
*
Siz çok baca gördünüz biliyorum
Ev bacası,
Vapur bacası,
Fabrika bacası,
Hiç peri bacası gördünüz mü?
Suya kar düştüğünü bilirsiniz de
Sudan pamuk topladınız mı hiç
Pamukkale’de.
Saklı Kent’te alabalık yediniz mi?
Kadeh kırdınız mı Olimpos’ta
Zeus’un şerefine?
Fısıltınızı on binler duydu mu
Gümbür gümbür?
Biraz Aspendos alır mıydınız?
Biraz Bergama
Biraz Efes
***
Tefenni’den
PROF. DR. İSA KAYACAN
Tefenni, Burdur ilimize bağlı ilçelerimizden biri, en eski olanı.
Benim doğduğum Ece Köyü’nün bağlı bulunduğu, çocukluk, gençlik yıllarımızın bir kısmının geçtiği ilçe Tefenni.
20 Mart 2009 tarihinde, Tefenni Namık Kemal İlköğretim Okulu öğrencileriyle bir sohbet toplantım oldu. Öğrencilerden, enerji ve çocukluk sevinci alarak döndüm Ankara’ya.
TEFENNİ
Tefenni’de yıllarca bir Bankada Müdür olarak görev yapan Yalçın Karataş’ın Tefenni başlığıyla yazdığı beş dörtlükten meydana gelen şiirin iki dörtlüğünden söz edelim, örnek verelim;
-Yüzkırk yıllık medeniyet öncüsü,
Sanki göller bölgesinin incisi,
Kıymet bilenlerin sözcüsü,
Dostluk Tefenni’de, dost Tefenni’de.
Barutlusu, Kocapınar sevdası,
Yazın güzel olur serin yaylası,
Bir de çalınca zeybek havası,
Sohbet Tefenni’de, söz Tefenni’de…
Yukarıda da belirttim. 20 Mart 2009 Cuma günü Tefenni Namık Kemal İlköğretim Okulu öğrencileriyle sohbet için gittiğimde, sohbet sırasında 6/B sınıfı öğrencilerinden Duygu Esra Ersoy bir şiir okudu. Şiir bendenize atfen yazılmıştı. Şiirin okunuş bitiminde duygulandım. Teşekkür ettim… Şimdi bu şiiri bir de sizinle okuyalım. Buyurun:
İSA KAYACAN
Burdur’un Tefenni İlçesinde,
Ece Köyü denilen, Gül Bahçesinde,
Bir Sonbahar gecesinde,
Doğdu duayen İsa Kayacan.
*
Hep Anadolu Basını dedi.
Kah omuz verdi, kah el verdi.
Edebiyata gönül verdi,
Hemşerimiz İsa Kayacan.
*
Bazen Ankara Mektubundan seslendi.
Bazen Çanakkale’den, yahut Edirne’den.
İçinde her zaman Anadolu özlemi vardı.
Yüreği hep yazmak için atardı.
*
Devlet adamı, şair ve de yazar,
Bazen özlem, bazen umut yazar.
Yüz kusur kitaba, üç bin dergi ve gazeteye
Ese diye, Tefennili diye imza atar
*
Okulumuza destek verdi
Önce insan önce eğitim dedi.
Doğduğu Tefenni’ye,
Kitaplarıyla beraber sevgisini verdi.
*
Edebiyatın Evliya Çelebisi,
Burdur’umuzun Fahri Elçisi,
Türk Basınının duayeni,
Gazeteci yazar İsa Kayacan.
Duygu Esra ERSOY
Namık Kemal İlköğretim Okulu
Sınıf: 6/B No:7
Tefenni-Burdur (Mart 2009)
***
Seslerin ardından
PROF. DR. İSA KAYACAN
Gelen, getirilen ses veya sesler. Bunların genel değerlendirmelerle sütunumuza kadar gelenleri.
Burdur ilimize bağlı, Bucak ilçemizde günlük yayınlanan “Ses-15” Gazetesinden, bu gazetenin değişik sayılarından aldıklarımız:
1- Hikmet Tolunay Meslek Yüksek Okulu öğrencilerine girişimcilik konusunda konferans veren İşadamı Mehmet Cadıl, hayatından örnekler vererek, çalışmanın ve tutumlu olmanın önemine dikkat çekerek; “Hedefim, çalışmak ve tutmak oldu” dedi (S:1449)
2- Burdur Gölü 2050 yılında tamamen kuruyacak. Gölü kurtarmak için en fazla 5 yılımız var (04 Mart 2009)
3- 104 yaşındaki asırlık çınar Gülsüm Öztop, hayata meydan okuyor. Gülsüm nine, bu yaşına kadar hiç hasta olmamış. 20 yıl önce eşini kaybeden yaşayan efsane Gülsüm nine, torununun torununu da görmüş. Gülsüm ninenin 25 torunu ve 19 'da torununun torunu var (S.1452)
4- Öncelikle bu yazımı Bucak'ta esnafı, memuru, şoförü, işçisi, sağlıkçısı, ev hanımı ve çok farklı meslek gruplarından “Belediye'den ne istedikleri?” sorusuna aldığım cevaplarla oluşturduğumu belirtmek istiyorum (Mehtap Kaygısız Padem, S.1452)
5- Gün geçmiyor ki, babamızı anmayalım. Babam zamanında şöyle dediydi… Babama göre; Babam her şeyi bilirdi… Bu konuda babam olsa şöyle derdi… (Ali Ulvi Özkan). S.1453)
6- Doğa Derneği Burdur Şubesi ve Milli Eğitim Müdürlüğü ile Burdur Gölü çevresinde bulunan okullarda, çevre bilincini geliştirmek ve öğrencilere doğayı sevdirmek amacıyla proje hazırlandı (S.1453)

*
SEVGİLİ DOSTUM, VEFALI İNSAN
SAYIN İSA KAYACAN'a (Mehmet Cem Yiğit)
Yaşamak için dünyaya gelir insan
Yaradan O'na vermiş tatlı bir lisan
Alçak gönüllü doğmuş ise, bu insan

ADI NE DERSENİZ; BU İSA KAYACAN
*
Kâğıdı, kalemi elinden hiç düşmez
Dostlara açıktır edebiyat kapısı
İnsanın gözünde temizdir, yapısı
ADI NE DERSENİZ; BU İSA KAYACAN
*

İpek böceği sabrı ile çalışır
Şairlere, yazarlara yardımları
Paket programla çabucak ulaşır
ADI NE DERSENİZ; BU İSA KAYACAN
*
Her günüle girer, sevgisini sunar
Arı gibi çalışır, bal yapar KAYACAN
Melek huylu, iyi soylu, has, bir İNSAN
ADI NE DERSENİZ; BU İSA KAYACAN
*
Unvanı ile hiç övünmez KAYACAN
Eserlerin sayısı yüzleri aştı
O'nunla konuşurken duyarız heyecan
ADI NE DERSENİZ; BU İSA KAYACAN
7 MART 2009 / AKŞEHİR
Mehmet Cem YİĞİT
***
Sora Sora Bağdat Bulundu (1)
PROF. DR. İSA KAYACAN
Atasözlerimiz arasında yer alanlardan; Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz… Sora sora Bağdat bulunur.
Bizde, sora sora Bağdat’ın nerede olduğunu öğrendik ve 27–30 Mart 2009 tarihleri arasında, Irak Gençlik ve Spor Bakanlığının davetlisi olarak Fuzuli Festivaline katılmak üzere Bağdat’a gittik.
Ankara’dan, Irak Türkmenlerinin Türkiye Temsilcisi gibi çalışan, başarılı hizmetlerin altına imza atan Şemsettin Küzeci’nin organize ettiği bu seyahate Türkiye’den Dr. Mehmet Sılay, İsa Kayacan, Hayrettin İvgin ve Şemsettin Küzeci katılırken, Azerbaycan’dan, Prof. Dr. Muharrem Kasımlı, Doç. Dr. Galibe Gültekin, Ekber Goşalı, Osman Enveroğlu, Gülaye Şınıxlı, İlham Askeroğlu katıldı.
Ankara-İstanbul, İstanbul- Bağdat yolculuğundan sonra Bağdat’a inişimizde, bizi, 275 milletvekilinin bulunduğu Irak Parlamentosunda yer alan Türkmen Milletvekillerinden biri olan, Türkiye’ye sık sık gelişiyle tanıdığımız Fevzi Ekrem Terzioğlu ve Bakanlık yetkilileri karşıladı.
Bağdat Hava alanı ve terminali yeniden düzenlenmiş. Şehrin girişi ve bütününde sık sık kontrol noktalarının bulunuşu dikkat çekiyor. Beton duvarlar-korunmalar, Irak’taki ABD işgalinin izleri ve keskin görüntüleri olarak karşımıza çıkıyor. Bize eskortluk yapan resmi korumaların bulunduğu arabanın açtığı yollar, istenilen-beklenilen hızlılık içinde açılmıyor. Kontrol noktalarındaki kısa beklemeler, kısa konuşmaların sonucunda yolumuza devam edişimizle ilk planda bir veya iki katlı, üstleri beton evlerle binalarla karşılaşmamız yanında hurma ağaçları sıklık içindeki görüntüleriyle dikkat çekiyor.
Bağdat merkezinde kaldığımız otelin adı: Al-Mansur Hotel. Beş yıldızlı. Irak’ta 37 Bakanlık bulunuyor. Bunlardan bir tanesi Gençlik ve Spor Bakanlığı Türkmenlere verilmiş. Irak’ın 73 Büyükelçisi var dünyanın değişik ülkelerinde. Bu büyükelçilerden sadece birisi, Azerbaycan Büyükelçisi Türkmenlere verilmiş.
Gençlik ve Spor Bakanı Casım Muhammed Cafer 27 Mart 2009 tarihi akşamı bizlere bir akşam yemeği veriyor. Burada, güler yüzlü ve sonraki günlerde görüp alkışlayacağımız, sanat ve edebiyata, şair ve yazarlara vakit ayıran, örneğin ertesi günü gerçekleştirilen Fuzuli Festivali konuşma-tebliğ sunma, şiirlerin okunması süresince salonda oturarak bizlerin takdirini kazanan bir bakan olarak belleklerimizde yer edişini, alkışlarımla kaydetmeliyim.
28 Mart 2009 Cumartesi günü Fuzuli Festivali’nin gerçekleştirildiği Kerbela’ya gidiyoruz. Gidiş yolumuzda, yine belirli noktalardaki kontroller sürüyor. Salondaki katılımcıların fazlalığı dikkat çekiyor. Kürsünün bulunduğu sahne bölümü yapay çiçeklerle donatılmış, saygı duruşu, milli marşın ve Kur’an-ı Kerim okunuşunun ardından protokol konuşmaları yapılıyor. Kerbela Valisi Dr. Akil Hazal Gençlik ve Spor Bakanı Casım Muhammed Cafer, Milletvekili Fevzi Ekrem Terzioğlu konuşuyorlar. Konuşmalar arasında halk ozanlarının Fuzuli’yle ilgili yazdıkları şiirler salonda yankılanıyor Heyetler adına Dr. Mehmet Sılay, Prof. Dr.Muharrem Kasımlı kısa birer konuşma yapıyorlar.
Katılımcılardan; Prof. Dr. Muharrem Kasımlı, Doç. Dr. Galibe Gültekin, İsa Kayacan, Hayrettin İvgin, Osman Enveroğlu bildirileriyle program içinde yer alıyorlar. Ekrem Goşalı, Şemsettin Küzeci, şiirleriyle, İlhan Askeroğlu sazı ve sözüyle yer alırken, TRT’nin kanallarından biriyle, Irak TV’lerinin naklen yayınladıkları konuşmalar solondakiler tarafından dikkatle izleniyor.
Program öğleden sonrada devam ediyor. Türkmen şairlerinden Mehmet Ömer Kazancı’nın yönettiği program öğleden sonrada, bakan, milletvekili ve vali tarafından izleniyor. Irak Türkmen şairleri ve araştırmacılarının katıldıkları program içerisinde Mehmet Mehdi Bayat, Abdülaziz Zemin Bayatlı, Dr. Faik Köprülü gibi Türkmen şair ve araştırmacıları yazdıkları ve değerlendirmelerini izleyicilerle paylaşıyorlar.
***
Sora sora Bağdat bulundu (2)
PROF. DR. İSA KAYACAN
Kerbela I.Fuzuli Festivalinin 28 Mart 2009 cumartesi günkü öğleden sonraki bölümünün bitiminden ödüllerin ve teşekkür belgelerinin verilişinden sonra, Kerbela’da kalacağımız Otel Sefir Kerbela’ya yerleşiyoruz.
Dinimiz, ruhumuz ve Fuzuli açısından önem taşıyan mukaddes topraklar üzerindeki ziyaretlerimiz başlıyor. Fuzuli’nin sembolik mezarı önünde dualar okuyor, saygı duruşunda bulunuyoruz. Fuzuli burada “ulu şair” olarak adlandırılıyor, ifade ediliyor. Hz. Ali’nin oğlu İman Hüseyin Aleyhisselam ve İmam Abbas başta olmak üzere öteki türbe ziyaretlerinin gündüzleri çok kalabalık olduğu için, akşam ziyaret edilmesi kararlaştırılıyor.

Saat 22.30’da başlayan İmam Hüseyin ve İmam Abbas türbeleri başta olmak üzere öteki ziyaretlerimiz Sayın Bakanın öncülüğünde gerçekleştiriliyor. Peygamberimizin torununun türbesi ve ötekiler göz kamaştırıyor. Temizliği, pırıl pırıl ışık altında görüntüleri arasında dualar ediyor, namazlar kılıyoruz. 27 bin kitabı bulunan muazzam kütüphaneye ilgililer nezaretinde ziyaretimiz gerçekleşiyor. Abbas’ın Hüseyin’in kardeşi olduğunu öğreniyoruz. Buradaki altın iplikle işlenmiş taşların, dünyanın en pahalı taşları olduğu ifade ediliyor. 72 şehidin bir türbede yattığı bunlar arasında bir Türk’ün de bulunduğu verilen bilgiler arasında yer alıyor. Türbeler arasında, gruplar halinde bir liderin öncülüğünde dua edenler, namaz kılıp Allaha yalvaranlar var. Burada din turizminin öne çıktığı görülürken, İran’dan Güney Azerbaycan’dan gelenlerin sayılarının fazla olduğu anlatılıyor.
Yabancıların, burada 3 öğün bedava (ücretsiz) yemek yiyebildikleri anlatılırken, “isterseniz yarın öğleyin siz de buyurun” cümlesiyle davet ediliyoruz. Aynı anlayışın, Necef’te normal günlerde bin, ölüm yıldönümlerinde 9–10 bin kişinin ziyaret ettiği İmam Ali-Hz. Ali’nin türbesindeki yönetimde de var olduğunu görüyoruz. Bizim, Ramazanlarda Belediyelerimizce verilen iftar yemekleri aklımıza geliyor. Ama bunlar bir öğün değil, üç öğün veriyorlar. Her iki yerde de ayakkabılar girişte çıkarılıyor.
29 Mart 2009 Pazar günü Kerbela’dan Necef’e geçiyor, İmam Ali’nin-Hz. Ali’nin türbesindeki ziyaretimizi aynı gönül rahatlığı ve huzuruyla gerçekleştiriyoruz. Dualar ediyoruz. Necef Şiilerin Başkenti olarak biliniyor. Necef dünyada İslami illerin ilki. Eski yerini (özelliklerini) koruyan bir şehir. 4 mahalleden oluşuyor. Uluslar arası havaalanı düşüncesi gerçekleşmek üzere. 10 bin kitabın yaşının bin yıllık olarak kayıtlarda yer aldığı anlatılıyor.
Bağdat’a dönüyoruz. Milletvekili Abbas Bayatlı ziyaretimize geliyor. Irak’ta Başkanlık yönetimi var. 30 Mart 2009 Pazartesi kahvaltıdan sonra Başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) 1. Yardımcısı Adil Abdil Mehdi tarafından, Sayın Bakanın başkanlığında kabul ediliyoruz. Buraya, Yeşil Bölgeye çok sıkı bir kontrol-denetim altında giriyoruz. Asılı (Asma) köprüden, Diclenin üzerinden geçiyoruz. Bağdat’ta Fırat ve Dicle’nin nazlı nazlı akarak, Türkiye’den selam getiren görüntüleride çok muhteşem. Yeşil Bölgeye, normal insanlar giremiyor. Burada, Başbakanlık BM binalarıyla milletvekili lojmanlarının bulunduğu anlatılıyor. “Bir zamanlar buradan kan kokusu geliyordu “cümlesi zor kaydettiklerimiz arasında yer alıyor. Sağlı, sollu beton duvarlar, zik-zak şeklindeki araç gidişleri dikkat çekerken, düşündürüyor.
Başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) 1.yardımcısı tarafından “kabul ediliyoruz, ziyaret sonrası çekilen fotoğraflardan sonra Başkanlık binasından ayrılıyoruz. Binadan içeri girerken, “buraya ABD Başkanları, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın da geldiği aynı yerden içeri alınıp karşılandıkları” anlatılıyor.
Al Mansur Otel’deki öğle yemeğimizden sonra, havaalanına doğru yola çıkıyoruz. Başkanlık sarayına giderken gördüğümüz (siyah tenli) iki ABD askerinden sonra, birkaç ABD askerinin de havaalanında bulunduğunu görüyoruz. ABD askerlerinin şehir içinde hemen hemen hiç görünmeyişleri, bulunmayışları, yönetimin –idarenin Iraklı’lara teslim edildiğini gösteriyor olmasının ne kadar inandırıcı olduğunu düşünüyoruz.
“Saddam döneminde, Türkiye’den gelen bir şoför görsek gerçek Atatürk’ü görmüş kadar sevinirdik” cümlesi bizi gururlandırıyor. Geciken THY’nin Bağdat-İstanbul uçağıyla İstanbul’a ve kıl payı kaçırmadan, 23.00 uçağıyla da Ankara’ya dönüyor, sora sora Bağdat’ın bulunuş öyküsünü burada, Irak 15–20 yıl sonra belki normale dönebilir düşüncemizle, noktalıyoruz.

Hiç yorum yok: